rutsama

barragan'ı neredeyse tek başına almıştır(neredeyse diyorum abartmayın). eski büyücülerdendir. tipini hiç sevmem

vaizardlar aizen tarafından vaizard haline dönüştürülmüştür. hepsi eski gotei 13 kaptan yada teğmenidir(hachiyi de teğmenden sayıyorum). aizen'in vaizard deneyi başarısız olsa da urahara kaptan ve teğmenlerin hayatlarını kurtararak onların vaizard güçleri kazanmasına yardımcı olmuştur. aizen, vaizardlara "çakma arrancar" der.

taktıkları maskelerin belli bir zaman limiti vardır. ichigoda ilk başlarda 11 sn.'ydi. en uzun süre maske takabilen mashiro'dur.

fullbringi oyuncak evdir. insanları ve eşyaları küçültüp oyuncak haline getirebilir ve oyuncak evinde ya da kutusunda istediği gibi yönlendirebilir.

valla markalar hep nokia'ydı da(hala öyle) numaralarını hatırlamıyorum. ama kötü telefonlardı(hala öyle).

sabo reyizin bütün kitapları gibi kürk mantolu madonnada iyidir. lakin toplumuzda overrated bir pozizyon sağlamıştır kendisinine okuyan da bilir okumayan da. tamam bilin sıkıntı değil de yorumlamayın eseri ya da eleştirmeyin. sabahattin alinin diğer eserleri gibi belli bir temposu vardır ve bu tempoyu bozmaz yazar. romanların sonu çoğu kez iyi sonla biter ama bu kitapta pek iyi bitmemiş o yüzden içerlemiştim. sonra kuyucaklı yusufu okuyunca tamam dedim reyizin tarzı bu.

brian houghton'un kitabıdır gerçi yazarın kim olduğu çok da önemli değil. kitapta tarihteki yok olmuş medeniyetlerden tutunda esrarengiz eşyalara, gizemli yerlere ve değişik ırklara kadar bir çok ilginç ve ilgi çekici konu bulunmaktadır. ansiklopedik bir dili olmadığı gibi öyküsel bir anlatımı da yoktur. diğer tarihi eserlerde bulunan ağır ve teorik dil de kitapta bulunmaz. evrensel dünya tarihini ve gizemli yerleri merak eden yeni başlayanlar için idealdir(tabi ki herkes okuyabilir).

kitaptaki konulardan bazıları: atlantis, mu, piri reis haritasi, bağdat pili, phaistos diski, amazonlar, yeşil cüceler, voynich elyazması, druidler, büyük sfenks gibi bir çok konu vardır.

aldous huxley'in distopik eseridir. kitabın kurgusunda pavlov'un klasik koşullandırması ve freud'un bilinçaltı teorileri oldukça fazla yer tutar, hatta kitap bu iki kuram üzerinden de yazılmıştır diyebiliriz. biyoloji ve diğer bilimlerden de bilumum yararlanılmıştır. fakat gözünüz korkmasın bilimsel eser değildir, kolayca okunabilir.

tek görevi ryuujin jakka'yı mühürlemektir. içine mühürlediği alevleri patlatmak üzereyken genrusai tarafından engellenmiş ve yok edilmiştir. tabi koskoca genryusai da battle dışı kalmıştır. arrancar arc'taki önemli karakterlerden biriydi. modifiye edilmiş tek arrancardır.

önce anime olmasın da fayda var diyorum. çünkü mangalar devam ederken anime bitmiş oluyor, bu da hoş olmuyor. en azından anime bittikten sonra mangadan devam edilebilir(ki çoğu animede durum böyledir). ayrıca özellikle shounen ve mecha gibi serilerde görsellik daha ön planda olduğu için animeden daha çok zevk alındığını düşünüyorum. mangadaki vs ile animedeki vs bir olmuyor.

descartes'in "düşünüyorum o halde varım" aforizmasının latincesidir. ergo proxydeki cogito virüsü bu vecizeye atıfta bulunur.

fark ettiyseniz one piecedeki devlerin her birinin faklı farklı gülme tarzı var. benim favorim babababaaa ile derishishiii. adamlar hunharca gülme fiilinin hayat bulmuş hali sanki

yeryüzünde en çok benim yaşadığım dram. şarkıyı biryerden duyup beğendiysem o şarkıyı illa bulup dinlemeliyim gibi bir hastalığım var. barış manço "hanımeli" diye bir şarkısı vardı rahat bir hafta aramışımdır(şarkı sözlerini bilmeden buldum). ondan sonra şarkıyı bulmak için google'a 50 kelime şarkı sözü yazıp bulduğum da oldu. bazı şarkıları ise tamamen şans eseri bulmuşumdur. death proof filminin chick habit diye bir ost'si var. rahat 3 yıl aramışımdır. 3 yıl sonra filmi izlerken duydum da bulabildim(tabi ki önceleri filmin ostsi olduğunu bilmiyordum).

öyle işte bazısının sözlerini yazarak, bazısını da rastgele buluyorum

izlemiştim ve pek sevememiştim. şimdi size pek inandırıcı gelmese de izleyemiyorum böyle şeyler galiba. aynı durum bunun için de geçerli (bkz:yosuga no sora)

eğer 2000 öncesi ve sonrası diye ayırırsak ikinci jenarasyon miyazaki filmi diyebiliriz. belki de karakteri en kawai filmdir. çocukların dünyasının nasıllığını gözler önüne seren bir filmdir. aslında bunları tek başına izlemek yerine ailece izlemek daha iyi olabilir diye düşünüyorum. her neyse konuyu atıp bitiriyorum.

konusu: insani, insani olduğu kadar çevreci, sımsıcak bir animasyon olan küçük denizkızı ponyo, bu sanatın büyük ustası miyazaki tarafından beyazperde'ye aktarıldı. küçük ve sevimli bir japon balığı olan ponyo'nun en büyük hayali insan olmaktır. bu umutsuz hayali onu maceradan maceraya sürükleyecektir. bu esnada beş yaşındaki bir oğlan çocuğu ile arkadaşlık etme fırsatı yakalar. bu arkadaşlık küçük dişi balığın en büyük hayaline ulaşmasına yardımcı olur. çevre ve deniz kirlenmesine de dikkat çeken bu sevimli film, japonya'da gişe rekorları kırdı.

çok eski bir miyazaki filmidir. ben lisede falan trtde izlemiştim, tabi o zaman anime nedir bilmiyoruz. güzel bir dünyası ve karakterleri vardı. miyazaki filmlerinde hani sadece karakterler ya da çevre tasvirleri için bile izlenebilir ya, rüzgarlı vadi de böyle bir filmdir. film studio ghibli kurulmadan çekilmiştir ve aynı isimli mangadan kurgulanmıştır. bir çok ödül aldığını da belirtelim.

konusu: dünyadaki son büyük savaşın ve endüstrinin çöküşünün üzerinden bin yıl geçmiştir. dünyayı çöller, tehlikeli böcekler, zehirli bitkiler sarmakta ve bazı mantar türlerinin yaydığı zehirli gazlar atmosfere yayılarak gittikçe azalan insan ırkını tehdit etmektedir. nausicaä, az sayıda insanın tarımla uğraşıp böcek ve mantarlarla mücadele ederek yaşadığı rüzgâr vadisi'nin prensesidir. bir gün vadiye başka bir krallığın uçağı düşer. sadece kargosu sağlam kalmıştır, arkasından krallığa ait askerler gelerek vadiyi ele geçirirler. kargoda bin yıldır unutulan ve başka bir krallıktan çalınan, dünyayı değiştirmekte kullanılacak bir şey vardır. rüzgarlı vadi bu iki krallık için hedef haline gelirken nausicaä dünyayı eski haline getirmenin yolunu keşfetmiştir.

ilk miyazaki filmlerindendir. izlemediğim ama harddiskimde bulunan filmlerden biridir, fırsat bulunca izlemeyi düşünüyorum.

konusu: sheeta adındaki genç bir kız gizemli mavi bir taşın sahibidir. kız hükümet için çalışan gizli ajanlar tarafından kaçırılmış ve uçan bir gemide henüz bilinmeyen bir yere götürülmektedir. aniden bir tehlike belirir, ve gemiye yaşlı hava korsanı dola ve emrindeki uçan korsanlar çetesi saldırır. onlar da sheeta'nın sahip olduğu taşı istiyorlardır. sheeta'nın odasına girerler, sheeta onlardan kaçarak gemiden aşağıya düşer. ancak düşerken taşın yardımıyla yere çakılmadan havada süzülerek yere inebilmiştir. uyandığında pazu adında genç bir çocuğun kolları arasında bulur kendini. pazu ona yardım etmeye çalışır. sheeta pazu'nun evinde laputa'nın efsanevi krallığının resmini görür. resmi pazu'nun babası almıştır, pazu'nun babası geri döndüğünde babası köyün üzerinde yüzen bir adadan bahsetmiştir, kimse onun keşfine inanmaz. korsanlar pazu'nun evini bulurlar, onlar da askeri bir uçak alarak laputa'yı aramaya koyulurlar.

kiki's delivery service'i küçük cadı kiki olarak çeviren arkadaşlara selamlarımı yollayarak, miyazaki filmi olduğunu söylemek istiyorum. kiki de eski bir miyazaki filmidir. eskiden trt izlediyseniz kesin karşılaşmısınızdır(trt eskiden iyi filmler yayınlardı, şimdi diziye düşmüş). hatta geçen gün yine gördüm tvde.

konusuna gelince; 13 yaşına gelince cadılık 1 yıllık cadılık eğitimi alması gereken kiki ailesinden uzak bir şehre gitmek zorundadır. gittiği şehirde annesinin verdiği süpürgeyi kullanarak bir fırında kuryelik yapar. aynı zamanda arkadaşlarıyla maceralara atılır ve güçlerini kullanmayı öğrenir.

1997 yapımı miyazaki filmi. bütün diğer filmler gibi izlenmesi gerekir, uzatmıyorum vesselam.

konusu: aşitaka, köyüne saldıran şeytanlaşmış domuz tanrıyı öldürürken şeytanın koluna bıraktığı izi ölene kadar taşıyacaktır. aşitaka bu lanetin geldiği yeri öğrenmek için köyünden uzaklaşır. gittiği yerlerde demir şehri adında demir madenini işleyip ölümcül silahlar yapan ve bu silahları ormanın hayvanlarıyla savaşmakta kullanan leydi eboşi ile karşılaşır. aşitaka bu savaşa son vermek için daha önce karşılaştığı kurt kızı san ile birlikte kendini bu savaşın içinde bulur. aşitaka hem barışı getirmek hem de kurt kızı san'ın güvenini kazanmak için mücadele edecektir.

not: mononoke, canavarlara verilen bir isim gibi birşey diye hatırlamaktayım.

2011 yapımı miyazaki filmi. sanırım en son filmi bu miyazaki sensei'n. filmi indirmiş olsam da izleme fırsatım olmadı henüz ama nasıl ki tarantino filmlerine balıklama dalıyorsam aynı şey miyazaki için de geçerli. filmle ilgili yorumların çoğu olumlu. neyse artık izleyip ona göre yorum yapsam daha mantıklı olacak sanırım.

filmin konusu: kokuriko-zaka kara – tepedeki ev filminde, umi, beş nufuslu bir ailenin en büyük oğlu olmaktadır. babası kore ile yapılan savaşta kaybolur ve umi hep onun geleceğini düşünür ve bu umudunu hiç kaybetmez. babasının geleceğini düşündüğü içinde evlerinin önünde her gün 2 çift flamayı dalgalandırmaktadır. bu olaylar yaşanırken bir lisede başlayan öğrenci hareketine dahil olmuş ve orada jun'a aşık olacaktır. bakalım bundan sonra neler yaşanacak.

has miyazaki filmidir. diğer miyazaki filmleri gibi izlenmeyi sonuna kadar hak eder. spirited away, howl's moving castle, totora kadar bilinmese de iyi filmdir.

konusu: film, borrower adı verilen, sadece 10 cm boyunda olan ve normal boyutlardaki sıradan insan evlerinin yer döşemelerinin altında yaşayan bir grup ufak insan etrafında şekilleniyor. olaylar, 12 yaşındaki sho'nun, annesinin çocukluğunu geçirdiği eve gelmesiyle başlıyor. sho arabadan inerken bir kedinin çalıların arasındaki bir şeye saldırmaya çalıştığını fark ediyor. kısa bir süre sonra, kendisi de bir karga tarafından saldırıya uğrayan kedi kaçıyor. merak içindeki sho çalılığa gidip kedinin neyin peşinde olduğuna bakarken 14 yaşında bir borrower olan arrietty'i görüyor. aynı gece, arrietty'nin babası pod, kızına nasıl şeker aldıklarını öğretmek için onu döşemenin üstüne çıkarıyor. bu sırada arrietty, sho'nun uyanık olduğunu fark edip elindeki küp şekeri düşürüyor. sho her ne kadar korkmalarına gerek olmadığını söylese de, pod yine de taşınmaları gerektiğine karar veriyor.