confessions

zura ja nai katsura da

➤ - birinci nesil otta

  1. toplam giri 46
  2. takipçi 0
  3. puan 303

kaze no requiem

zura ja nai katsura da
no 6 animesinde, nezumi'nin söylediği şarkıdır , ölürken duymak istediğim şarkıdır aynı zamanda , çünkü bilmesemde nedenini,huzur verir bana. şöyledir sözleri ;

"rüzgar ruhlarımızı alıp götürür ...
insanlar gönlümüzü çalar
ey dünya
ey yağmur ve rüzgar
ey cennet ey ışık
herşeyi kucakla
herşeyi kucakla
ve burada yaşa

ruh,yürek,sevgi ve duygular
buraya dön ve burada kal "


do no harm

zura ja nai katsura da
1. sezonu 13. bölüm olan ve ikinci sezonu olmayacak dizidir.

jason cole bir doktordur ve kişilik bölünmesi yaşamaktadır. jason cole 'un bilinci , sabah 08.25'den akşam 08.25 'e kadar yerindedir. çünkü akşam 08.25'de ian price gelir.
bu sırada ian , olivia isimli bir bayanla tanışıp ona aşık olur. ian jason'ın aksine deli doludur ,hayatını yaşamaya çalışır ve fazlasıyla sinirli bir kişiliktir. (olivia ile ian arasında olanları yazmayacağım izlediğinizde anlarsınız . )
jason, hastanedeki kimyager arkadaşı ruben sayesinde ian'ı 5 yıl tutsak eder.
doğum gününde hoşlandığı ve ondan hoşlanan doktor , doktor solis ile buluşur ama daha doğru düzgün sohbet edemeden ,08.25 e yaklaştığında kendisini kötü hisseder , oradan hızla ayrılıp evine gidip kendisine iğne yapar fakat işe yaramaz.
ertesi gün ruben'a durumu anlatıp kullandığı şeyin dozunu arttırmasını ister ama ruben ,zaten her yıl arttırdıklarını,daha fazla arttırmanın onu öldüreceğini söyler.
ian jason'a kızgındır ve 5 senenin acısını çıkarmaya kararlıdır. ardından kendi aralarında savaşları başlar.

size konuyu anlattığıma göre yorumlarımıda yapabilirim artık . steven pasquale rolünü çok iyi yapıyor, ian geldiğinde ki bakışları bile gerçekten farklı bir kişilik olduğunu belli ediyor. bana göre ; ian bir hastalık değil , o bir insan ve onunda hayatı var . ian'ın sinirli olmakta haklı olduğu konular var izleyince nedenini anlayacaksınız fakat ian'ında hataları var. hastanede yaptığı bazı hatalar,sırf jason'ın hayatını mahvetmek için. insanın içini acıtıyor sadece 1. sezon olacağını bilmek . umarım başka bir kanal devam ettirir ya da ne bileyim bir şekilde devam eder. yinede devamı olsun ya da olmasın , arada bir izleyeceğim dizidir do no harm . kesinlikle tavsiye ediyorum .
do no harm'ı izlerken not aldığım bir kaç replik ;

-mutlu yıllar dr. cole .
-neden bahsettiğinizi bilmiyorum dr. solis .
-kötü bir yalancısın,öğrendiğim iyi oldu .
-doğum günüm olduğunu kim söyledi?
-google .
-beni mi googleladın ?
-neden bahsettiğin hakkında hiçbir fikrim yok .

*uçakta*
-afedersiniz,nereye gidiyoruz acaba?
-vegas .
-ciddi misiniz?
-ya sen?
" günaydın jason. sana ödül vermeye karar verdim.çok çalışıyorsun. bir sürü paran var.eğer sen harcamayacaksan, ben harcarım. " (burada ian fena bakıyor )

" uyan artık uykucu,biraz alışveriş yaptım. artık eski moda berbat düğmeli yakalı kıyafetlerine , küçük kravatlarına, acınası ve sıkıcı yaşam tarzına veda edebilirsin . artık geri döndüm.bugün yeni bir gün. daha sonra teşekkür edersin." (aldığı bir gömlek bile 2300.00 $ sa gerisini düşünmek istemiyorum . )

not : 13. bölüm şaşırtıcıydı doğrusu ama sezon finaline * daha doğrusu tam final devamı ne yazıkki olmayacağından ,her ne kadar olmasını çok istesemde . * göre yeterli değildi. açıklanmayan çok şey var . içime dert oldu devamının gelmeyecek olması doğrusu

kara gemiden dehşet hikayeleri

zura ja nai katsura da
(bkz:montague amcanın dehşet hikayeleri ) , dehşet hikayeleri serisinin ikinci kitabıdır . ilk başta "sürekli gemiciler ve benzeri şeyler ile ilgili hikayeler sıkıcı olmaz mı?" diye düşündürebilir başta. tanıtımıma gelecek olursak ise :

tepedeki bir handa yaşayan bir aile var. babalarının ismini bilmiyorum ama çocuklarının ismi ethan ve cathy. 13 yaşındalar.
babaları etrafa neşe saçan birisi,bu yüzden denizciler tepede olmasını aldırış etmeden hep o hana geliyorlar. anneleri hamile ve doğumda ölüyor, tabii bebekte. babaları bu olaydan sonra içmeye başlıyor ,ethan ve cathy ile ilgilenmiyor ama buna rağmen çocukları ona destek oluyor.

babalarının arkadaşları onu bu durumdan çıkması gerektiğine ikna etmek için ellerinden geleni yapıyorlar fakat fayda etmiyor.pek gelen olmuyor artık hana.
 bir gün ethan ve cathy hasta oluyor, babaları endişelenip doktor çağırmaya gidiyor. dışarıda fırtına var. gitmeden ethan'ı hana kimseyi almamaları konusunda uyarıyor.
ethan ve cathy kendilerini iyi hissettiklerinde ,ethan cathy'ye hikaye anlatma teklifinde bulunuyor. bu onların çok sevdiği birşey. aşağı iniyorlar. birkaç dakika sonra kapı çalıyor. dışarıda ki bir yabancı. ethan kapalı olduklarını söylüyor ama sonunda vicdanı el vermiyor ve yabancının
" sana ya da ailene zarar vermem, başınıza dert açmam, söz veriyorum. " demesi üzerine kapıyı açıyor.
yabancı teşekkür ediyor
"sen iyi bir çocuksun"diyor gülümseyerek yabancı ve ekliyor
"jonah thackeray yapılan bir iyiliği asla unutmaz, tanıştığımıza sevindim.
"
"ethan matthews"diyor adamın uzattığı eli sıkarken ethan.
yabancı sırılsıklam, sanki denizden çıkmış gibi her yanından sular damlıyor

"içeri girin, yoksa orada ölüp gideceksiniz." diyor, yabancıya ethan. tekrar teşekkür içeriye giriyor.
ethan yabancıyı inceliyor. en fazla on yedi ya da on sekiz yaşında, üzerinde bahriyeli üniforması var ama şapkası yok ve üzerindekiler eskiden kalma gibi, pirinç düğmeli siyah bir palto giymiş, altında beyaz yelek ve beyaz gömlek var, kalçasında ise bir kılıç sallanıyor.
boynuna ipekten siyah bir fular bağlanmış, yakışlı,kapkara gözleri var ve bu gözler aşağı doğru parlak ve ıslak kükeler halinde dökülen kömür karası saçları, bembeyaz dişleri var.

ardından yabancı, fırtına dinene kadar onlara hikaye anlatmayı teklif ediyor.
ethan'a göre,bu gizemli yabancıda ve anlattığı hikayelerde bir tuhaflık var... ama ne? gerisinide okursanız öğrenirseniz ^^ benden bu kadar .

montague amcanın dehşet hikayeleri

zura ja nai katsura da
chris priestley'in kaleme aldığı serinin ilk kitabıdır. tanıtımı :
"edgar'ın amcası ormanın derinliklerindeki bir evde oturuyor. edgar, ormandan geçerken köy çocuklarının ağaçların arkasına gizlenip onu izlediğinden emin, ama ne olursa olsun korktuğunu belli etmemeye kararlı.

bir gün, edgar'ın amcası ona bir dizi tüyler ürpertici hikâye anlatıyor. üstelik, bütün bu hikayelerin gerçek olduğuna dair kanıtları da var: küçük bir bez bebek, altın yaldızlı bir çerçeve, pirinçten yapılmış eski bir teleskop… acaba montegue amca bütün bu lanetli eşyaları nasıl bir araya getirdi?

fakat bu soruya cevap arayacak zaman yok. edgar, karanlık bastırmadan önce ormandan geçip eve dönmek zorunda… ama belki de aradığı cevapları orada, ormanda bulacak."

herkese hitap etmeyebilir ama tam tadında bir kitaptır. elbette anlatılan hikayelerden korkacak değilsiniz ama oldukça ilgi çekiciler.

tünelin ağzından dehşet hikayeleri

zura ja nai katsura da
(bkz:montague amcanın dehşet hikayeleri )
(bkz:kara gemiden dehşet hikayeleri )

dehşet hikayeleri serisinin üçüncü ve şimdilik son kitabıdır. aynı zamanda aradığımı pek bulamadığım kitaptır. bana göre diğer iki kitap kadar başarılı sayılmaz doğrusu. tanıtımından bir bölüme gelecek olursak ;

"baş döndürücü bir öykü sağanağına tutulacak olan kahramanımız robert harper için tatilden okula geri dönüş zamanıdır. pek sevmediği üvey annesinden ayrılacak olmanın getirdiği mutluluk, tek başına çıkacağı ilk tren yolculuğunun yarattığı heyecanla birleşince robert'ı garip bir ruh hali sarar. tren hareket ettikten kısa bir süre sonra sebebi bilinmeyen bir arıza yüzünden bir tünelin ağzında aniden durunca işin rengi değişmeye başlar. robert'la aynı kompartımanda seyahat eden kimliği belirsiz beyazlar içindeki bir kadın vakit geçirmek için hikâyeler anlatmayı önerir. oysa bunlar pek de çocuklara anlatılacak türden hikâyeler değildir. robert çok geçmeden bu ilginç kadına ve anlattığı dehşet verici öykülerin büyüsüne kapılır. ismini öğrenmeyi başaramadığı bu esrarengiz kadından korkuyor olmasına rağmen onu dinlemekten kendini alıkoyamaz. beyazlı kadın'ın hikâyeleri anlatırken dudaklarında asılı duran buruk gülümseme, trendeki yolcuların karanlık kaderine adeta yön vermektedir…"
3 /