benden ayrılışının 3. yılı anısına açtığım bu başlığı, bizim hikayemizi anlatmadan evvel genel bilgilendirme yapalım.
sibiryada bir kabile tarafından yetiştirilen haskiler sibirya kurdu olarak da biliniyor. kızak çekme amaçlı eğitilmiş ve o yönde evrimleşmişler. az yemek ve su ile km lerce yolu kat edebilirler. gözlemlediğim kadarıyla nadir havlayan bir tür. daha çok uluma yada mızıklama ile iş görüyorlar. aşırı enerjik olup eğitilmesi de zor. başına buyruk olup itaatkar davranışları oldukça nadir
gelelim benim hikayeme. bu hikayede tek kişiyim artık. can dostum, canki adını verdiğim evladım artık yok. sanırım başıma gelen en güzel şeydi. sahip olduğum en iyi şey. yıllarımız birlikte geçti bende kalan iyi anılarım için minnettarım...
henüz yeni doğmuş iken annesi ölünce teyzemin oğlu evlat ediniyor.bir yıllık titiz bakımın ardından yaşanılan yer istanbul olması sebebiyle sorun çıkıyor komşular derken bana geliyor. başta anlaşamıyoruz. ben elimi dahi süremiyorum. haşin bakışlı şımarık bir köpek işte. aylar ayları kovalarken sempatik tavırlarıyla cana yakınlığıyla zekasıyla beni kendine hayran bırakıyor. bu hayvan tasmasının ipini eğlenmek amaçlı iki direk arasında kurduğum düğümleri bile bir alttan bir üsten bi sağdan bi soldan geçerek çözebiliyor. henüz eğitimi verilmemiş herhangi tepkimi anlayabiliyor. her defasında ben şaşırtan tavırlarıyla sıkı sıkıya bağlanıyoruz birbirimize.
ben ameliyat geçiriyorum tam bir hafta kendi başına aldığı bir kararla ( yukarıda belirtmiştim dediğinizin aksini yapabilecek kadar başına buyruk bu hayvan ) beni hastane kapısının önünde bekliyor.
yine aylar geçiyor. tasma kullanmıyorum artık. zaten tasma kullandığım zamanlarda bile kimin tasmalı olduğu anlaşılmıyordu. sanki o beni tasmalıyıp yanında sürüklerdi her seferinde. şimdi tasmasını çıkardım ya daha bi itaatkar oluyor bu köpek. senkronize yürüyebiliyoruz. sanki köpek sahip ilişkisi değilde yan yana yürüyen iki dost gibi iki can gibi cankim ile ben gibi
sonra annemle pazara gidiyor. tesadüfen beni otobüsün camından görür görmez annemi bırakıp bana doğru koşuyor ve onca engeli aşıp otobüsün içine dalıyor beni buluyor. tabi ondan sonra ikimizin de boyun bükük eve tıpış tıpış yürüyerek gidiyoruz (:
taşınırız biz her 2 yılda bir. tayin doğuda bir yerde 1.500 km lik uzaklıkta 16-17 saatlik bir yere çıkıyor. tabiiki dostumu bırakmam. annemi ikna ediyorum ve o yolu beraber kat ediyoruz. sürücü koltuğunun yanı onun yeri. eğlencesi haline geliyor camdan dilini çıkarmak yada her 20 dk da bir arabayı durdurtup her bölgeye kokusunu bırakmak.( türkiyenin her kilometresinde bu kokuyu bıraktı ) yol boyu bir elini babamın omzuna atarak arada birde yalayarak birlikte gülüşerek ilerliyoruz. daha önce demiştim uzun yolculuklarda en büyük zevkim bir şeyler yemek. cankim arabadayken bu pekte mümkün olmuyordu. küçüçük arabamızda en ufak ambalaj sesinde gövdesini arka koltuğa doğru verir sonra üstümüzden salyalarını akıtırdı. her çikolatamın şekerimin bisküvimin yarısını paylaştık
her sabah bana okula yürürken eşlik ediyor. ilk zamanlar sürekli okul idaresi tarafından çağırılıyorum. köpeğimin okul önünde beni beklemesini idarecilerimiz idare edemiyor. yine her sabah tıpış tıpış geri onu götürüyorum. sonra çıkış saatlerimi öğrendiğinde sabahları götürüp okul çıkış saatinde tekrar okul kapısında bulunuyor.
eş zamanı geldiğinde dişi bir haski buluyoruz.(adı cesi ) gittiğimiz yer zaten allahın bir dağı. neredeyse köpek çiftliğim oluyordu. heidi gibi köpeklerimle ( yaklaşık 6-8 tane yavruluyordu) koşuştururdum. boyumun yüzde 70 ini kaplayacak kar yağıyor. babamdan ahşap bir kızak istiyorum. yavrularla birlikte tüm aile kızağımı çekiyor.(kızak çekmeye bayılıyorlar) masal gibi daha önce hayal etmediğim güzellikte vakit geçiriyoruz. hayatının en iyi dönemi diye sorsalar sanırım bu dönem derim. lakin kasvetli zamanlarımız yaklaşıyor
bakamıyoruz artık o kadar köpeğe ve teker teker yavruları vermek zorunda kalıyoruz. askeri amaçlı sağa sola karakollara gönderiliyor bu köpekler. geriye tek cankim ve eşi kalıyor. o zamanlar evde söz sahibi değildim ancak söz sahibi olsam dahi yapabileceğim bir şey yoktu ki zaten yemeğimizin yarısı onlara giderdi.
böyle günler geçerken ağır travmatik bir güne uyanıyorum. her yer kan. her yer bir köpek parçası. demiştim o zamanlar dağdayız. dağdan kurt sürüsü olduğumuz bölgeye inip canki nin eşi cesi yi parçalayıp öldürmüş. cankinin bacağı hasarlı ve bir kulağının yarısı yoktu.
o günler benim içinde canki içinde travmatik geçti. psikojisinin düzelip eşini unutması 3-5 ayı aldı. sonrada tayin olduk zaten.
yine 15 saatlik yolu aynı neşeyle aldık. tavırları yine 5 yaşındaki haşere erkek çocuğu gibiydi. kendini sevdirmek için inanılmaz şebeklikler yapıyordu. maymun gibi köpek. bunu bekçi köpeği diye kapıya dikenler varmış yahu siz kafayı yediniz heralde. bu köpek bırak havlamayı direk hırsızla saniyesinde dost olup yol gösterecek bir cins
sonuna yaklaşıyoruz hikayemin. taşınma sürecinde bilirsiniz yatacak yeri bile kendinize zor bulursunuz. cankim bu süreçte helak olur diye babaannemin yanına eskişehire bırakıyorum. bir ay sonra yerleşince onu alacağım. babaannemde seksenlerinde bir kadın. bahçeye bağlamış köpeğimi. bilenler bilir eskişehirin bazı mahallelerinde kapının önüne 5 kuruş dahi koysanız saniyeler içine çalınır. göz alıcı güzellikte olan( kendi köpeğim diye yazmadım. cinslerinden farklı bir yapısı vardı. uzun kabarık parlak tüylü pandanın mavi gözlü ikizi gibiydi) ön bahçedeki köpeğiminde başına bu hazin son geldi işte. babaannem sadece bindirilen arabanın rengini hatırlayabiliyor.
hırsıza kuyruk sallar dost olur işe bu hayvan. tek bir ses çıkarmadan çalındı gitti. tam 3 yıl koskaca hasret dolu artık ağlamıyorum. sessiz sessiz bu anıları gözümde canlandırıp gülümsüyorum. belki bir gün çalan kişi vicdana gelir belki bir gün geri döner diye hala rüyalarımda kavuşma anımızı canlandırıyorum