bayonetta candır, oyun dünyasının en güzel en sağlam karakterlerindendir. insanlar cinsel obje olduğunu iddia etseler bile, bir kadının özgürlüğünün karakterlerinin bir parçası haline gelmesini temsil ediyor bana göre. dantenin dişi versiyonudur bu bakıma.
Japon mutfağını runnyrunny999 ile beraber youtube'a tanıtan kanaldır. eski bir kanal olmakla beraber, hanım hanımcık bir ablamız ve süs köpeği Francis ile beraber yıllar boyu tatlı videolar çekmişlerdir. sonra süs köpeği bu dünyaya gözlerini yumduktan sonra, hafif buruk bir biçimde de olsa hala yemek videolarına devam etmektedir ablacığımız ve seslendirmen abimiz.
World of warcraftın üvey evlat ama bir o kadar da muazzam skill kitine sahip olan classıdır. Zavallı feralleri kaç genişletme pakedi boyunca ezdiler, nerflediler. Artık sevdalılar hariç oynamıyor kimse. Ama feral oynamak başkadır, feral oynamak sevgidir, feral oynamak aşktır. Druid oynayan herkese bir defa da olsa denemesi önerilir.
Edit: feral class değil spectir arkadaşlar
Edit: feral class değil spectir arkadaşlar
Korkuyu temel olarak "acaba diğer sayfada ne gelecek?" düşüncesinden sonra dehşeti tattıran çizimleri üzerinden işler. Çizimleri detaylı ve özenli olduğu için saatlerce incelenebilecek kadar güzeldir. Uzumaki, Gyo, Tomie en ünlü manga serileridir. okumanızı tavsiye ederim, gerekli şeylerden türkçesini de bulabilirsiniz.
Kalbi kırık bir oyun serisi.
hikayesi, karakterleri, dünyası çok güzel olan bir oyun serisidir bu. Nosgoth topraklarının güzel bir şekilde portre edilmesi oyunlarında, seslendirmeleri, karakter etkileşimleri bu oyunu aslında unutulmuş bir inci yapıyor bir bakıma. Firmaların anlaşmazlığının azizliğine de uğramış. Çünkü geliştirici firma ikiye bölündükten sonra bir daha kendilerini toparlayamamışlar.
Raziel ve Kainin beraber Nosgothun kaderini şekillendirme çabalarını konu alıyor seri. Şiir gibi bir dille seslendirmesi yapıldığı için keyifle saatlerce tekrar tekrar izlenebilecek sahneleri var. O yüzden eski oyunları oynamaya sabrı olan insanların oynamalarını tavsiye ederim. Blood Omen şu anda Activision'da hakları bulunduğu için hiçbir platformda satılmıyor bildiğim kadarı ile. Diğer 4 oyunu da gayet hikayeyi anlaşılabilir kılıyor her ne kadar ilk oyunu çok güzel olsa da.
Time abhors a paradox.
hikayesi, karakterleri, dünyası çok güzel olan bir oyun serisidir bu. Nosgoth topraklarının güzel bir şekilde portre edilmesi oyunlarında, seslendirmeleri, karakter etkileşimleri bu oyunu aslında unutulmuş bir inci yapıyor bir bakıma. Firmaların anlaşmazlığının azizliğine de uğramış. Çünkü geliştirici firma ikiye bölündükten sonra bir daha kendilerini toparlayamamışlar.
Raziel ve Kainin beraber Nosgothun kaderini şekillendirme çabalarını konu alıyor seri. Şiir gibi bir dille seslendirmesi yapıldığı için keyifle saatlerce tekrar tekrar izlenebilecek sahneleri var. O yüzden eski oyunları oynamaya sabrı olan insanların oynamalarını tavsiye ederim. Blood Omen şu anda Activision'da hakları bulunduğu için hiçbir platformda satılmıyor bildiğim kadarı ile. Diğer 4 oyunu da gayet hikayeyi anlaşılabilir kılıyor her ne kadar ilk oyunu çok güzel olsa da.
Time abhors a paradox.
güzel bir rogue-like oyundur. keyiflidir. bu yıl muhtemelen yılın oyunu seçilecek.
yeni yeni oynamaya başladım, yaptığınız her harekete göre karakterlerin muhabbetleri, konuşmaları değişiyor. sanki dinamik bir dünyada geziyorsunuz. Hades'in oğlu zagreus'un yeraltı dünyasından çıkıp, olimpostaki tanrılara ulaşmaya çalışmasını konu alıyor. Diablo benzeri bir oyun ama özünde aldığınız geliştirmelerle yaptığınız kişisel buildlerinizle hareket ediyorsunuz. Her öldüğünüzde de sıfırlanıyor ve kalıcı geliştirmeler alabiliyorsunuz. Böyle böyle devam ediyor. Çizimleri ve seslendirmeleri de bayağı güzel, combat sistemi de bayağı keyifli. Fiyatı da uygun şu anda, vaktiniz var ise bir bakın derim.
Edit: Steamde yılın ödülünü red dead redemption 2 aldı, gözlerim bir hadesi aramadı da değil tabii.
yeni yeni oynamaya başladım, yaptığınız her harekete göre karakterlerin muhabbetleri, konuşmaları değişiyor. sanki dinamik bir dünyada geziyorsunuz. Hades'in oğlu zagreus'un yeraltı dünyasından çıkıp, olimpostaki tanrılara ulaşmaya çalışmasını konu alıyor. Diablo benzeri bir oyun ama özünde aldığınız geliştirmelerle yaptığınız kişisel buildlerinizle hareket ediyorsunuz. Her öldüğünüzde de sıfırlanıyor ve kalıcı geliştirmeler alabiliyorsunuz. Böyle böyle devam ediyor. Çizimleri ve seslendirmeleri de bayağı güzel, combat sistemi de bayağı keyifli. Fiyatı da uygun şu anda, vaktiniz var ise bir bakın derim.
Edit: Steamde yılın ödülünü red dead redemption 2 aldı, gözlerim bir hadesi aramadı da değil tabii.
Ömür törpüsüdür, bir kere başlayan bırakamaz. Bir yerden sonra 40-45 yaşındaki oyuncuları görüp onların da aynı şeyi söylediğini duyduktan sonra insan bu oyunun lanetine inanmaya başlıyor.
Güzel, kıymetli bir insandır.
1997 yılında, ınterplay entartainment tarafından, rpg oyunlarının babası brian fargo önderliğindeki, şu an bethesda'nın yapımı üslendiği efsane seridir.
war, war never changes.
oyun, 22. yüzyılda geçer. besin ve yiyecek kıtlığından dolayı savaş çıkmıştır ve insan populasyonu git gide azalmaktadır. sadece insanlar değil, bitkiler ve hayvanların çeşitleri de çok fazlasıyla azalmış, dünya kurak bir yer olan wasteland'a dönmüştür.
ancak savaş öncesi, vault-tec adında bir firma, yer altı sığınakları inşa etmeye kadar vermiş ve bu sığınaklara "vault" ismini verip, "vault boy" adındaki bir maskotu kullanarak propagandasını yapıp; olabildiğince insanı nükleer savaşın etkisinden koruyup yaşatmak amacı ile bu sığınaklara hapsetmiştir. her ne kadar hapsetmek diye söylemiş olsam da, bu vaultların belli bir kısmı, wasteland'a açılmıştır. kimisi kaynaksızlıktan, kimisi istenildiği için, kimisi de otel olmak için (vault 21).
bu vaultlarda, belli bir yaşa gelen fertlere pip boy adı verilen birer aygıt verilir. bu aygıt, mr. house'un öncülük etmiş olduğu robco teknolojileri tarafından üretilmiş olup, harita, sonar, ışık ve radyo barındırmaktadır. bazı modelleri tablet gibi iken, bazıları hiç çıkarılmayacak şekilde kola takılır ve ölünceye kadar orada kalır (hayır nasıl kıyafet değiştirdikleri veya oradaki etin nasıl incelmediği hakkında hiç bir fikrim yok).
wasteland, uçsuz bucaksız bir çöldür. her taraf radyoaktif atıklarla mutasyona uğramış canlılar ile doludur. bir kısım insanlar buradaki eski kasabalara ve evlere yerleşip bir düzen tutturmuşlardır. bir kısmı ise çölde yaşam mücadelesi vermektedir. kasabalarda ve şehirlerde, 1940-50 yıllarının esintileri sezilmektedir. radyoda çalan müzikler, saç şekilleri, kıyafetler, yaşam tarzı, reklam pankartları hepsi o dönemlerden esinlenmiştir. böyle bir ortamda plazma silahı ile gezen elemanlar görmek biraz ironik oluyor doğrusu.
bir de bir grup vardır wasteland'da gezen. brotherhood of steel. hiç bir şeyden etkilenmeyen power armor'u ve laser tabancaları ile caka satarlar. mutant ve bandit avlayıp etrafta gezerler. her şey kardeşlik için. savaş öncesi teknolojiye sahip olduklarından, "wasteland bizim, teknoloji bizim siz ne ayaksınız lan?" havası ile gezerler. onların bu kadar artistik görüntüleri nedense new vegas'ta fos diye sönmüştür. küçücük bir vadide sığınaklarda, az bir insan sayısı ile yaşamaya çalışmaktadırlar. "ama teknoloji bizde biz güçlüyüz!?" diye kendilerini avutmaya çalışırlar. boş. nerede o herkesin korktuğu brotherhood of steel?
her neyse. bu serinin en güzel yanı, göndermeleri, iğnelemeleri, diyalogları, level alma sistemi, ortamı, müzikleri, hikayesidir (geriye bir şey kaldı mı?). level alma sistemi olarak oblivion'dan sonra en sevdiğim sistem bu oyundadır (perk alma sistemi).
ancak illallah ettirecek yanları vardır. özellikle bethesda'nın yapımını üstlendiği serilerinde, tamamen gerizekalı bir yapay zeka ile karşı karşıya oluyoruz. adamın üzerine makineli ile gidiyorsun, elinde tabanca ile üzerine yürüyor. bethesda allahını seversen bu nedir insafsız?
bir de buglar. aman yarabbim o buglar. skyrim bir fallout 3 iki. console olmadan oynanmaz emin olun. siz siz olun, konsolda bethesda oyunu oynamayın. rpg'de pc candır canandır. demedi demeyin.
bir de new vegas'ta mojave radioda bir şarkı vardır johnny guitar diye, hatunun maaa caanii diye bağırışı başta hoşunuza gitse de, radyoda 193648 kez duyunca sinirinizi bozmaya başlıyor (dönüp de sayıyı okusanız ölmezsiniz yani).
ve geliyor. evet geliyor. fallout 4 geliyor. bethesda duy sesimi. fazla bir beklentimiz yok, fallout olsa yeter cart curt ama, lütfen bir düzelt şu yapay zekaları.
son bir şey olarak, dogmeat en sadık dostunuzdur. ona iyi bakın.
war, war never changes.
oyun, 22. yüzyılda geçer. besin ve yiyecek kıtlığından dolayı savaş çıkmıştır ve insan populasyonu git gide azalmaktadır. sadece insanlar değil, bitkiler ve hayvanların çeşitleri de çok fazlasıyla azalmış, dünya kurak bir yer olan wasteland'a dönmüştür.
ancak savaş öncesi, vault-tec adında bir firma, yer altı sığınakları inşa etmeye kadar vermiş ve bu sığınaklara "vault" ismini verip, "vault boy" adındaki bir maskotu kullanarak propagandasını yapıp; olabildiğince insanı nükleer savaşın etkisinden koruyup yaşatmak amacı ile bu sığınaklara hapsetmiştir. her ne kadar hapsetmek diye söylemiş olsam da, bu vaultların belli bir kısmı, wasteland'a açılmıştır. kimisi kaynaksızlıktan, kimisi istenildiği için, kimisi de otel olmak için (vault 21).
bu vaultlarda, belli bir yaşa gelen fertlere pip boy adı verilen birer aygıt verilir. bu aygıt, mr. house'un öncülük etmiş olduğu robco teknolojileri tarafından üretilmiş olup, harita, sonar, ışık ve radyo barındırmaktadır. bazı modelleri tablet gibi iken, bazıları hiç çıkarılmayacak şekilde kola takılır ve ölünceye kadar orada kalır (hayır nasıl kıyafet değiştirdikleri veya oradaki etin nasıl incelmediği hakkında hiç bir fikrim yok).
wasteland, uçsuz bucaksız bir çöldür. her taraf radyoaktif atıklarla mutasyona uğramış canlılar ile doludur. bir kısım insanlar buradaki eski kasabalara ve evlere yerleşip bir düzen tutturmuşlardır. bir kısmı ise çölde yaşam mücadelesi vermektedir. kasabalarda ve şehirlerde, 1940-50 yıllarının esintileri sezilmektedir. radyoda çalan müzikler, saç şekilleri, kıyafetler, yaşam tarzı, reklam pankartları hepsi o dönemlerden esinlenmiştir. böyle bir ortamda plazma silahı ile gezen elemanlar görmek biraz ironik oluyor doğrusu.
bir de bir grup vardır wasteland'da gezen. brotherhood of steel. hiç bir şeyden etkilenmeyen power armor'u ve laser tabancaları ile caka satarlar. mutant ve bandit avlayıp etrafta gezerler. her şey kardeşlik için. savaş öncesi teknolojiye sahip olduklarından, "wasteland bizim, teknoloji bizim siz ne ayaksınız lan?" havası ile gezerler. onların bu kadar artistik görüntüleri nedense new vegas'ta fos diye sönmüştür. küçücük bir vadide sığınaklarda, az bir insan sayısı ile yaşamaya çalışmaktadırlar. "ama teknoloji bizde biz güçlüyüz!?" diye kendilerini avutmaya çalışırlar. boş. nerede o herkesin korktuğu brotherhood of steel?
her neyse. bu serinin en güzel yanı, göndermeleri, iğnelemeleri, diyalogları, level alma sistemi, ortamı, müzikleri, hikayesidir (geriye bir şey kaldı mı?). level alma sistemi olarak oblivion'dan sonra en sevdiğim sistem bu oyundadır (perk alma sistemi).
ancak illallah ettirecek yanları vardır. özellikle bethesda'nın yapımını üstlendiği serilerinde, tamamen gerizekalı bir yapay zeka ile karşı karşıya oluyoruz. adamın üzerine makineli ile gidiyorsun, elinde tabanca ile üzerine yürüyor. bethesda allahını seversen bu nedir insafsız?
bir de buglar. aman yarabbim o buglar. skyrim bir fallout 3 iki. console olmadan oynanmaz emin olun. siz siz olun, konsolda bethesda oyunu oynamayın. rpg'de pc candır canandır. demedi demeyin.
bir de new vegas'ta mojave radioda bir şarkı vardır johnny guitar diye, hatunun maaa caanii diye bağırışı başta hoşunuza gitse de, radyoda 193648 kez duyunca sinirinizi bozmaya başlıyor (dönüp de sayıyı okusanız ölmezsiniz yani).
ve geliyor. evet geliyor. fallout 4 geliyor. bethesda duy sesimi. fazla bir beklentimiz yok, fallout olsa yeter cart curt ama, lütfen bir düzelt şu yapay zekaları.
son bir şey olarak, dogmeat en sadık dostunuzdur. ona iyi bakın.
çok sevdiğim bir youtuber'dir. oyun videoları (özellikle amnesia ve happy wheels) ile tanınır. adamın dibidir *brofist*
bir de pewds does everything vardır. o bölümleri izlerseniz gülmekten altınıza sıçarsınız garantidir.
bir de pewds does everything vardır. o bölümleri izlerseniz gülmekten altınıza sıçarsınız garantidir.
dünya'nın en kral metal gruplarından biridir.
ne anılarım var bu seriyle heyt be. şimdi steamden çıktım son oyununa biraz bakıp. malum indirimlerde hediye geldi, bize de ikinci defa bitirmek düştü.
mini mini bir kızken, (minik değil aslında tombik, bayağı tombik) annem açardı ps1'ı yemeği hazırlayıp pişmeye bıraktıktan sonra. ben de odadan koşa koşa gider yastığı yorganı alır salondaki koltuğa çöreklenirdim. annem eski tüplü televizyona ps1'i bağlar, yeşil hafıza kartını takar ve başlardı oynamaya (3 tane save kartı vardı annemin, üçü de farklı tomb raider oyunları içindi), bense arkada oturup çıkan iskeletleri mumyaları 6 kollu yaratıkları gördükçe yorgana sarıla sarıla annemi izlerdim.
güzel günlerdi. küçüklükten beri tomb raider gibi olmak isterdim. onun gibi güçlü, düzgün fizikli, silahları iyi kullanabilen, insanların korkacağı maceraya atılan bir kız. ne kadar gerçekleştiği... meçhul... ama konumuz bu değil ottalar.
eidos ve core design birlikteliği ile 1996 yılında başlayan bir seridir lara croft tomb raider. günümüzde ise square enix ve crystal dynamics
ile devam etmektedir seri. eski tomb raider havasını ne kadar koruduğu tartışılır. hatta tartışılmaz bile. korumuyor. belki ön yargı dersiniz belki gelenekçi oyuncu dersiniz ama ben serinin 6. oyunla bittiğini söyleyenlerdenim. ondan sonrası apayrı bir seri. sadece aynı ismi barındırıyor. core design, serinin ruhunun şah damarıydı.
neyse konusuna geçelim.
lara croft isminde bir hatunun bu serinin baş kahramıdır. 120-50-100 ölçülerinde olan bu ablamız, mezarlıklardan mezarlıklara koşa koşa relic avlar. dünyayı ne belalardan kurtarır hem de. hoş bu belaların bir kısmını da o bulaştırmıştır o da ayrı mesele.
croft ailesinin soylu ingiliz kızı lara, ölen babasının izinden devam eden bir arkeologdur. ustası von croy'un arkeolojide ona verdiği engin bilgileri sayesinde, kısa zamanda çok büyük başarılara imza atmıştır lara. hatta ustasının göremediği şeyleri görmüştür çoğu arkeolojik bulgularda.
kendisi mısır piramitlerinden, angkor vat'a kadar dünyanın neredeyse her yerinde maceralara imza atmıştır. onlarca mafya grubu ile savaşmış, hepsinin anasını ağlatmıştır. t-rexlerle boğuşmuş, dağlarda kurt kovalamıştır. ne kadar mükemmel değil mi? badass lara. kimseyi umursamayan, soğukkanlı bir ölüm makinesi.
fakat son oyununda nedense, "an adventurer is born" diyerekten, ağlaya ağlaya ceylan kesen, inleye inleye adam öldüren, zayıf bir kızı kakalıyorlar bize. "ya ama herkes zamanında zayıftır sonra deneyimle kuvvetlenir .s.s" diyenlere sadece şunu diyeceğim: ulen çift kuyruklu lara vardı 4. oyunda korkmadan domuzların arasında koşuyordu, tuzakların içine giriyordu, ki 14-15 yaşlarında iken. bu larayı görmüş bir nesle, yeni larayı nasıl benimsetirsiniz? tamam hoş olmuş, güzel olmuş da, eski lara gibi değil yenisi. ki günümüzde 40'lı yaşlarına gelen laranın gençliği ipodda müzik dinliyor. bu mu laranın küçüklüğü? böyle mi doğmuş bu maceraperest hatun? belki de birazdan taşlanırım bunları dediğim için belli olmaz.
bir de soundtrack atayım şuraya:
neyse ben en iyisi dönüp level atlama şifresi yazıp larayı patlatayım. iyi günler sözlük.
ha bu arada, ilk kadın başrölü, oyun dünyasında lara'ya verilmiştir. bunu da belirtmesem ayıp olurdu
Yıllar sonra gelen edit (Bu entryi yaklaşık olarak 2016 veya 2017'de girmiş olmam lazım): İlk kadın karakter rolü aslında Samus'a aittir.
mini mini bir kızken, (minik değil aslında tombik, bayağı tombik) annem açardı ps1'ı yemeği hazırlayıp pişmeye bıraktıktan sonra. ben de odadan koşa koşa gider yastığı yorganı alır salondaki koltuğa çöreklenirdim. annem eski tüplü televizyona ps1'i bağlar, yeşil hafıza kartını takar ve başlardı oynamaya (3 tane save kartı vardı annemin, üçü de farklı tomb raider oyunları içindi), bense arkada oturup çıkan iskeletleri mumyaları 6 kollu yaratıkları gördükçe yorgana sarıla sarıla annemi izlerdim.
güzel günlerdi. küçüklükten beri tomb raider gibi olmak isterdim. onun gibi güçlü, düzgün fizikli, silahları iyi kullanabilen, insanların korkacağı maceraya atılan bir kız. ne kadar gerçekleştiği... meçhul... ama konumuz bu değil ottalar.
eidos ve core design birlikteliği ile 1996 yılında başlayan bir seridir lara croft tomb raider. günümüzde ise square enix ve crystal dynamics
ile devam etmektedir seri. eski tomb raider havasını ne kadar koruduğu tartışılır. hatta tartışılmaz bile. korumuyor. belki ön yargı dersiniz belki gelenekçi oyuncu dersiniz ama ben serinin 6. oyunla bittiğini söyleyenlerdenim. ondan sonrası apayrı bir seri. sadece aynı ismi barındırıyor. core design, serinin ruhunun şah damarıydı.
neyse konusuna geçelim.
lara croft isminde bir hatunun bu serinin baş kahramıdır. 120-50-100 ölçülerinde olan bu ablamız, mezarlıklardan mezarlıklara koşa koşa relic avlar. dünyayı ne belalardan kurtarır hem de. hoş bu belaların bir kısmını da o bulaştırmıştır o da ayrı mesele.
croft ailesinin soylu ingiliz kızı lara, ölen babasının izinden devam eden bir arkeologdur. ustası von croy'un arkeolojide ona verdiği engin bilgileri sayesinde, kısa zamanda çok büyük başarılara imza atmıştır lara. hatta ustasının göremediği şeyleri görmüştür çoğu arkeolojik bulgularda.
kendisi mısır piramitlerinden, angkor vat'a kadar dünyanın neredeyse her yerinde maceralara imza atmıştır. onlarca mafya grubu ile savaşmış, hepsinin anasını ağlatmıştır. t-rexlerle boğuşmuş, dağlarda kurt kovalamıştır. ne kadar mükemmel değil mi? badass lara. kimseyi umursamayan, soğukkanlı bir ölüm makinesi.
fakat son oyununda nedense, "an adventurer is born" diyerekten, ağlaya ağlaya ceylan kesen, inleye inleye adam öldüren, zayıf bir kızı kakalıyorlar bize. "ya ama herkes zamanında zayıftır sonra deneyimle kuvvetlenir .s.s" diyenlere sadece şunu diyeceğim: ulen çift kuyruklu lara vardı 4. oyunda korkmadan domuzların arasında koşuyordu, tuzakların içine giriyordu, ki 14-15 yaşlarında iken. bu larayı görmüş bir nesle, yeni larayı nasıl benimsetirsiniz? tamam hoş olmuş, güzel olmuş da, eski lara gibi değil yenisi. ki günümüzde 40'lı yaşlarına gelen laranın gençliği ipodda müzik dinliyor. bu mu laranın küçüklüğü? böyle mi doğmuş bu maceraperest hatun? belki de birazdan taşlanırım bunları dediğim için belli olmaz.
bir de soundtrack atayım şuraya:
neyse ben en iyisi dönüp level atlama şifresi yazıp larayı patlatayım. iyi günler sözlük.
ha bu arada, ilk kadın başrölü, oyun dünyasında lara'ya verilmiştir. bunu da belirtmesem ayıp olurdu
Yıllar sonra gelen edit (Bu entryi yaklaşık olarak 2016 veya 2017'de girmiş olmam lazım): İlk kadın karakter rolü aslında Samus'a aittir.
1993 yılında ıd software tarafından oluşturulmuş bir fps serisidir. carmack, romero ve diğer ıd software programcılarının baş yapıtıdır. ilk oyunun müzikleri bobby prince tarafından bestelenmiş olup zihinlere kazınmıştır. zamanının korku temasını ve müziklerini güzel bir şekilde yansıtan seridir.
hatta oyun dünyasının en "metal" yapıtı doom'un ilk iki oyunudur benim gözümde.
yeni doom gelecekmiş e3'te. carmack olmayacakmış. carmack'sız doom ne kadar doom olur bilinmez. ama heyecanla bekliyoruz bakalım.
hemen de bir soundtrack atayım şuraya:
en sevdiğim soundtrack'i bu parçadır
hatta oyun dünyasının en "metal" yapıtı doom'un ilk iki oyunudur benim gözümde.
yeni doom gelecekmiş e3'te. carmack olmayacakmış. carmack'sız doom ne kadar doom olur bilinmez. ama heyecanla bekliyoruz bakalım.
hemen de bir soundtrack atayım şuraya:
en sevdiğim soundtrack'i bu parçadır
yine ıd software yine carmack ve ekibi. sağlam fizik motorlarına sahip, yine müzik olarak ve ortam olarak metal temasına sahip bir oyun.
1969 yılında kurulmuş japon şirketi.
contra ve castlevania ile gönüllere taht kurmuştur zamanında.
silent hill gibi bir efsane oyun, tabii ki kendi ekibi ile konamiden çıkmıştır. ancak ekip dağıldığı için seri çöküşe geçmiştir. son oyun silent hills de bir fiyasko olmuştur çünkü kojima'nın ekibi ile yapılacak oyun, kojima productions'un dağılması
ile iptal olmuştur.
kojima ekibi'nin asıl efsane serisi metal gear solid de bu firmadan çıkmıştır. hayata bakışa açınızı değiştirir bu seri.
işin ilginç yanı, hem eski silent hill oyunları hem de metal gear solid oyunları, zamanında ps1 ve ps2 konsollarını zorlayacak derecede sağlam grafiklere sahiptir. döneminin fırsatlarını mükemmel bir şekilde kullanmışlardır.
bir de ps2'de yanında mgs2 demonun geldiği bir oyun vardı zone of enders diye, bir bakım derim. ps2'nin underrated oyunlarından biridir.
şayet kendileri aynı zamanda pes'in de yapımcılarıdır. ama son oyunları fiyaskodur tıpkı silent hill gibi.
contra ve castlevania ile gönüllere taht kurmuştur zamanında.
silent hill gibi bir efsane oyun, tabii ki kendi ekibi ile konamiden çıkmıştır. ancak ekip dağıldığı için seri çöküşe geçmiştir. son oyun silent hills de bir fiyasko olmuştur çünkü kojima'nın ekibi ile yapılacak oyun, kojima productions'un dağılması
ile iptal olmuştur.
kojima ekibi'nin asıl efsane serisi metal gear solid de bu firmadan çıkmıştır. hayata bakışa açınızı değiştirir bu seri.
işin ilginç yanı, hem eski silent hill oyunları hem de metal gear solid oyunları, zamanında ps1 ve ps2 konsollarını zorlayacak derecede sağlam grafiklere sahiptir. döneminin fırsatlarını mükemmel bir şekilde kullanmışlardır.
bir de ps2'de yanında mgs2 demonun geldiği bir oyun vardı zone of enders diye, bir bakım derim. ps2'nin underrated oyunlarından biridir.
şayet kendileri aynı zamanda pes'in de yapımcılarıdır. ama son oyunları fiyaskodur tıpkı silent hill gibi.
1971'de kurulmuş olan efsanevi heavy metal grubudur. new wawe of british heavy metal akımına öncülük eder. grup, motosiklet ile sahneye çıkması ile tanınır.
öneri şarkı vereyim hemen: the hellion/electric eye, jawbreaker, the sentinel
halford'un gay olduğu iddiaları vardır. sevgilisini görmedim. görmüş olan varsa söylesin.
bir de dip not: ben halford'u yaklaşık 1 sene "halflord" sanmıştım. ironik değil mi?
öneri şarkı vereyim hemen: the hellion/electric eye, jawbreaker, the sentinel
halford'un gay olduğu iddiaları vardır. sevgilisini görmedim. görmüş olan varsa söylesin.
bir de dip not: ben halford'u yaklaşık 1 sene "halflord" sanmıştım. ironik değil mi?
zamanının grafik motorlarını zorlamış olan, hikayeleri ile insanın ağzını açık bırakacak olan bir seridir. konaminin baş tacı olur kendileri.team silent tarafından geliştirilmiş bir seridir. ilk 4 oyunun yapımcısı olan bu ekipten sonra seri çöküşe geçmiştir. o ekipten geriye kalan tek kişi yamaoka olmuş olup, o da 2009 yılında terk etmiştir firmayı.
bu oyunu özel kılan şey korkutucu olması değildir, korku atmosferini bambaşka bir şekilde, japon kaleminin en kuvvetli çizimleri ve hayal gücü ile işlemesidir. feci derecede zihni rahatsız edecek imgeler ve görüntüler taşır bu oyun.
her şey kızını araba kazasında kaybeden bir baba ile başlar. serinin ilk ve üçüncü oyunu bu hikayeden devam edecektir. bu küçük kızı arayan babası, siren seslerini duyup, kızını kaybettiği o sisli şehir silent hill'de bam başka bir boyuta geçecektir.
have you seen a little girl, short, black hair?
silent hill hemen gölün yanında, mini mini bir lunaparkı olan tatlı mı tatlı bir şehirdir. tek sorun buranın lanetlenmiş olup bir maden çöküntüsü ile terkedilmiş olmasıdır. ama çok tatlı ve güzel bir kasabadır yani.
zamanında batıl inançlar ile cadı avlayan buranın halkı, alessa adında küçük bir kızı da öldürmeye çalışmış ve başarısız olmuşlardır. ve bu başarısızlıkları onların başına fena patlamıştır. o kızın zihninin yansımaları, siren sesi ile silent hill'i çepe çevre saracak, kabuslarını gerçeğe çevirecektir. bundan ötesini anlatsam spoiler olur gerek yok.
oyun dışında bu serinin filmi de çevrilmiştir. oyuna bağımlı gibi gözükse de hikayesini batırmışlardır. harry mason yerine bir hatunu koymuşlardır. ikinci filmde bunu düzeltelim cart curt derken daha da saçmalamışlardır. ama izlenir mi? evet izlenir.
ya bu serinin bir de çevrilmiş mini filmleri vardır. ama izlemesi zihninizi rahatsız edebilir bilmiyorum. çünkü bu yaratıkların görüntülerinden ziyade, hareketlerinden ve tasvir edilişleri rahatsız ediyor insanı. fukuro lady gibi. bu japonlar nasıl sapık bir zihin yapısına sahipse artık.
bari bir akira yamaoka şarkısı ile veda edeyim de bitireyim bu yazıyı. oyun dünyasının en güzel bestekarlarından biridir nasıl olsa bu insan.
bu oyunu özel kılan şey korkutucu olması değildir, korku atmosferini bambaşka bir şekilde, japon kaleminin en kuvvetli çizimleri ve hayal gücü ile işlemesidir. feci derecede zihni rahatsız edecek imgeler ve görüntüler taşır bu oyun.
her şey kızını araba kazasında kaybeden bir baba ile başlar. serinin ilk ve üçüncü oyunu bu hikayeden devam edecektir. bu küçük kızı arayan babası, siren seslerini duyup, kızını kaybettiği o sisli şehir silent hill'de bam başka bir boyuta geçecektir.
have you seen a little girl, short, black hair?
silent hill hemen gölün yanında, mini mini bir lunaparkı olan tatlı mı tatlı bir şehirdir. tek sorun buranın lanetlenmiş olup bir maden çöküntüsü ile terkedilmiş olmasıdır. ama çok tatlı ve güzel bir kasabadır yani.
zamanında batıl inançlar ile cadı avlayan buranın halkı, alessa adında küçük bir kızı da öldürmeye çalışmış ve başarısız olmuşlardır. ve bu başarısızlıkları onların başına fena patlamıştır. o kızın zihninin yansımaları, siren sesi ile silent hill'i çepe çevre saracak, kabuslarını gerçeğe çevirecektir. bundan ötesini anlatsam spoiler olur gerek yok.
oyun dışında bu serinin filmi de çevrilmiştir. oyuna bağımlı gibi gözükse de hikayesini batırmışlardır. harry mason yerine bir hatunu koymuşlardır. ikinci filmde bunu düzeltelim cart curt derken daha da saçmalamışlardır. ama izlenir mi? evet izlenir.
ya bu serinin bir de çevrilmiş mini filmleri vardır. ama izlemesi zihninizi rahatsız edebilir bilmiyorum. çünkü bu yaratıkların görüntülerinden ziyade, hareketlerinden ve tasvir edilişleri rahatsız ediyor insanı. fukuro lady gibi. bu japonlar nasıl sapık bir zihin yapısına sahipse artık.
bari bir akira yamaoka şarkısı ile veda edeyim de bitireyim bu yazıyı. oyun dünyasının en güzel bestekarlarından biridir nasıl olsa bu insan.
1991 yılında apogee software (şu anki adıyla 3d realms) tarafından çıkarılmış olan seridir. duke nukem adındaki bir badass karakter, dünyayı uzaylılardan kurtarmak için hayvan gibi patlayıcılar ve kocaman silahlar kullanır. hatunlar da ayrılmaz peşinden. oyun sırasında abuk subuk espriler patlatır, şarkı söyler, replik alıntısı yapar öyle öyle taht kurar gönüllerimizde.
fps oyunlarında doom ve wolfenstein gibi öncü kabul edilen oyunlardan bir tanesidir.
1990'daki bir amerikan genci, kaslı amerikan askeri tipinde, kocaman silahlar kullanan, orayı burayı patlatan, hatunlar peşinde pervane olmuş, uzaylıların kıçını tekmeleyen bir karakterle, testesteron deposu bir oyundan daha fazla ne isteyebilir ki?
bir de bu serinin, duke nukem 3d'den sonra çıkan ana oyunu tamamen bir karmaşa içinde yapılmıştır. iptal olmuştur, firma değişmiştir, grafik motoru değişmiştir falan fişmak derken 10 sene boyunca çıkamamıştır bir türlü. en sonunda çıkar, çıkar evet ama çıkan oyun döneminin fiyaskosudur. aynaya bakması ve replik atması ile 3d'de efsane olan duke'un ayna karşısında vücudunun üst kısmı bile hareket etmemektedir. "nedir yani şimdi bu? o landscapesler nedir kardeşim? siz çocuk mu kandırıyorsunuz? bunun için mi 10 sene bekledik biz!!!" dedirten bir oyun olur duke nukem forever.
bir de bu oyunun giriş müziği vardır grabbag diye. megadeth cover'ı da vardır ama pek haz etmem o versiyondan. onu da atayım hemen şuraya:
fps oyunlarında doom ve wolfenstein gibi öncü kabul edilen oyunlardan bir tanesidir.
1990'daki bir amerikan genci, kaslı amerikan askeri tipinde, kocaman silahlar kullanan, orayı burayı patlatan, hatunlar peşinde pervane olmuş, uzaylıların kıçını tekmeleyen bir karakterle, testesteron deposu bir oyundan daha fazla ne isteyebilir ki?
bir de bu serinin, duke nukem 3d'den sonra çıkan ana oyunu tamamen bir karmaşa içinde yapılmıştır. iptal olmuştur, firma değişmiştir, grafik motoru değişmiştir falan fişmak derken 10 sene boyunca çıkamamıştır bir türlü. en sonunda çıkar, çıkar evet ama çıkan oyun döneminin fiyaskosudur. aynaya bakması ve replik atması ile 3d'de efsane olan duke'un ayna karşısında vücudunun üst kısmı bile hareket etmemektedir. "nedir yani şimdi bu? o landscapesler nedir kardeşim? siz çocuk mu kandırıyorsunuz? bunun için mi 10 sene bekledik biz!!!" dedirten bir oyun olur duke nukem forever.
bir de bu oyunun giriş müziği vardır grabbag diye. megadeth cover'ı da vardır ama pek haz etmem o versiyondan. onu da atayım hemen şuraya:
3 tane oyunu olan altın değerinde bir seridir. ilk iki oyunda big daddy'ler ve little sister'lar son oyunu infinete'de de elizabeth dikkat çeker.
çok sevdiğim anime karakteri. akatsuki'dendir. kakuzunun takım arkadaşıdır. ölümsüzdür. ilginç bir aynini vardır. bir de sürekli "jashin!!!" jashin!!!" diye bağırır. ağzı da bayağı bozuktur. schyte'ı da bir ayrı güzeldir.
senin sempatikliğine tüküreyim <3
senin sempatikliğine tüküreyim <3