Anime uyarlaması da vardır. anime hakkında konuşacak olursam, ilk olarak oldukça kaliteli bir iş olmuş demem gerekiyor. Böylesi çok bulunmuyor. Evrenin kuruluşu ve bunu bize aktarış şekilleri oldukça smooth ve başarılı. İnsansılaştırılma, metaforlar, etik sorunsallar, benzetmeler çok inanılmaz başarılı. Çizimler çok karakteristik, karakter derinlikleri ve gelişimleri, bunları izleyiciye geçirme yöntemleri, seçilen anlatım yolları ve ironik durumlar oldukça orijinal ve başarılı, cgi grafik tercihi bir tık göz tırmalıyor ama çok rahatsız edici de değil. bojack horsemanla olan benzerlikleri beni biraz mutsuz etti. Her şeyin yanında ana motif olan "insansılaştırılan hayvan izleği" tercihine, nispeten orijinal de diyebilseydik işte o zaman çok daha tatlı olurdu ama neyse artık. Her halükarda son zamanlarda ortaya çıkan, kalite sıfatının hakkını vermeyi başarabilen sayılı eserlerden biri demek mümkün. Özellikle haru'nun louis'yi anlattığı yalnız orman/deniz metaforu izlediğim en yaratıcı, güzel ve zarif anime sekanslarından olabilir. Bana geçmişte yazdığım çizdiğim bir şeyleri hatırlattı. Bu tarz şeyler beni izlediğim, okuduğum şeylerde abartısız en çok yükselten unsur olabilir.
aa yalnız, çözüm noktasına doğru senaryo bir sıkıntılara girmeye başlıyor.. artık daha manga devam ettiğinden, tam nasıl toparlayacaklarını bilemediklerinden mi neden bilemiyorum bazı şeyler çok tatmin edici değil. Bir de böyle karikatürize duran, animenin genel tavrına ve anlatımına çok uymayan durumlar var. Genel bir naiflik var zaten de.. Dramatik eğrinin yükseldiği anlarda çok inanılmaz yaratıcı çözümlere, psikolojik gerilimi bize adeta yaşatan çok başarılı betimlemelere giden animede bazı daha generic olması gereken, daha normalize sahnelerde bir olmamışlık, bir sırf olması gerektiği için konmuş ama yazanın kendisini dahi tatmin edememişlik, inandıramamışlık hissiyatı var. bu en sondaki merdivenlerde legosi'nin haru'nun peşinden koştuğu sahne, oradaki diyaloglar, bir hayli garip ve alakasız, adeta fillerımsıydı misal. Yani tabi farklılıklarının telafi edilemeyişinin garipliği olarak okumak da mümkün ama sanki daha ziyade, böyle, üsluptan kaynaklı, bir böyle "eski türk filmi replikleri dramatikliği garipliği" var. Yazar açısından düşünüyorum, bu tarz sıkıntılar genelde şöyle olur: Bir sahnede bir şey yazmam gerekiyordur teknik ve dramatik olarak, hikayenin gitmesi gereken yön için, o şekilde yazılması lazımdır ama benim o olayı farklı perspektiflerden, doğru bir şekilde anlatabilecek kadar güçlü, uygun, benzer bir deneyimim, derinlemesine bilgim, diğerleri gibi duygusal bir bağım, onu öyle yazacak motivasyonum falan yoktur... yani bende olmayan, benim inanmadığım şeyi anlatmam lazımdır, öyle yazarım ama o samimiyetsizlik de genel olarak diğer daha derinlemesine yazılan sahneler arasında sırıtır, izleyiciye geçer, eseri düşürür. Daha 2d hikayesi olan eserlerde bu çok sıkıntı olmaz, çünkü zaten izleyende böyle bir beklenti hiç oluşmamış olur izleyici onu öyle kabul eder "bu zaten altında doğru dürüst bir mantık, samimiyet aranacak bir hikaye değil" diye ama bu tarz işlerde bir yere kadar standart çok yüksek belirlenince, daha ciddi göze batıyor ve toparlaması, hikayenin akışına yedirip devam etmesi daha güç olabiliyor. Keşke daha iyi toparlanabilseydi oralar, o zaman bir temiz 10'u vardı. Tabi ben olsam muhtemelen yalancı good end yerine gerçekçi dark bad endi tercih eder, hikayeyi orada bitirir, herkesi üzer, bu güzel ortamı bozardım, o yüzden benim bir şey demem çok doğru olmayabilir sfgh Devamını heyecanla bekliyoruz bakalım