shigatsu wa kimi no uso

chibidii
başladığımda fazlasıyla etkileyici bulduğum ancak finalinde benim için sönmüş olan mangadır. aynı zamanda animesi de yapılmış ve -her ne kadar bitmek üzere olsa da- devam etmekte. benim için söndü desem de söylemeden geçemeyeceğim artıları var serinin.

öncelikle, müzik. zaten müzik konulu bir animede bu ne biçim artı diyorsanız kin'iro no chord ya da uta no prince-sama gibi müzik konulu animeler içerisindeki hayal kırıklığına sebep olan serilere bir göz atın lütfen. ne demek istediğimi anlayacaksınız. gerek seçilen parçaların hikayenin ilerleyişiyle uyumu olsun gerek performans sahneleri olsun gerek müziğin içeriğinin ve yer yer arkasındaki hikayenin yansıtılması olsun, oldukça başarılı.

ikincil olarak "müzisyen" ve "müzisyenin müzikle arasında oluşturduğu bağ ve birbirlerindeki yerleri" bu seride yakalayabileceğimiz bir başka hoş nokta. bunu gerçekten bu kadar iyi ele aldığını görünce şaşırmadım diyemem. (º-º)

parçalara yapılan yerinde göndermeler (özellikle hastanedeki ravel-pavane pour une infante défunte-ki beni çok etkileyen bir eserdir- göndermesi bir harikaydı) ve alıntı sözlerin kullanımı da bir o kadar beğenilesiydi.

karakterlerin hikayeleri ve hisleri, travmaları, çırpınışları... kısacası dram yanı da kuvvetli ve gerçekçiydi. finale kadar(bunu sona bırakıyorum). ayrıca manganın animeye uyarlanması da iyi olmuş. mangadan animeye geçerken rezil olan onca seri varken shigatsu wa kimi no uso'yu bunların arasında görmemek iyi hissettiriyor. (***)

oldukça zayıf kalmış olan müzik temalı anime-mangaların içinde bu gibi serilerin arttığını görmek mutluluk verici olurdu kısaca. mesela piano no mori'nin şöyle uzun soluklu bir serisi yapılsa filminden hariç ya da sakamichi no apollon tadında başyapıtlar görsek..

geleyim benim için seriyi söndüren tek şeye yani finale. nodame cantabile de benzer şekilde tek bir yönüyle düşmüştü tahtından: o berbat, üçüncü sınıf, araya sıkıştırılmış romantizmi. shigatsu içinse bu kısım spoiler olacak.

finalde benim için seriyi mahveden şey kaori'nin ölümünden sonra kousei'nin hayatına bu derece sarsılmadan devam edebilmesiydi. seri boyunca zayıf ve kendi başına toparlanamayacak bir karakterdi kousei. evet, adımlar attı, yerinde saymaktan ilerlemeye geçti. hatta sahnede ya da piyanonun başında bambaşka, güçlü bir karakter. ama hep küçük adımlar attı, değişmedi sadece birazıcık belki, gelişti. watari'yle birlikte hastahaneye gidip kaori'nin nöbetine şahit oldukları (kousei burada annesinin anılarının ve ölümünün sebep olduğu travmaya yeniden yaklaştı, ipler bir kez daha elinden kaydı) ve eve dönerken chelsea gibi siyah, araba çarpmış minnak bir kediyi veterinere götürüp ve ölümünü gördükten sonra nasıl sarsıldığını görünce ilerleme kaydetmiş olsa da bunun çok büyük bir şey olmadığına emin oldum. bu yüzden kaori'nin beklediğim ölümü ve geride bıraktığı mektuptaki itiraflarından sonra dağılması ve annesinin ölümünden sonraki yaşamına belki küçük birkaç farkla dönmesi gereken kousei öyle küçük, acılı ama kabullenmiş ve belli belirsiz tatminkâr, parlak bir gelecek vaat eden gülümsemesi ve romantikli-hüzünlü sözleriyle bitirince seriyi... olmadı. hiç olmadı.


yine izlenilmesi, tadına varılması gereken bir seriydi müzik, dram ve shoujo seven ottalarımız için. (^-^)
bu başlıktaki tüm girileri gör