animeye ismini veren nodame de çok şahsına münhasır birisi; çığlık atarken "gyabo!" (ve bunun türevleri -,-) tarzı garip sesler çıkarması, piyano çalan bir genç hanım olmasına rağmen bu imaja ters düşecek şekilde zarafetten yoksun oluşu, evinin çöplük gibi hali...
yani ilgiyle izliyorum efenim, bakalım neler olacak.
nodame cantabile, ilk sezonu 23+1 bölümden oluşan komedi, müzik, dram, romantizm, slice of life ve josei içerikli anime.
açıkça belirteyim, klasik müzikle alakalı bilgim sıfır. gündelik hayatımda dinlemem de. ama klasik müzikten bu kadar uzak biri olarak animenin ilk sezonunu izledim ve çok beğendim. bence bu, nodame cantabile'nin ne kadar başarılı işlendiğinin en büyük göstergesi. konudan bihaber olan ben bile kendimi karakterlerle beraber müziğin büyüsüne kaptırdım. müzikten gerçekten anlayan insanlar eminim izlerken çok daha fazlasını hissedecektir.
konusuna gelirsek... anime pek çok başka yan karakterle birlikte esas olarak noda megumi ve chiaki shinichiyi konu alıyor.
noda megumi, ya da kısaca nodame, piyano çalmakta gerçekten yetenekli bir konservatuvar öğrencisidir. ancak nodame nereden bakarsanız bakın fazlasıyla sıradışı bir genç hanımdır: pasaklıdır, yemek yemekten fazlasıyla hoşlanır (hatta yemek görünce kendini kaybeder), zaman zaman gürültücüdür... en önemlisi de, nodame piyano çalarken nota defterinden notaları takip etmek yerine, chiaki'nin tabiriyle, eserleri "şarkı söyler gibi" (bkz: cantabile) çalar. bu her ne kadar duyanları hayranlık içinde bırakan dahice bir yetenek olsa da, klasik eserleri kendi kafasına göre çalmak nodame'nin kariyeri açısından büyük bir handikaptır.
chiaki shinichi ise nodame'nin her açıdan tersi sayılabilecek senpaisidir. aynı üniversitenin piyano bölümünde okumasına rağmen chiaki gerçekte orkestra şefi olmayı hedeflemektedir... ancak nodame'ninkilerle benzeşmese de; herkesin gözünde çok başarılı, yakışıklı ve karizmatik olan chiaki'nin de bu hedefine ulaşmasını engelleyen problemleri vardır...
dürüst olmak gerekirse animenin konusunu benim için en başından ilginç kılan şey nodame'nin çarpık kişiliğiydi. garipliklerine rağmen nodame karakterini çok sevdim; kendisi gerçekten animeyi çekip çeviren olağanüstü orjinal bir karakter ve ilk sezon boyunca beni kendine pek çok kere hayran bıraktı: gerek orjinalliği, gerek komik davranışları, gerekse kendi sınırları içerisinde gayet sağlam kişiliğiyle.
animenin karakterleri işleyiş biçimi gerçekten derindi. kendisinden "ore-sama" olarak bahsedip duran kendini beğenmiş, çok bilmiş bir genç beyefendinin de (bkz: chiaki shinichi); "makyaj yapıyorum" ayağına kendisini maymuna çeviren (ki beni çok güldürdü :d ), ne olursa olsun fazlasıyla rahat takılan, o yaşta hala oturup puri gorota seyreden ilginç genç kızın da (bkz: noda megumi) kırılgan taraflarını gördük. animeyi izlerken yorumları da okuyordum, başlarda sıklıkla nodame'ye "kaybeden ezik" ya da chiaki'ye "bencil, kendini beğenmiş" dendiğini gördüm. ama anime ilerledikçe, karakterler bize iç dünyalarını açtıkça bu tarz yorumlar azaldı.
açıkçası bence, birbirine bu denli, taban tabana zıt iki karakteri aynı anda izleyiciye sevdirmek gerçek bir başarı :')
animenin akıcılık konusunda sıkıntısı yoktu ama son bölümlere kadar pek de sürükleyici değildi. hatta uzun aralarla seyrettim diyebilirim, verdiğim aralarda daha kısa serileri bitirdim. yani pek bir heyecan duygusu uyandırmıyordu --ta ki son bölümlerine kadar. sonra belli bir ivme kazandı ve ben o halini daha çok sevdim.
senaryo gelişimi de hoşuma gitti. yani 24 bölümü gayet doldurabilmişler, ne gereksiz olaylar vardı ne de atlanan bir yer. gayet yeterliydi ilk sezon için.
seslendirmeleri hoştu-- nodame'nin bir sezon boyunca "gyabooo!" diye bağıran seiyuusuna buradan sevgilerimi yolluyorum :d çizimleri özellikle göz alıcı değildi ama çirkin de denemez --ortalama diyelim.
hem op müziği hem de işlenen eserler çok güzeldi :') animede geçen eserlerin adları veriliyordu, izlerken bazı yerlerde durdurup beğendiklerimi not aldım (böylece klasik müzik konusundaki cehaletim biraz olsun azalır belki, kim bilir? :d)
son olarak... final beni güldürdü... ağlattı... son dakikaya kadar "ehhehe, ağlamadım kii, ağlamadım kii" diye gevşek gevşek sırıtırken bir baktım yanaklarımdan ılık bir şey süzülüyor. yağmur yağıyordu diyeceğim ama (bkz: roy mustang mode on) odamda oturuyordum basbayağı işte, tsundereliğin lüzumu yok :/ tough girl'lük buraya kadarmış, sözlük :d
neyse neyse, sonuç olarak fevkaladenin fevkindeydi efenim. izlemeyen herkese kessssinlikle tavsiye ederim (: