defalarca okuyup hatim ettiğim kitaptır. filmi ancak bu kadar kötü yapılabilirdi ancak kitaba diyecek yoktu. kesinlikle okunmalıdır. ayrıca filmde lawrence yerine kaya scodelario oynasa çok daha iyi olurdu.
izleyenlerin iştahını gittikçe daha çok kabartan, büyük heveslere sürekleyen seri
alternatif rock,hip hop tarzlarında müzik yapan ingiliz sanal grup.çok sağlam parçaları olmakla birlikte klipleri on numaradır.dinlemesi elzem olan,kadri kıymeti bilinesi adamlardır.
clint eastwood:
feel good inc:
clint eastwood:
feel good inc:
utanmasam aşkımdan şarkılar, besteler yapacağım karakter. severek izliyoruz
spike spiegelin en iddialı rakibidir. delilikte spike'ı geçse de karizma da geçememiştir. zaten insan bile değil
beni bilen bilir. taiga'ya olan sevgim herşeyden fazladır. aşık olduğum karakterleri hiçbir zaman sevdikleri çocuğa yakıştırmam ancak ryuuji & taiga ikilisi gördüğüm en iyi çift
melih gökçek'in tek ve gerçek aşkı
ziraat mühendisliğinde çığır açacağını düşündüğüm, kadri kıymeti bilinesi adam
ezaki kraldır. severim hırboyu. benim kadar olmasa da kendi çapında bi muhteşemliği vardır. ihtişamımın gölgesi, ehehe
chi karanfildeki banklara otur görerek öğrenirsin tokyoları. son zamanlarda dost'a girenlerin %60ında olan terliklerdir. abi bari kitapevinde şakırdatmayın şunları ya
edit: japonya'da en sevdiğim şehir. hemen hemen tüm japonya'yı gezdim, tabii toplam 2,5-3 hafta kaldın lan ne en sevdiğim yer diyon sanki yıllardır ordasın demeyin. niye demeyin, burası çok güzel bi kerem .s.s hem de benle böyle konuşmayın dalarım sinirli adamım ben.
narita havaalanından inince direk minami-senju'ya gittim. akihabara'ya 4-5 metro durağı falan. daha shinjuku'da iner inmez beni bi hayran olma aldı. bi kente aşık oldum resmen, daha metrodan çıkar çıkmaz. yolun karşısında parada anlaşmaya çalışan bi madao ve bi kız arkamda tokyo skytree tower, yol bahane green şahane... ooo neler neler.
not: bi hevesle yazıya başladım sonra baktım ben buraya destan yazarım aklıma geldikçe geliyor her şey. dedim en iyisi daha sonra tamamlarım ben bunları, şimdilik yeter.
edit: japonya'da en sevdiğim şehir. hemen hemen tüm japonya'yı gezdim, tabii toplam 2,5-3 hafta kaldın lan ne en sevdiğim yer diyon sanki yıllardır ordasın demeyin. niye demeyin, burası çok güzel bi kerem .s.s hem de benle böyle konuşmayın dalarım sinirli adamım ben.
narita havaalanından inince direk minami-senju'ya gittim. akihabara'ya 4-5 metro durağı falan. daha shinjuku'da iner inmez beni bi hayran olma aldı. bi kente aşık oldum resmen, daha metrodan çıkar çıkmaz. yolun karşısında parada anlaşmaya çalışan bi madao ve bi kız arkamda tokyo skytree tower, yol bahane green şahane... ooo neler neler.
not: bi hevesle yazıya başladım sonra baktım ben buraya destan yazarım aklıma geldikçe geliyor her şey. dedim en iyisi daha sonra tamamlarım ben bunları, şimdilik yeter.
hesap açıp kenara attığım ulan boşver burdan izlediklerini seçeceğine git biraz daha anime izle dediğim site.
kadri kıymeti bilinesi yazar. herkese aynı mesafede ve saygılı davranır. her zaman olmasa da bazen bunu lee yazmış diyebiliyorum nicke bakmadan. lyn,rut, saske,ryukon ve owen'ı ayırt edebildiğim gibi.
asıl önemli olan brotherhood'dur. izlenmesi elzem olan animelerdendir
hastasıyım bu adamın :) tam bir psikopat. zarakinin asıl adamı budur. keli ayrı bir hava katar kendisine
korkusuzluğu nedeniyle tüm düşmanlarını şaşkınlığa düşüren, kenseiyle aynı derecede sevdiğim,her gördüğümde heyecanlandığım, kesinlikle dövmesini yaptırmayı düşündüğüm karakter
en sevdiğim ve hemen hemen her serisini izlemeye çalıştığım anime/manga türü. gelmeyin bana 'yaee manga türü olunca anime türü de oluyor ehe' diye. niye? çünkü canım öyle yazmak istiyor. şimdi beni bilirsiniz (ailenizin bir üyesi, can dostunuz güzel insan, yücelerin yücesi... ben greenmustang çeker vururum sizi, vururum ve dönü... pardon bu başkaydı) seinen aşığıyımdır. bu hayatta seinen mi yoksa dünya güzeli bi kız mı deseler berserk derim, o derece. seinen in seinen olduğu yıllar... pehhh ne zamanlardı be? ne zamanlardı; hokuto no ken zamanıydı, golgo 13 zamanıydı, lone wolf and cub zamanıydı, crying freeman, wolf guy, 20th century boys... işte bunların zamanıydı. şimdi neyin zamanı? şimdi ise seinen/shounen karışımı saçma salak serilerin zamanı. görsellik görsellik deyip çıldıran, allahım üzerime piksel yağdır yakarışları yapan, gözüm 1080p altı görmesin deyip ruhunu şeytana satan garibanların zamanı. zavallılar sizi! gün gelecek izleyin dememe rağmen izlemediğiniz her eski yapım seinen için küfür edeceksiniz. bana küfür ederseniz gebertirim sizi, siz kimsiniz oloom!!!
70lerden 80lere, 80lerden 90lara... bu zaman aralığındaki şaheserler, hepsi birer kilometre taşı bugünler için. madem izlemiyorsunuz en azından izleyene saygı gösterin. hayır en azından değil, saygı gösterin. o saygı gösterilecek. benim en sevdiğim çizim tarzı hokuto no ken'deki çizim tarzıdır, uyarlama ve daha iyi anlaşılabilirlik olsun diye söyleyim; jojo's bizarre adventure çizimleridir. bununla dalga geçen adamı... noktalar sizlerin takdirine bırakıldı.
unutmadan; son ongoing shoune izlendiğinde, son shounen ai okunduğunda sivilceli ani/manga takipçileri seinenin yenmeyecek bir şey olduğunu anlayacak.
ya da; sizin ebenizi ...
70lerden 80lere, 80lerden 90lara... bu zaman aralığındaki şaheserler, hepsi birer kilometre taşı bugünler için. madem izlemiyorsunuz en azından izleyene saygı gösterin. hayır en azından değil, saygı gösterin. o saygı gösterilecek. benim en sevdiğim çizim tarzı hokuto no ken'deki çizim tarzıdır, uyarlama ve daha iyi anlaşılabilirlik olsun diye söyleyim; jojo's bizarre adventure çizimleridir. bununla dalga geçen adamı... noktalar sizlerin takdirine bırakıldı.
unutmadan; son ongoing shoune izlendiğinde, son shounen ai okunduğunda sivilceli ani/manga takipçileri seinenin yenmeyecek bir şey olduğunu anlayacak.
ya da; sizin ebenizi ...
çizimlerinin hokuto no ken'e benzerliğiyle beni benden alan, aşırı şaşırma efektleriyle beni candan usandıran, comboların basit görüntülenmesiyle beni kan kusturan, lisa lisa adlı bağğğyan karakteriyle beni ihya eden araki hirohiko serisi. izleme sırası genelde yanlış anlaşılıyor bu serinin. ilk çıkan 1993 ve 2000 yapımı serisi ova, o nedenle asıl seri 2012 yapımında anlatılıyor.
seri zengin mi zengin, kârûn'un dayı oğullarından joaster ailesinin kötülüğe karşı gelen nesiller boyu savaşı anlatılıyor. isim ve soyismi jo olan kişiler ailenin özel çocukları olup 'dalga' diye bahsedilen hakiyi, aurayı efendime söyleyim ki benzeri özel gücü kullanabiliyor. bu kişiler daima jojo olarak anılır. ilk jojo jonathan joester adlı mülayim yiğidimiz idi. seri ailenin ilk jojo'sundan itibaren günümüze kadar gelmektedir. ailenin soyağacı çıkartılıyor karşımıza, şu an için manga jojolion partta. ilk izlediğiniz zaman jojo'ya ''yöhhh kenshiro reyiz ya bu, yoksa hokuto no ken mi açtım? ebesinin nalları ali sami'' diyebilirsiniz. itiraf edin dersiniz, yalanın lüzumu yok. seinen/shounen karışımlarını saçma bulsam da bu anime gerçekten çok iyi. söylenebilecek kelime kaliteli olurdu bu seri için. izlemenizi tavsiye ederim.
şimdi bu seriden bahsedip de favori jojo'dan bahsetmemek olmaz. joseph joester favori adamım, japon düşmanlığı içinde olup soysuzlaşsa da en çok onu severim.
seri zengin mi zengin, kârûn'un dayı oğullarından joaster ailesinin kötülüğe karşı gelen nesiller boyu savaşı anlatılıyor. isim ve soyismi jo olan kişiler ailenin özel çocukları olup 'dalga' diye bahsedilen hakiyi, aurayı efendime söyleyim ki benzeri özel gücü kullanabiliyor. bu kişiler daima jojo olarak anılır. ilk jojo jonathan joester adlı mülayim yiğidimiz idi. seri ailenin ilk jojo'sundan itibaren günümüze kadar gelmektedir. ailenin soyağacı çıkartılıyor karşımıza, şu an için manga jojolion partta. ilk izlediğiniz zaman jojo'ya ''yöhhh kenshiro reyiz ya bu, yoksa hokuto no ken mi açtım? ebesinin nalları ali sami'' diyebilirsiniz. itiraf edin dersiniz, yalanın lüzumu yok. seinen/shounen karışımlarını saçma bulsam da bu anime gerçekten çok iyi. söylenebilecek kelime kaliteli olurdu bu seri için. izlemenizi tavsiye ederim.
şimdi bu seriden bahsedip de favori jojo'dan bahsetmemek olmaz. joseph joester favori adamım, japon düşmanlığı içinde olup soysuzlaşsa da en çok onu severim.
jojo's bizarre adventure serisinde jonathan joestara dalga gücünü öğreten nevi şahsına münhasır kişidir.
japonya'nın bana göre en geri kalmış şehri. osaka'dan sonra buraya gelmem ani bir düşüş yarattı. nagasaki istasyonu'ndan çıktığın an geri kalmışlık kendini gösteriyor. yabancılara da pek sıcakkanlı değiller. japonya'dan ayrı bir yer gibi daha çok, hiçbir japon şehrinde soğuk davranmazlar yabancılara ancak burası çok daha farklı. japonya gezisinde kendime bir plan çizmiştim, ona göre de nagasaki'de iki gece kalacaktım. shin-osaka'da kaldığım otelden eşyalarımla buraya geldim ama o kadar kasvetli ve insanları o kadar soğuk ki yemek bile yemeden bir kaç saat gezip geri shin-osaka'ya döndüm. buraya gelmem yüzünden otelden de oldum. gezimin halloween zamanına denk gelmesinden dolayı oteldeki tüm odalar dolmuştu, tekrar tokyo'ya dönmek zorunda kaldım. nagasaki peace park'ı bile bulamadım zaten, aramak bile içimden gelmemişti artık.
geri kalmışlığının başka bir belirtisi de arabalarıdır. hemen hemen tüm japonya'da hybrid araba kullanılır, herhagi bir araba gürültüsü duyulmaz diğer kentlerde ancak nagasaki'de hybrid araba zor bulunur, yemekleri de ahım şahım bir şey değil. bir japon ablamız bana nagasaki'de şimdi adını unuttuğum bir beef çeşidini tavsiye etmişti. bunu oradan yemelisin demişti ancak o yemeği yapan restoran bile bulamadım doğru dürüst.
hülasa, eğer japonya'ya gidecek olursanız nagasaki'de nereye gideceğinizi iyi bilin ve direk oraya gidin. peace park'a gidin ama başka hiçbir yere takılmayın. gidin sonra geri dönün, otelde bile kalmayın.
geri kalmışlığının başka bir belirtisi de arabalarıdır. hemen hemen tüm japonya'da hybrid araba kullanılır, herhagi bir araba gürültüsü duyulmaz diğer kentlerde ancak nagasaki'de hybrid araba zor bulunur, yemekleri de ahım şahım bir şey değil. bir japon ablamız bana nagasaki'de şimdi adını unuttuğum bir beef çeşidini tavsiye etmişti. bunu oradan yemelisin demişti ancak o yemeği yapan restoran bile bulamadım doğru dürüst.
hülasa, eğer japonya'ya gidecek olursanız nagasaki'de nereye gideceğinizi iyi bilin ve direk oraya gidin. peace park'a gidin ama başka hiçbir yere takılmayın. gidin sonra geri dönün, otelde bile kalmayın.
tokyo'da en sevemediğim yer. amerikan özentiliğinin tavan yaptığı mekan. kendinizi adeta 42.cadde'de, george street'te ne bileyim abi avenue louise'de falan hissediyorsunuz. aşırı bozmuş bir tokyo caddesi burası. nihonbashi çok hoş ancak nihonbashi'nin buraya bağlanması durumu bozmuş. kodamanlar sokaklarda, zengin bağyanlar chanel'da alışverişte, vinçler dev binaların tepesinde stratosfere ulaşmak için yeni katlar çıkıyor... sen napıyorsun, sokakta geziyorsun niye geldim ben buraya diyorsun. dediğim gibi tokyo'da sevemediğim tek yer, irrite ediyor kendisinden. tokyo'nun geri kalanında gördüğün o geleneksel hava, belli ölçütlerdeki sıcaklık burada gram hissedilmiyor. nihonbahi'de suya atıyorsun tüm sıcaklığını.
yine bir tavsiye, buraya da gitmeyin. giderseniz lokatalar pahalı ama yemekler çok güzel. japonya'da en güzel köriyi burada yedim, sizde yiyin. benim hesaba yazdırın
yine bir tavsiye, buraya da gitmeyin. giderseniz lokatalar pahalı ama yemekler çok güzel. japonya'da en güzel köriyi burada yedim, sizde yiyin. benim hesaba yazdırın