kimisi yerdeki taşa bile fan olabilecek potansiyeli taşır içinde.
izlerken bir yerden sonra ciddi ciddi (çok ciddi, baya ciddi) korkup dean winchester'a rağmen devam edemediğim dizi.
korku filmi falan demeyin bana yani.
korku filmi falan demeyin bana yani.
"tam tersi de doğru/geçerli" gibi bir kullanımı olan latince deyiş.
"insanlar inanmak istedikleri şeye inanırlar" anlamına gelen latince deyiş.
christopher nolan'ın elinden çıkma bir efsane olan memento filminde tema olarak kullanılmıştır denilebilir.
christopher nolan'ın elinden çıkma bir efsane olan memento filminde tema olarak kullanılmıştır denilebilir.
beşinci roma imparatoru nero'nun son sözleri.
çevirisi konusunda görüş ayrılıkları olsa da bana en makul geleni "ne kadar sanatsal (bir biçimde) ölüyorum" ifadesidir.
çevirisi konusunda görüş ayrılıkları olsa da bana en makul geleni "ne kadar sanatsal (bir biçimde) ölüyorum" ifadesidir.
tekrar izlediğim iki shoujodan ilki. bunu üç kere izledim, iki kere de mangasını okudum ama aramızda kalsın, saplantılı falan sanarlar yoksa beni. fufufu
güçlü dişi karakter kıtlığının olduğu bir sektörde bulunmaz hint kumaşıdır ayuzawa misaki.
daha önce de bir yerlerde söylemiştim, usui ciddi ciddi aşık olduğum ilk karakter. yıllar yıllar sonra jennifer l armentrout sensei'nin yazdığı lux serisinin esas oğlanı daemon black'e olan aşkımı da usui'ye benzemesine bağladığım doğrudur.
ayrıca ost'leri çok tatlı bu animenin, cidden.
güçlü dişi karakter kıtlığının olduğu bir sektörde bulunmaz hint kumaşıdır ayuzawa misaki.
daha önce de bir yerlerde söylemiştim, usui ciddi ciddi aşık olduğum ilk karakter. yıllar yıllar sonra jennifer l armentrout sensei'nin yazdığı lux serisinin esas oğlanı daemon black'e olan aşkımı da usui'ye benzemesine bağladığım doğrudur.
ayrıca ost'leri çok tatlı bu animenin, cidden.
hakkında sayfalarca yazılıp dökülesi anime.
hani şu animeyi çocuk çizgi filmleriyle bir tutan zihniyet var ya, onlara cevap niteliğinde bir seri.
insanın düşünce dünyasına öyle ya da böyle, irili ufaklı ama mutlaka dokunuşlar yapan nadide eser.
iyi ve kötü diye bir şeyin olmadığı, "doğru" ve "yanlış" kavramlarının insanların kurmacasından öte bir anlam taşımadığı fikrini benimsememi sağlayan etmenlerdendir.
hani şu animeyi çocuk çizgi filmleriyle bir tutan zihniyet var ya, onlara cevap niteliğinde bir seri.
insanın düşünce dünyasına öyle ya da böyle, irili ufaklı ama mutlaka dokunuşlar yapan nadide eser.
iyi ve kötü diye bir şeyin olmadığı, "doğru" ve "yanlış" kavramlarının insanların kurmacasından öte bir anlam taşımadığı fikrini benimsememi sağlayan etmenlerdendir.
fikrimce usta/üstat gibi bir anlamda kullanılan saygı eki
if i had a heart isimli insanı ürperten oldukça sağlam bir intro parçasına sahip, iskandinavya'da geçmesine rağmen irlanda'da çekilen tarihi drama türünde oldukça hoş bir dizi.
"düşünen spor dergisi"
temmuz 2020 ocak ayı itibariyle 58. sayısını yayımlamış, kalitesini buram buram hissettiren can yayınları'ndan çıkıp gözümde şimdiden efsaneleşmiş olan spor dergisi.
diğer spor dergilerinden ayrılan özelliği -diye başlardım söze ama bunun sonu gelmez. tamamen farklı bir konseptte bu dergi. sporla sanatı ve felsefeyi harmanlayarak sunmanın yanısıra çoğu spor dergisi gibi yalnızca futbol, az biraz da basketbol şeklinde bir içerik dağılımına sahip değil. dövüş sporları, motor sporları, efendime söyleyeyim amerikan futbolu, tenis, golf, bisiklet, yüzme, bilardo ve daha aklıma gelmeyen, hakkında pek bir fikrim dahi olmayan bir dünya spor dalıyla ilgili yazılar bulabileceğiniz güzide bir dergi socrates. hele sayfaları çevirirken ara ara karşımıza çıkan illüstrasyonlar var ki, tadından yenmez.
bazen şarkılarını çok iyi bildiğimiz bir müzisyenin sporcu kimliğiyle tanıştırır, bazen ekranlarda sık sık gördüğümüz bir oyuncunun tutkulu taraftarlığını gözler önüne serer bu dergi, sadece bilinen sporcuların üzerinden yürümez. makaleler asla salt bilgi içermez, her zaman felsefi bir boyutu vardır. boşuna kendilerine "düşünen spor dergisi" dememişler velhasıl.
pek bir severim bu dergiyi, öyle ki birinin elinde görünce tanımadan etmeden sempati beslemeye başlarım istemsizce. tanıdıktan sonra besleyip büyüttüğüm sempatinin akıbeti ayrı bir mevzu elbette.
velhasıl spora ilginiz varsa alın okuyun sayın ottalar. net tavsiyedir.
temmuz 2020 ocak ayı itibariyle 58. sayısını yayımlamış, kalitesini buram buram hissettiren can yayınları'ndan çıkıp gözümde şimdiden efsaneleşmiş olan spor dergisi.
diğer spor dergilerinden ayrılan özelliği -diye başlardım söze ama bunun sonu gelmez. tamamen farklı bir konseptte bu dergi. sporla sanatı ve felsefeyi harmanlayarak sunmanın yanısıra çoğu spor dergisi gibi yalnızca futbol, az biraz da basketbol şeklinde bir içerik dağılımına sahip değil. dövüş sporları, motor sporları, efendime söyleyeyim amerikan futbolu, tenis, golf, bisiklet, yüzme, bilardo ve daha aklıma gelmeyen, hakkında pek bir fikrim dahi olmayan bir dünya spor dalıyla ilgili yazılar bulabileceğiniz güzide bir dergi socrates. hele sayfaları çevirirken ara ara karşımıza çıkan illüstrasyonlar var ki, tadından yenmez.
bazen şarkılarını çok iyi bildiğimiz bir müzisyenin sporcu kimliğiyle tanıştırır, bazen ekranlarda sık sık gördüğümüz bir oyuncunun tutkulu taraftarlığını gözler önüne serer bu dergi, sadece bilinen sporcuların üzerinden yürümez. makaleler asla salt bilgi içermez, her zaman felsefi bir boyutu vardır. boşuna kendilerine "düşünen spor dergisi" dememişler velhasıl.
pek bir severim bu dergiyi, öyle ki birinin elinde görünce tanımadan etmeden sempati beslemeye başlarım istemsizce. tanıdıktan sonra besleyip büyüttüğüm sempatinin akıbeti ayrı bir mevzu elbette.
velhasıl spora ilginiz varsa alın okuyun sayın ottalar. net tavsiyedir.
entrylerini görünce "eheh işte bunlar hep benim eserim eheh" moduna girdiğim otta (bkz:can parçası)
"marvel'ın norse tanrıları varsa bizim de yunan tanrılarımız var" mottosuyla yaratılmış izlenimi veren, justice league üyesi dc karakteri. sembolü marvel'ın s.h.i.e.l.d. kuruluşunun sembolünü aklıma getirir.
yaratılmış en güçlü kadın kahramanlardan olması ve elbette ki adını aldığı tanrıça (bkz:diana the goddess) sebebiyle gönlümde ayrı bir yere sahiptir. aslında özel olarak sevdiğim bir karakter değildir, ama bir sevmek zorunda olduğumu hissettiğim için seviyorum denilebilir. (bkz:bu ne saçma iş)
amazon kadınlarındandır, annesi queen hippolyta'dır. babasını bilmiyordum, @1 'de bu bilgiyi bağışlayan monkeydbuffy ottaya teşekkürlerimi borç biliyorum.
üç bin yıllık tarihinde cennet adası'nda doğan ilk kişidir. altı yunan tanrısı diana'ya çeşitli özellikler bahşetmişlerdir;
demeter, güç
athena, bilgelik
artemis, avcı ruhu ve hayvanlarla konuşma kabiliyeti
afrodit, güzellik (başka ne işe yarar zaten)
hestia, ateşin kardeşliği
hermes ise hız ve uçma yeteneği.
bu karakterde gözüme batan kısım ismidir aslında. mercury ile savaştığı hikaye dışında (hatta o hikayede bile hermes'le bir olup mercury ile savaşıyorlardı) okuduğum bütün hikayelerde roma değil yunan tanrıları yer alıyor ama hatunun ismini roma mitolojisinden seçmişler. pek de önemli değil elbette ama mitolojiye takıntılı olunca böyle şeyler gözünde büyüyebiliyor insanın.
fena karakter değildir
yaratılmış en güçlü kadın kahramanlardan olması ve elbette ki adını aldığı tanrıça (bkz:diana the goddess) sebebiyle gönlümde ayrı bir yere sahiptir. aslında özel olarak sevdiğim bir karakter değildir, ama bir sevmek zorunda olduğumu hissettiğim için seviyorum denilebilir. (bkz:bu ne saçma iş)
amazon kadınlarındandır, annesi queen hippolyta'dır. babasını bilmiyordum, @1 'de bu bilgiyi bağışlayan monkeydbuffy ottaya teşekkürlerimi borç biliyorum.
üç bin yıllık tarihinde cennet adası'nda doğan ilk kişidir. altı yunan tanrısı diana'ya çeşitli özellikler bahşetmişlerdir;
demeter, güç
athena, bilgelik
artemis, avcı ruhu ve hayvanlarla konuşma kabiliyeti
afrodit, güzellik (başka ne işe yarar zaten)
hestia, ateşin kardeşliği
hermes ise hız ve uçma yeteneği.
bu karakterde gözüme batan kısım ismidir aslında. mercury ile savaştığı hikaye dışında (hatta o hikayede bile hermes'le bir olup mercury ile savaşıyorlardı) okuduğum bütün hikayelerde roma değil yunan tanrıları yer alıyor ama hatunun ismini roma mitolojisinden seçmişler. pek de önemli değil elbette ama mitolojiye takıntılı olunca böyle şeyler gözünde büyüyebiliyor insanın.
fena karakter değildir
marvel evreninin -diğeri avengers olmak üzere- iki büyük oluşumundan biri. zaman zaman bazı karakterleri öteki oluşumun içinde misafir olarak görsek de (wolverine'in marvel evrenindeki ilk görünüşü hulk çizgi romanının içindedir mesela) genelde ayrı hikayelerden yürürler.
insan evriminin bir sonraki basamağı olduğuna inanılan, bu nedenle insanlar tarafından korkulan ve dahi nefretle karşılanan mutantları -homo superior- konu alır. x-men ismi -üzücü bir şekilde- rast geldiğim algı biçiminin aksine tek bir kişiyi ifade etmez. ("apocalypse filminde x-men oynamıyor ki, hani şu elinden bıçaklar çıkan adam değil miydi x-men?" diyen bir arkadaşım oldu, evet.) kelime ingilizce kurallarına göre çoğuldur zaten, mutant takımını ifade eder. x ismi professor xavier'ın adından gelmektedir, takımı o kurmuştur zira.
bu entry uzuuunca bir editlenecek. ama şimdilik hazır apocalypse vizyondayken filmlerin kronolojik sırasını vereyim de, çıkış sırasına göre izleyenler için hikaye epey karman çorman oldu çünkü. "bu ölmemiş miydi ya?" "bu nereden çıktı şimdi?" "bunların olayı ne?" gibi soruları minimuma indirmek için filmleri şu sırayla izlemeniz naçizane önerimdir:
1. x-men: first class (2011)
2. x-men origins: wolverine (2009)
3. x-men: apocalypse (2016)
4. x-men (2000)
5. x2 (2003)
6. x-men: the last stand (2006)
7. the wolverine (2013)
8. x-men: the days of future past (2014)
9. logan (2017)
insan evriminin bir sonraki basamağı olduğuna inanılan, bu nedenle insanlar tarafından korkulan ve dahi nefretle karşılanan mutantları -homo superior- konu alır. x-men ismi -üzücü bir şekilde- rast geldiğim algı biçiminin aksine tek bir kişiyi ifade etmez. ("apocalypse filminde x-men oynamıyor ki, hani şu elinden bıçaklar çıkan adam değil miydi x-men?" diyen bir arkadaşım oldu, evet.) kelime ingilizce kurallarına göre çoğuldur zaten, mutant takımını ifade eder. x ismi professor xavier'ın adından gelmektedir, takımı o kurmuştur zira.
bu entry uzuuunca bir editlenecek. ama şimdilik hazır apocalypse vizyondayken filmlerin kronolojik sırasını vereyim de, çıkış sırasına göre izleyenler için hikaye epey karman çorman oldu çünkü. "bu ölmemiş miydi ya?" "bu nereden çıktı şimdi?" "bunların olayı ne?" gibi soruları minimuma indirmek için filmleri şu sırayla izlemeniz naçizane önerimdir:
1. x-men: first class (2011)
2. x-men origins: wolverine (2009)
3. x-men: apocalypse (2016)
4. x-men (2000)
5. x2 (2003)
6. x-men: the last stand (2006)
7. the wolverine (2013)
8. x-men: the days of future past (2014)
9. logan (2017)
animede geçen isimler bildiğimiz üç boyutlu japon edebiyatçıların isimleriymiş aslında, dazai osamu duvarkağıdı indirmek için adını google'da aratınca fark ettim. ve anlaşılan o ki hikayedeki karakterleri isimlerin gerçek sahipleriyle ilişkilendirerek kurmuşlar ki dazai osamu "ömrünün yarısını ölmeye çalışarak geçirmiş, veremli ve alkol bağımlısı olmasına rağmen 36 yaşında sonunda intihar etmeyi başarmış" biri olarak karşıma çıktı. no longer human adında bir kitabı varmış, türkçeye "insanlığımı yitirirken" olarak çevrilmiş. görünüşe göre bulduğum yerde üzerine atlayacağım bu kitabın, çünkü 80 dakika içinde dazai osamu ismine takıntı geliştirmiş olabilirim. ^^
akutagawa-senpai meselesi var bir de. makishima'dan sonra en sevdiğim kötü adam olmaya aday görüyorum kendisini. seiyuu'su da kensho ono-san imiş zaten, o konuşuyor ben moe moe oluyorum.
evet buralara fazla östrojen yüklemiş olabilirim, umarım ban sebebi değildir d:
5.bölümünü bekliyorum an itibariyle. hayır, bekleyemiyorum aslında, son zamanlarda sabırsızlığı bu kadar hissettiğim nadir şeylerden oldu bu anime. izleyin, izletin. seinen-shounen karışımı, çizimleri enfes, kurgusu gümbür gümbür geliyorum diyen sezonun en göz dolduran animesi fikrimce
akutagawa-senpai meselesi var bir de. makishima'dan sonra en sevdiğim kötü adam olmaya aday görüyorum kendisini. seiyuu'su da kensho ono-san imiş zaten, o konuşuyor ben moe moe oluyorum.
evet buralara fazla östrojen yüklemiş olabilirim, umarım ban sebebi değildir d:
5.bölümünü bekliyorum an itibariyle. hayır, bekleyemiyorum aslında, son zamanlarda sabırsızlığı bu kadar hissettiğim nadir şeylerden oldu bu anime. izleyin, izletin. seinen-shounen karışımı, çizimleri enfes, kurgusu gümbür gümbür geliyorum diyen sezonun en göz dolduran animesi fikrimce
yarıda bıraktığım seri -beş bölüm dayanabildim desem daha doğru olur.
yapısal olarak iflah olmaz bir odun olduğumdan mıdır nedir bilemiyorum, shoujolara başladıktan sonra devam edebilmem için yüksek dozda itici motivasyona ihtiyacım oluyor. o motivasyonu bulamadığımda hayatımdaki pek çok şey gibi o da yarım kalıyor. sorun sende değil bende
yine de gülerken yataktan düşmeme sebep olan seridir kendisi, evet. bunu başarabilen diğer seriler için gintama shaman king (bkz:tonari no kaibutsu kun)
yapısal olarak iflah olmaz bir odun olduğumdan mıdır nedir bilemiyorum, shoujolara başladıktan sonra devam edebilmem için yüksek dozda itici motivasyona ihtiyacım oluyor. o motivasyonu bulamadığımda hayatımdaki pek çok şey gibi o da yarım kalıyor. sorun sende değil bende
yine de gülerken yataktan düşmeme sebep olan seridir kendisi, evet. bunu başarabilen diğer seriler için gintama shaman king (bkz:tonari no kaibutsu kun)
uragiiri no yuuyakeee... (diğer sözleri hatırlamıyor)
ama çok güzeldi bunun ilk opening şarkısı ya.
gizem ögesini yerli yerinde tutarak gönlümü fetheden anime.
animelerde kötüleri desteklemek isteği uyandıran orihara izaya karakterini barındırır. kitap gibi bir karakter izaya, repliklerini tekrar tekrar dinlemelik böyle. aynı zamanda saçlarını karıştırmalık, yanaklarını mıncırmalık. neyse.
şahsına münhasır çizimleri önceleri gözüme hitap etmediyse de diğer 12638773 kategoride en ön saflarda yarıştığı için en keyifle izlediğim animelerdendi diyebilirim. arada açıp izlerim, şöyle bir izaya-shizuo sahnesi göreyim de keyfim yerine gelsin diye.
öyle esprili komikli bir anime de değildi pek aslında, ama nedense devamlı sırıtarak izlerdim ben bunu.
ama çok güzeldi bunun ilk opening şarkısı ya.
gizem ögesini yerli yerinde tutarak gönlümü fetheden anime.
animelerde kötüleri desteklemek isteği uyandıran orihara izaya karakterini barındırır. kitap gibi bir karakter izaya, repliklerini tekrar tekrar dinlemelik böyle. aynı zamanda saçlarını karıştırmalık, yanaklarını mıncırmalık. neyse.
şahsına münhasır çizimleri önceleri gözüme hitap etmediyse de diğer 12638773 kategoride en ön saflarda yarıştığı için en keyifle izlediğim animelerdendi diyebilirim. arada açıp izlerim, şöyle bir izaya-shizuo sahnesi göreyim de keyfim yerine gelsin diye.
öyle esprili komikli bir anime de değildi pek aslında, ama nedense devamlı sırıtarak izlerdim ben bunu.
nazik üslubuna her şahit olduğumda saygımın katlanarak arttığı otta. severek takip ediyoruz renarii-san, iyi ki varsınız ^_^
çok ama çok tatlı bir anime. işin içinde bücürükler olunca mı olay tatlılaşıyor bilmiyorum, love so life'ta da benzer bir çiçekler böcekler hissi yaşamıştım.
yuzuyu dünya tatlısı bir velet böyle, yaşından olgun tavırları ve akıllı uslu bıdık halleriyle "benim olsana sen yaa" dedirtiyor insana.
@1'de tuğçe ottam bahsetmeyi unutmuş sanırım ama serimizin olmazsa olmaz bir genç kız karakteri de var elbette: kokoro. sakin ve ağırbaşlı bir kız, ailevi sorunlarından mütevellit kronik yalnızlıktan muzdarip kendisi. başlarda kippei'yi yalnızca sorun olarak görse de sonra sonra işler değişiyor elbette. fufufu ^^
yuzuyu dünya tatlısı bir velet böyle, yaşından olgun tavırları ve akıllı uslu bıdık halleriyle "benim olsana sen yaa" dedirtiyor insana.
@1'de tuğçe ottam bahsetmeyi unutmuş sanırım ama serimizin olmazsa olmaz bir genç kız karakteri de var elbette: kokoro. sakin ve ağırbaşlı bir kız, ailevi sorunlarından mütevellit kronik yalnızlıktan muzdarip kendisi. başlarda kippei'yi yalnızca sorun olarak görse de sonra sonra işler değişiyor elbette. fufufu ^^