Türkiyedeki en ulaşılabilir ve uygun fiyatlı asya yemeklerine sahip olan Türk mutfağıdır. İstanbul içinde bir çok yerde de Uygur restoranı bulabilirsiniz. Lağman -evet ismi iştah açıcı olmasa da çok lezzetli bir yemek- ve etli soteleri özellikle yenilesi olan, bazı yerlerde mantı, tofu ve erişteli çorba çeşitleri de olan çok çeşitli menülere sahipler. Acı seviyorsanız deneyin derim.
Tuttu, çok fazla şey var tatmak ve yemek istediğim uzak doğu yemekleri arasından, ama çoğu zaman bütçe önceliğimin uzak doğu yemekleri olmaması bunun önüne geçiyor.
Alttaki mandalina veya çeri domatesi ısırırken istemeden suyunu dışarı fışkırtıyor.
Alttaki mandalina veya çeri domatesi ısırırken istemeden suyunu dışarı fışkırtıyor.
Üniversitelerin vize-final sınav sistemine alternatif olarak kullanılan sistemdir. Konular, ortak yanları gözetilerek sınıflanır ve onun ile alakalı bütün dersler o komite içerisinde verilir. Sonra bir tane sınava tabi olur öğrenciler. İlginçtir ki bu sistemi komite sistemi ile ders görmeyen insanlara anlatmak zordur. "Finallerin bitti mi?" "Nasıl sadece bir sınav mı oldun?" "Yuh ya hayat size güzel" gibi tepkileri alırsınız. Ama insanlar bilmezler ki o komite içinde en az 10 farklı ana bölüm, o ana bölümlerin her birinin de en az 4-5'er başlığı bulunur ve siz hepsinden sorumlusunuzdur.
Komite sistemi özellikle Tıpta kullanıldığı için oradan bir örnek vereyim. Mesela kas-iskelet sistemi klinik komitesi görüyorsunuz, bu komitede gördüğünüz dersler sadece kas ve iskelet sistemi ile alakalı evet. Ama branşlar ayrı ayrı şeyleri anlatıyor. Kemik patolojilerini öğreniyorsunuz, ortopedi görüyorsunuz, nöroloji görüyorsunuz, çocuk sağlığı üzerinden çocukluk çağı hastalıklarını görüyorsunuz, biyokimya görüyorsunuz, kırık acillerini görüyorsunuz, fizik muayene görüyorsunuz ve 3-4 aylık bir süreç içerisinden bundan mesul olup tek sınavda geçmek zorundasınız. Şartlı geçme şansınız yok. Ya o komiteden yüz üzerinden altmış alırsınız ya da bütünlemeye kalırsınız -ki bazı üniversitelerde geçme notu 70 üzeri diye rivayetler de var-.
Öyle işte, Allah vize ve finaller ile uğraşanlara, komite ile uğraşanlara, bol bol sabır versin.
Komite sistemi özellikle Tıpta kullanıldığı için oradan bir örnek vereyim. Mesela kas-iskelet sistemi klinik komitesi görüyorsunuz, bu komitede gördüğünüz dersler sadece kas ve iskelet sistemi ile alakalı evet. Ama branşlar ayrı ayrı şeyleri anlatıyor. Kemik patolojilerini öğreniyorsunuz, ortopedi görüyorsunuz, nöroloji görüyorsunuz, çocuk sağlığı üzerinden çocukluk çağı hastalıklarını görüyorsunuz, biyokimya görüyorsunuz, kırık acillerini görüyorsunuz, fizik muayene görüyorsunuz ve 3-4 aylık bir süreç içerisinden bundan mesul olup tek sınavda geçmek zorundasınız. Şartlı geçme şansınız yok. Ya o komiteden yüz üzerinden altmış alırsınız ya da bütünlemeye kalırsınız -ki bazı üniversitelerde geçme notu 70 üzeri diye rivayetler de var-.
Öyle işte, Allah vize ve finaller ile uğraşanlara, komite ile uğraşanlara, bol bol sabır versin.
İnsanların kendilerini farklı şekillerde göstermeye çalıştığı, kendilerine küçük dünyalar kurup o sanallığın içinde yaşadıkları eğlence platformlarıdır. İnsanların ve büyük kitlelerin zevkleri ve keyifleri o platformların onlara dayattığı reklamlarca belirlenir fakat kullanan kişiler takip ettikleri sayfaları kendilerinin seçebildiği illüzyonu ile özgür olduklarını zannederler. Ancak sizin seçtiğiniz, sizin belirlediğiniz sayfalar da özünde medya tarafından size dayatılan sayfalardır.
Bakmayın böyle karamsar konuştuğuma, bunun farkındalığı ile kullanan insanlar sosyal medyadan daha efektif bir şekilde yararlanırlar. O yüzden bilinç ve farkındalık ile kullanıldığı sürece, biraz da kişinin iradesi varsa yararlı olabilecek yerlerdir.
Bakmayın böyle karamsar konuştuğuma, bunun farkındalığı ile kullanan insanlar sosyal medyadan daha efektif bir şekilde yararlanırlar. O yüzden bilinç ve farkındalık ile kullanıldığı sürece, biraz da kişinin iradesi varsa yararlı olabilecek yerlerdir.
İlginç bir oyundur. Aslında şu pandemi sürecinde de tadından yenmeyecek bir oyundur. Konusu Rusya'da bir ücra köyde başlayan bir salgın hastalığı anlatır. Tıpkı günümüzdeki gibi salgın hastalığın haberini alan herkes bir anda fiyatları arttırır. İnsanlar evlerine kapanır ama açlar, çalışamayıp da parasız kalanlar sokaklara dökülür. İnsanlar hastalığa karşı folklorik hikayeler oluşturur ve ondan dualarla, ayinlerle korunmaya çalışırlar.
Oyunu 3 tane doktor gözünden oynuyorsunuz, ilki dışarıdan gelen bir doktor. İkincisi köyün içindeki bir doktor. Üçüncüsü ise -oyunu bitirince gelen- doğaüstü yeteneklere sahip bir "doktor" olarak oynuyorsunuz. Her birine göre hikaye değişiyor, insanların yaklaşımları da değişiyor. Mesela dışarıdan gelen kişiye bir çok şeyi açıklarken, hali hazırda köyde yaşayan doktora "ya sen zaten biliyorsun bunları" tavrıyla bir şey anlatmıyorlar. 12 gün o kıyamet şartları içinde hayatta kalıp salgın hastalık ile savaşmanız gerekiyor. Ayrıca açlık, yorgunluk, bağışıklık gibi parametreleri de gözetmeniz gerekiyor. Tıpkı gerçek hayattaki gibi gidiyor bu parametreler, mesela limon yiyince bağışıklık kazanıyorsunuz. İlaçlar bağışıklığınızı arttırırken canınızı azaltıyor. 24 saatte 6 saat uyku gerekiyor. Fakat bu uyku süreçlerinde, oyun içindeki olaylar sizi beklemiyor. Hala akmaya devam ediyor. Mesela bir yan questte akşam 22.00'da tren garında ol mu diyor? Eğer o saatte orada olmazsanız oradaki bütün olaylar çoktan yaşanmış ve bitmiş oluyor. Küçük detaylar ile bezenmiş kısacası, hikayesi de güzel örülmüş. Ama bolca okumak gerekiyor, hafif kırık bir ingilizcesi var rusçadan çeviri olduğu için.
Gidişhatı yavaştır. O yüzden herkesin oynayabileceği bir oyun değildir ama internette hikayeyi açıkça anlatarak oyunu güzelce anlatan videolar mevcuttur. Herkesin deneyimlemesi gerektiğini düşünüyorum bu korku oyununu.
Ayrıca daha çok şey anlatmak isterim ama bundan sonra ne söylersem spoiler olacağından da çok insanlara anlatmak istemiyorum. Sadece bir bakın derim.
Şayet olur da ilkini çok ilkel bulursanız, 2019'un ortalarına doğru birinci oyunun hikayesini alarak yeniden düzenlemiş versiyonu olan Pathologic 2 de var. O daha renkli, daha detaylı ve daha canlı.
Oyunu 3 tane doktor gözünden oynuyorsunuz, ilki dışarıdan gelen bir doktor. İkincisi köyün içindeki bir doktor. Üçüncüsü ise -oyunu bitirince gelen- doğaüstü yeteneklere sahip bir "doktor" olarak oynuyorsunuz. Her birine göre hikaye değişiyor, insanların yaklaşımları da değişiyor. Mesela dışarıdan gelen kişiye bir çok şeyi açıklarken, hali hazırda köyde yaşayan doktora "ya sen zaten biliyorsun bunları" tavrıyla bir şey anlatmıyorlar. 12 gün o kıyamet şartları içinde hayatta kalıp salgın hastalık ile savaşmanız gerekiyor. Ayrıca açlık, yorgunluk, bağışıklık gibi parametreleri de gözetmeniz gerekiyor. Tıpkı gerçek hayattaki gibi gidiyor bu parametreler, mesela limon yiyince bağışıklık kazanıyorsunuz. İlaçlar bağışıklığınızı arttırırken canınızı azaltıyor. 24 saatte 6 saat uyku gerekiyor. Fakat bu uyku süreçlerinde, oyun içindeki olaylar sizi beklemiyor. Hala akmaya devam ediyor. Mesela bir yan questte akşam 22.00'da tren garında ol mu diyor? Eğer o saatte orada olmazsanız oradaki bütün olaylar çoktan yaşanmış ve bitmiş oluyor. Küçük detaylar ile bezenmiş kısacası, hikayesi de güzel örülmüş. Ama bolca okumak gerekiyor, hafif kırık bir ingilizcesi var rusçadan çeviri olduğu için.
Gidişhatı yavaştır. O yüzden herkesin oynayabileceği bir oyun değildir ama internette hikayeyi açıkça anlatarak oyunu güzelce anlatan videolar mevcuttur. Herkesin deneyimlemesi gerektiğini düşünüyorum bu korku oyununu.
Ayrıca daha çok şey anlatmak isterim ama bundan sonra ne söylersem spoiler olacağından da çok insanlara anlatmak istemiyorum. Sadece bir bakın derim.
Şayet olur da ilkini çok ilkel bulursanız, 2019'un ortalarına doğru birinci oyunun hikayesini alarak yeniden düzenlemiş versiyonu olan Pathologic 2 de var. O daha renkli, daha detaylı ve daha canlı.
Çoğu insan için aslında bir "ergenlik dönemi" arayışı oluyor bu tarz topluluklar, birliktelikler, platformlar. O yüzden bu süreci unutup gidiyor insanlar, geriye bakmak istemiyorlar. Hayat bu. Karşılarına ne getireceğini bilemezler sonuçta. O yüzden fazla kızmamak lazım bana göre.
Zamanında bu protestoyu haksız bulmuştum, hala da buluyorum. Bu tarz girişimlere destek verilirse kendilerini iyi bir şekilde geliştirebilir bu tarz firmalar kanımca. Zamanında mangalarını topluyordum, FMA ve Hellsing'i ama çok sonraları bıraktım, rafımda duruyorlar sadece. Çok aşırı sevdiğim bir seri olmadıkça pek alacağımı zannetmiyorum diyordum.
Ta ki Junji İto mangaları çıkana kadar.
Her çıkan Junji İto mangasını seve seve aldım, parayı bastırdım hepsine. Alıp açıp açıp okuyorum. Çevirisinin iyiliği çok önemli değil benim için, çünkü zaten İngilizcelerini okumuştum zamanında ve hikayelerini bildiğim için özünde çizimlerine para vermiş gibi hissediyorum. Amerikan çevirilerinde Uzumakinin ayna görüntülerinin Gerekli Şeyler'de olmaması beni çok mutlu etti. Kısacası çok aşırı sevdiğim bir manga olmadığı sürece mangalarını almanın çok bir anlam ifade etmediğini düşünüyorum, yine de Kadıköy'e her gittiğimde bir uğrayıp mangalarını karıştırıyorum.
Ta ki Junji İto mangaları çıkana kadar.
Her çıkan Junji İto mangasını seve seve aldım, parayı bastırdım hepsine. Alıp açıp açıp okuyorum. Çevirisinin iyiliği çok önemli değil benim için, çünkü zaten İngilizcelerini okumuştum zamanında ve hikayelerini bildiğim için özünde çizimlerine para vermiş gibi hissediyorum. Amerikan çevirilerinde Uzumakinin ayna görüntülerinin Gerekli Şeyler'de olmaması beni çok mutlu etti. Kısacası çok aşırı sevdiğim bir manga olmadığı sürece mangalarını almanın çok bir anlam ifade etmediğini düşünüyorum, yine de Kadıköy'e her gittiğimde bir uğrayıp mangalarını karıştırıyorum.
Disney Pixar'ın, küçük bir çöp robotunun hikayesini konu alan filmidir. Gerek işlenişi, gerek sinematografisi, gerek animasyonları ile nadide filmlerden bir tanesidir bana göre. Duyguları, karakterleri çok güzel bir şekilde, minimum sözcük kullanımı ile işler. Ona rağmen pek konuşamayan karakterler ile sadece beden dillerinden ötürü bile bağ kurabilirsiniz. Bana göre herkesin izlemesi ve izletmesi gereken bir film. Çocuk filmi sınırlarına girdiği düşünülse de, bence her yaştan herkesin severek izleyebileceği bir yapıt.
Çocukluğumun en sevdiği çizgi filmlerinden birisiydi. En sevdiğim disney karakteriydi aynı zamanda. İnsanın toplum baskısına rağmen sesini duyurabileceğini, insanın kendi kısmetini kendisinin oluşturduğunu bir bakıma konu alır. Hakiki bir çin efsanesidir. Ama çizgi filminden, hele ki live-action filminden biraz farklıdır bu efsane. Mitolojik ögeleri barındırmıyor bildiğim kadarı ile.
Toplum cinsiyetçiliğine bir başkaldırıdır bu çizgi film. Bariz bir şekilde gözümüze sokmaz bunu, ama yıllar sonra düşündüğünüzde bazı şeyleri fark edip saygı duyuyorsunuz bu tarz yapımlara.
Toplum cinsiyetçiliğine bir başkaldırıdır bu çizgi film. Bariz bir şekilde gözümüze sokmaz bunu, ama yıllar sonra düşündüğünüzde bazı şeyleri fark edip saygı duyuyorsunuz bu tarz yapımlara.
@3 Maria klibinde olmaması lazım, başka klipleri veya canlı performansı olabilir. Ben Maria'yı en son dinlediğimde herhangi bir olay vs yoktu.
Şahsi kanaatimle söylüyorum bunu, kültürlere ait kıyafetlerin aksesuar olarak kullanılması konusunda bu kadar hassas olunmaması lazım. Daha önce Katy Perry Kimono giydi diye özür dilemişti mesela -ki Japonların bu durum ile bir sıkıntısı yoktu-. Bana anlamsız geliyor. Bu tarz kültür duvarlarının kalkması gerek ülkeler arasındaki. Çünkü kimi zaman insanlar kendi kültürlerini korumaya çalışırken aslında kendileri ırkçlılık yapıyorlar, "Benim haklımın kıyafetini bizden olmayan giyemez" mantığı ile.
Sahne kıyafetleri, tiyatrolar, moda şovları, görsel alanda yapılan çalışmalarda kostümlerin ve kıyafetlerin ırk ve kültür sınırlarının olmaması gerekiyor bana göre. Bu dünyada insan olarak yaşadığımız sürece hiçbir kültür yüzde yüz orijinal değil ve sanat için kullanılabilirler. Sonuçta insanların kültürlerini çalmıyorlar, sadece görsel amaçlı kullanıyorlar belli giyim ögelerini.
Kısacası sanatçının özür dilememesi gerektiğini, özür dilemek durumunda bırakanların bir oturup kendilerine bakması gerektiğini düşünüyorum bu konuda. İnsanların olay çıkarmak, sorun çıkarmak için yaşadığı bir dünyadayız sanki, herkesin ağzı bir şeylerden yanıyor. Yavaşça yaratıcılıktan ve özgüllükten uzaklaşacak insanlar bu baskılardan ötürü. Yine de özür dileyerek büyüklük etmiş, belki daha önceki hatalarından ötürü tepki çekmemek için yapmıştır bilemiyorum.
Uzun lafın kısası insanların nefret edebilme yetisi ve sanatçıları dünyadan silme gücünü ellerinde barındırdığı için böyle sorunları ortaya çıkardığını düşünüyorum. Herkes hata yapar, hata yapmak insan olmanın parçasıdır. İnsan insan oldukça hata yapmaya devam eder. Peki affedemeye, hoş karşılayamayan ve bazı şeylerin sınırlarını çizemeyen insanlar ne kadar insandır?
Şahsi kanaatimle söylüyorum bunu, kültürlere ait kıyafetlerin aksesuar olarak kullanılması konusunda bu kadar hassas olunmaması lazım. Daha önce Katy Perry Kimono giydi diye özür dilemişti mesela -ki Japonların bu durum ile bir sıkıntısı yoktu-. Bana anlamsız geliyor. Bu tarz kültür duvarlarının kalkması gerek ülkeler arasındaki. Çünkü kimi zaman insanlar kendi kültürlerini korumaya çalışırken aslında kendileri ırkçlılık yapıyorlar, "Benim haklımın kıyafetini bizden olmayan giyemez" mantığı ile.
Sahne kıyafetleri, tiyatrolar, moda şovları, görsel alanda yapılan çalışmalarda kostümlerin ve kıyafetlerin ırk ve kültür sınırlarının olmaması gerekiyor bana göre. Bu dünyada insan olarak yaşadığımız sürece hiçbir kültür yüzde yüz orijinal değil ve sanat için kullanılabilirler. Sonuçta insanların kültürlerini çalmıyorlar, sadece görsel amaçlı kullanıyorlar belli giyim ögelerini.
Kısacası sanatçının özür dilememesi gerektiğini, özür dilemek durumunda bırakanların bir oturup kendilerine bakması gerektiğini düşünüyorum bu konuda. İnsanların olay çıkarmak, sorun çıkarmak için yaşadığı bir dünyadayız sanki, herkesin ağzı bir şeylerden yanıyor. Yavaşça yaratıcılıktan ve özgüllükten uzaklaşacak insanlar bu baskılardan ötürü. Yine de özür dileyerek büyüklük etmiş, belki daha önceki hatalarından ötürü tepki çekmemek için yapmıştır bilemiyorum.
Uzun lafın kısası insanların nefret edebilme yetisi ve sanatçıları dünyadan silme gücünü ellerinde barındırdığı için böyle sorunları ortaya çıkardığını düşünüyorum. Herkes hata yapar, hata yapmak insan olmanın parçasıdır. İnsan insan oldukça hata yapmaya devam eder. Peki affedemeye, hoş karşılayamayan ve bazı şeylerin sınırlarını çizemeyen insanlar ne kadar insandır?
Kölemsin.
Keser döner sap döner gün gelir hesap döner tatlım.
Nam-ı değer uchihassasukedir kendileri.
Keser döner sap döner gün gelir hesap döner tatlım.
Nam-ı değer uchihassasukedir kendileri.
Japonya'nın Ülkeri sayılabilecek bir çikolata ve şekerleme markası. Domatesli çikolata da ürün yelpazesine dahildir bu markanın.
Tuttu, okul stajları gereği dışarı çıkmak zorunda kalıyorum.
Alttaki pantolonunu çoraplarına sıkıştırıp gezmekten keyif alıyor
Alttaki pantolonunu çoraplarına sıkıştırıp gezmekten keyif alıyor
Youtube formatında insanların kendi hayatlarını çektikleri bir video çeşididir. "Amerikan-vari" ülkelerde nispeten bu videolar tüm günlük hayatlarını, eğlencelerini gösterecek, belli konular hakkında muhabbet edecek şekilde çekilir iken, asya ülkelerinde (kore ve japonya özellikle) günlük hayattaki ev temizliklerini, yedikleri yemekleri, çalışma hayatlarını gösterecek şekildedir. biraz mükemmel bir hayat illüzyonu oluşturur insanlarda. İnanmamak lazımdır, şayet 24 saatlik hayatı 10 dakikaya sığdırdığınızda elbette sıkıcı bile olsa hayatları mutlaka kusursuz, dolu dolu ve anlamlı görünecektir.
Hwasa, wheein, moonbyul ve solar adlı üyelerden oluşan bir kore grubudur. İlginç bir gruptur, kore müzik endüstrisindeki güzellik normlarını ve "kadın" normlarını kırmak için çabalarlar, şayet moonbyul erkek gibi giyindiği için, hwasa ise biraz daha etli butlu bir ablamız olduğu için koredeki güzellik standartlarının dışındalardır ve eleştirilmişlerdir. Ancak gerek yabancı ülkelerdeki hayranları, gerekse kore'deki hayranları onları destekledikçe bu algıyı her geçen gün git gide değiştiriyorlar.
Garip bir ortamdır. Çok başarılı yayıncılardan, sadece göze hitap etmek için yayın yapan insanlara kadar geniş bir yelpazeye sahiptir. İlginç de yasakları vardır "huzuru korumak için". Biraz cinsiyetçi bir platformdur, kadınlara anlamsız pozitif ayrımcılık yaptığına dair bir çok olay dile gelmiştir. Bir bakıma internetin de televiyonudur bu platform.
Ayrıca league of legends karakteridir.
Ayrıca league of legends karakteridir.
Yavaştan yerini hızlı etkileşimli platformlara bırakıyor gibi. İnternete, iletişim yollarına ve bilgiye erişimin kolaylaşması mı acaba buna neden olan? Önceden sözlükler ve benzeri yerler insanlar resim vs yükleyemedikleri için tercih ediliyordu, gündemi takip etmek ve onun üzerinde yorumlarda bulunmak için. Sosyal medya ile kolaylaşan içerik paylaşımı bizi git gide uzaklaştırıyor bu platformlardan.
Kısacası internet kültürü hızlı bir şekilde değişiyor. Belki de sözlüğün platformlarından en çok takip edilenin İnstagram olup sözlüğün kendisinde aktif sayısının az olması da bu yüzdendir. Bir miktar iç burkmuyor değil bu durum.
Kısacası internet kültürü hızlı bir şekilde değişiyor. Belki de sözlüğün platformlarından en çok takip edilenin İnstagram olup sözlüğün kendisinde aktif sayısının az olması da bu yüzdendir. Bir miktar iç burkmuyor değil bu durum.
Koca koca tezgahlarda çeşitli malzemelerle hazırlanan Japon omletidir bir bakıma, ama omlet demeye bin şahit ister. Genelde yumurta, lahana, yeşil soğan ve kendisine has sosundan oluşur.
Susuz yapılan, temelde eriştenin soslar ve sebzeler ile kavrulması ile yapılan Japon kültürüne ait bir yemek türüdür.
Yaki kızartma, soba da erişte demektir. Yani kızartma erişte demek oluyor.
Yaki kızartma, soba da erişte demektir. Yani kızartma erişte demek oluyor.
Mangasını okuduğum tek anime bu sanırım. Ovaları her ne kadar manganın konusunu anlatsa da, o kadar çok içerik kesmişler ki insanın üzülmemesi pek mümkün değil. Çok keyifli ve güzel bir seri.