her yıl 31 ekimde kutlanılan kelt festivali.
bu tarihte ölüler ve ölümlülerin dünyaları arasındaki perde inceldiği için hayaletlerin ortalıkta kol gezdiğine inanılır. epeyce iyi hayalet hikayeleri vardır samhain ile ilgili, ödüm şeyolsa da ben bile dinlemekten zevk alırım.
hristiyanlık ortaya çıktıktan sonra kilise bu festival/ayin/ritüeli alıp cadılar bayramı olarak dünyaya sunmuştur.
her yanından buram buram kalpler fışkıran seri.
yıllar önce yarıyıl tatili için tokyo ghoul ve shingeki no kyojin'i indirmiştim. çabuk korkan biri olduğumdan önüm arkam sağım solum insan yiyen yaratıklarla dolunca psikolojim bozulmasın diye bunu da izleyeyim demiştim eşlikçi olarak.
4 bölüm dayandım mı bilmiyorum. shoujonun dibidir, sevenler sever elbette ama ben gelemem böyle şeylere arkadaş, gelemezmişim. kimi ni todoke'yi çok severek izlemiştim oysa, ama bu seri romantizmde başka bir level.
yıllar önce yarıyıl tatili için tokyo ghoul ve shingeki no kyojin'i indirmiştim. çabuk korkan biri olduğumdan önüm arkam sağım solum insan yiyen yaratıklarla dolunca psikolojim bozulmasın diye bunu da izleyeyim demiştim eşlikçi olarak.
4 bölüm dayandım mı bilmiyorum. shoujonun dibidir, sevenler sever elbette ama ben gelemem böyle şeylere arkadaş, gelemezmişim. kimi ni todoke'yi çok severek izlemiştim oysa, ama bu seri romantizmde başka bir level.
bir ara toplu taşıma araçlarında etrafımdaki her 10 kişiden 456789753 tanesinin oynadığı oyun
başlığı görünce direkt chibidii'nin entry'sini aradım.
onun üzerine fazla söyleyecek bir şeyim yok. izlediğim ilk -tabiri caizse- karanlık seri, kendi dünyamı yıkıp geçmiştir.
onun üzerine fazla söyleyecek bir şeyim yok. izlediğim ilk -tabiri caizse- karanlık seri, kendi dünyamı yıkıp geçmiştir.
bu aralar "bakuchi dancer bakuchi dancer" diye diye etrafta gezinmeme sebep olan müzik grubu.
vokalistlerinin burnu tıkalıymışçasına çıkan alışılmadık sesi ve sesini kullanış biçiminden sebep gelişen "benim bunu beğenmem mümkün değil" düşüncelerime rağmen kendilerini dinletmeyi, hatta tekrara sardırıp dinletmeyi başarmışlardır.
vokalistlerinin burnu tıkalıymışçasına çıkan alışılmadık sesi ve sesini kullanış biçiminden sebep gelişen "benim bunu beğenmem mümkün değil" düşüncelerime rağmen kendilerini dinletmeyi, hatta tekrara sardırıp dinletmeyi başarmışlardır.
dişilik gururumun içine limon sıktığı en başta nefret ettiğim seri.
sakinleştikten sonra tekrar başlayıp tekrar söve saya bıraktığım seri.
arkadaş baskısına gelemeyip üçüncü kere başladıktan sonra sonunda bitirdiğim, ama o günden sonra hem erkeklerden hem kızlardan nefret etmeme sebep olan seri.
sakinleştikten sonra tekrar başlayıp tekrar söve saya bıraktığım seri.
arkadaş baskısına gelemeyip üçüncü kere başladıktan sonra sonunda bitirdiğim, ama o günden sonra hem erkeklerden hem kızlardan nefret etmeme sebep olan seri.
sırf hazretlerini görmek için nöro komiteme iki hafta kala üç sezon anime izlememe sebep olan karakter.
2.5 sezon boyunca o kadar mistik bir hava vermişlerdi ki, kişilik bölünmesinden daha esaslı bir şeyler bekliyordum doğrusu.
kendisini stephen curry'ye benzettiğim doğrudur
2.5 sezon boyunca o kadar mistik bir hava vermişlerdi ki, kişilik bölünmesinden daha esaslı bir şeyler bekliyordum doğrusu.
kendisini stephen curry'ye benzettiğim doğrudur
beyaz saçlılara olan mutlak zaafımın dahi önüne geçerek "sen gerçek olsana ya, olmalısın çünkü" dedirten suoh mikoto karakterine sahip olan anime. daha da bir şey söylemeye gerek yok bence
supernatural dizisinin yaratık avcısı winchester kardeşlerinden büyük olanı. daha az olgun, alaycı ve dişiolanherşey düşkünü olmasıyla "sen misin büyük kardeş" dedirtmektedir. sempatiktir, sevmeyeni pek yoktur.
en önemli özelliği ölüp ölüp geri gelmesidir.
jensen ackles canlandırır kendilerini.
en önemli özelliği ölüp ölüp geri gelmesidir.
jensen ackles canlandırır kendilerini.
özel olarak sevgimi kazanamamış olan nadir yenilmezlerden biri
annem bunu da izletmezdi be.
o yüzden çocukken ancak jeneriğini görebildiğim bu tatlış animeyi 10. sınıfta başından sonuna oturdum izledim. ne yani, içimde kalsa daha mı iyiydi?
usagi'nin sesi kulak zarımı delip geçse de yılmadan devam ettiğim için kendimi yeniden tebrik ediyorum.
mamoru, o suitin içinde elinde gül yüzünde maskeyle havalısın falan ama cık, olmadı, üzgünüm. gerçi senin suçun yok, senden önce en son darker than black'in hei'siyle vakit geçirdiğimden ötürü zaten pek şansın yoktu.
"yurusanai" ifadesini beynime kazıyan animedir ayrıca.
o yüzden çocukken ancak jeneriğini görebildiğim bu tatlış animeyi 10. sınıfta başından sonuna oturdum izledim. ne yani, içimde kalsa daha mı iyiydi?
usagi'nin sesi kulak zarımı delip geçse de yılmadan devam ettiğim için kendimi yeniden tebrik ediyorum.
mamoru, o suitin içinde elinde gül yüzünde maskeyle havalısın falan ama cık, olmadı, üzgünüm. gerçi senin suçun yok, senden önce en son darker than black'in hei'siyle vakit geçirdiğimden ötürü zaten pek şansın yoktu.
"yurusanai" ifadesini beynime kazıyan animedir ayrıca.
epey eğlencelisinden shounen türünde anime.
lisede sınıfa zorla bunun 1. bölümünü izletmiştik chibidii ile. ikimiz moe moe modundayken geri kalanlar animenin şiirselliğinden görmekten aciz bir biçimde kendi sıkıcı, renksiz, değersiz hayatlarına rin gerçeğinden mahrum kalarak devam etmişlerdi. zavallı sınıfım, zavallı insanlar...
su götürmez bir gerçek var ki, küfretmek rin'e çok yakışıyor.
ve cidden, yukio'yu daha itici tipleyebilirler miydi ki?
müziklerini de epey beğendiğim animedir ayrıca. uverworld grubu ile tanışmamı sağlayan "core pride" kadar op2 parçası "in my world" de şahanedir. bölüm içi parçalarından "me & creed"i de hala dinlerim
lisede sınıfa zorla bunun 1. bölümünü izletmiştik chibidii ile. ikimiz moe moe modundayken geri kalanlar animenin şiirselliğinden görmekten aciz bir biçimde kendi sıkıcı, renksiz, değersiz hayatlarına rin gerçeğinden mahrum kalarak devam etmişlerdi. zavallı sınıfım, zavallı insanlar...
su götürmez bir gerçek var ki, küfretmek rin'e çok yakışıyor.
ve cidden, yukio'yu daha itici tipleyebilirler miydi ki?
müziklerini de epey beğendiğim animedir ayrıca. uverworld grubu ile tanışmamı sağlayan "core pride" kadar op2 parçası "in my world" de şahanedir. bölüm içi parçalarından "me & creed"i de hala dinlerim
hp4 ile kendisiyle tanışma şerefine eriştiğim, ölünesi bir iskoç aksanına sahip, mimikleriyle büyüleyip converse'leriyle yakıp kül eden harikulade oyuncu.
evet, ben de tennant için 10.doktorlu dw sezonlarını izlemişgillerdenim.
evet, ben de tennant için 10.doktorlu dw sezonlarını izlemişgillerdenim.
mecraya adımımı atıp bir hevesle alıcılar bulduktan sonra 1379176 yer gezip ankara kalesi baskılı kartpostaldan başka bir şeye rastlamayınca "ben yıldım, siz devam edin rahatsız olmayın ya" moduna girip daha başlamadan bitirdiğim macera.
siz sevgili kartpostallaşmaya niyetlendiğim üç insan, adlarınızı bırak hangi ülkede yaşadığınızı bile hatırlamıyorum ama umarım dünyanın diğer ucunda benden gelecek kartpostalı beklemeyi bırakıp yolunuza devam etmişsinizdir, zira ben öyle yaptım.
siz sevgili kartpostallaşmaya niyetlendiğim üç insan, adlarınızı bırak hangi ülkede yaşadığınızı bile hatırlamıyorum ama umarım dünyanın diğer ucunda benden gelecek kartpostalı beklemeyi bırakıp yolunuza devam etmişsinizdir, zira ben öyle yaptım.
ilk bölümünü bitiremeden korkup bıraktığım seriler vol.45465139
edit: "senin gibi biri nasıl anime izleyebiliyor hayret ediyorum ya, çizgi film yani çocuk şeyi o" şeklinde tabu bir ifadeyi sarf etmiş kuzenim ve yardakçısı diğer kuzenime "oturun izleyin lan, yarım saat sonra gelcem o zaman konuşuruz" diyerek zorla izlettiğim anime.
velhasıl ancak 1.5 saat sonra yanlarına gidebildim ve 5.bölüme geçmişlerdi.
edit: "senin gibi biri nasıl anime izleyebiliyor hayret ediyorum ya, çizgi film yani çocuk şeyi o" şeklinde tabu bir ifadeyi sarf etmiş kuzenim ve yardakçısı diğer kuzenime "oturun izleyin lan, yarım saat sonra gelcem o zaman konuşuruz" diyerek zorla izlettiğim anime.
velhasıl ancak 1.5 saat sonra yanlarına gidebildim ve 5.bölüme geçmişlerdi.
blind willow, sleeping woman kitabı sayesinde kendisiyle tanıştığım, "şu adamın kitaplarını çeviri zayiatı olmadan okusaydım iyiydi ya" diyerek kenarda duran japonca kitaplarıma gözümü dikip bakmamı (ama yalnızca bakmamı) sağlamış yazar.
gönlümdeki devasa tahtına kurulması için renksiz tsukuru tazaki'nin hac yılları'nı okumam yeterli olmuştur. etkilendiğim cümleleri alıntı defterime yazarken bir de baktım ki kitabı neredeyse kopyalamışım deftere, öyle bir deneyimdi renksiz tsukuru. hemen her eserinde bir müzikal temayı hakim kılan murakami, renksiz tsukuru'da franz liszt'in “annees de pelerinage” parçasının “le mal du pays” bölümü seçimiyle beni adeta büyülemişti. bir parça bir kitaba bu kadar yakışır. (bkz: https://youtu.be/xzlo_mnycl8)
sahilde kafka ve 1q84 en bilinen eserleri sanırım çevremden aldığım izlenimlere göre (zaten kitapçılarda vakit geçiren birinin o cüssesiyle 1q84'u görmemesi imkansız). bu da beni biraz üzüyor, 1q84 bir kült tamam ama kafka'nın önüne koyabileceğim eserleri var murakami'nin.
abd'de vintage books'tan çıkan kitapları ülkemde doğan kitap tarafından basılıyor. çeviri kalitesi tartışılır (ve benim tartışacak kadar japoncam yok) ama doğan'ın özgün kapak tasarımları olduğu kesin. nedense en sevdiğim kapak kadınsız erkekler'inki. yumuşak renkler harmoni oluşturacak şekilde kullanılmış, bir şekilde huzurlu hissettiriyor kitabın aksine.
son olarak after the quake kitabından beni epeyce sarsmış ve dahi yaralamış şu alıntıyı buraya yazmayı borç bilirim: "if you devote all your future energy to living, you will not be able to die well. living and dying are, in a sense of equal value."
gönlümdeki devasa tahtına kurulması için renksiz tsukuru tazaki'nin hac yılları'nı okumam yeterli olmuştur. etkilendiğim cümleleri alıntı defterime yazarken bir de baktım ki kitabı neredeyse kopyalamışım deftere, öyle bir deneyimdi renksiz tsukuru. hemen her eserinde bir müzikal temayı hakim kılan murakami, renksiz tsukuru'da franz liszt'in “annees de pelerinage” parçasının “le mal du pays” bölümü seçimiyle beni adeta büyülemişti. bir parça bir kitaba bu kadar yakışır. (bkz: https://youtu.be/xzlo_mnycl8)
sahilde kafka ve 1q84 en bilinen eserleri sanırım çevremden aldığım izlenimlere göre (zaten kitapçılarda vakit geçiren birinin o cüssesiyle 1q84'u görmemesi imkansız). bu da beni biraz üzüyor, 1q84 bir kült tamam ama kafka'nın önüne koyabileceğim eserleri var murakami'nin.
abd'de vintage books'tan çıkan kitapları ülkemde doğan kitap tarafından basılıyor. çeviri kalitesi tartışılır (ve benim tartışacak kadar japoncam yok) ama doğan'ın özgün kapak tasarımları olduğu kesin. nedense en sevdiğim kapak kadınsız erkekler'inki. yumuşak renkler harmoni oluşturacak şekilde kullanılmış, bir şekilde huzurlu hissettiriyor kitabın aksine.
son olarak after the quake kitabından beni epeyce sarsmış ve dahi yaralamış şu alıntıyı buraya yazmayı borç bilirim: "if you devote all your future energy to living, you will not be able to die well. living and dying are, in a sense of equal value."
(bkz:fanservice). esaslısından.
gönlümün kızılı matsuoka rin'e ev sahipliği yapan anime. saçlarını da geçtim, çocuğun seiyuu'su yeter miyano mamoru.
şahsen gayet eğlenceli buldum ben bu seriyi, rin ve haru arasındaki rekabet kadar hepsinin arasındaki arkadaşlık da çok güzel işlenmişti. şaşırtıcı bir biçimde ilk sezon finali bile tatmin ediciydi. ayrıca suya hasret kaldığım kış aylarında izlediğimden midir nedir bilemiyorum ama bence su aşkı çok güzel yansıtılmış haru'nun üzerinden. bitirdikten sonra yana yakıla kapalı olimpik havuz aramıştım yakınlarımda.
oldcodex yapımı opening parçalarının çölde bir kova su gibi tazeleyici özelliği vardır. belki de psikolojiktir, bilemiyorum.
https://www.youtube.com/watch?v=P8JV2xnyJ9Q&feature=youtu.be
velhasıl ne kadar buram buram fanservice öğeleri içerse de anime niyetiyle izlemek lazım seriyi, salya akıtmak için değil. kas görmek isteyenlerin reel turnuvaları izlemesi daha yerinde olur, gerçekçi rectus abdominisleri oralarda bulabilirsiniz.
bu arada rin'in dişlerinin niye köpekbalığı dişine benzediğini çözen varsa bu tarafa gelebilir mi?
gönlümün kızılı matsuoka rin'e ev sahipliği yapan anime. saçlarını da geçtim, çocuğun seiyuu'su yeter miyano mamoru.
şahsen gayet eğlenceli buldum ben bu seriyi, rin ve haru arasındaki rekabet kadar hepsinin arasındaki arkadaşlık da çok güzel işlenmişti. şaşırtıcı bir biçimde ilk sezon finali bile tatmin ediciydi. ayrıca suya hasret kaldığım kış aylarında izlediğimden midir nedir bilemiyorum ama bence su aşkı çok güzel yansıtılmış haru'nun üzerinden. bitirdikten sonra yana yakıla kapalı olimpik havuz aramıştım yakınlarımda.
oldcodex yapımı opening parçalarının çölde bir kova su gibi tazeleyici özelliği vardır. belki de psikolojiktir, bilemiyorum.
https://www.youtube.com/watch?v=P8JV2xnyJ9Q&feature=youtu.be
velhasıl ne kadar buram buram fanservice öğeleri içerse de anime niyetiyle izlemek lazım seriyi, salya akıtmak için değil. kas görmek isteyenlerin reel turnuvaları izlemesi daha yerinde olur, gerçekçi rectus abdominisleri oralarda bulabilirsiniz.
bu arada rin'in dişlerinin niye köpekbalığı dişine benzediğini çözen varsa bu tarafa gelebilir mi?
şekilli şüküllü cümlelerle şeyapmaya gerek yok şimdi. biz batman'i insanlıktan çıkmadığı için sevmedik mi zaten
sevgili tanrıçamın adı alakasız entry'lerle kirletildiği için bu başlığı açmayı borç bilirim.
diana, tanrıçaların en hasıdır. ciddiyim bakın, onun kadar asil, onun kadar karakterli, onun kadar -nasıl desem-harikulade bir tanrıça daha bulamazsınız. şahsen roma, yunan, mısır, kelt, iskandinav, pers ve hint mitolojisiyle ilgili araştırmalarımda daha iyisine rastlamadım.
karakter bakımından kendisine en yakın tanrıça kuşkusuz yunan mitolojisinden artemis'tir, sonuçta onun bir varyasyonudur. ama romalılar yunanlılardan daha savaşçı bir topluluk olduklarından ötürü tapındıkları tanrılar da bu mizaç farkından etkilenmişlerdir, bu da diana'nın artemis'ten daha sert karakterli -tam bir avcı- olmasını sağlamıştır.
jüpiter'in kızı, apollo'nun kardeşidir. ay, geyik ve dişi ayı sembolleridir. av tanrıçası olmasından mütevellit hayvanlarla konuşabilir ve onları kontrol edebilir. avcılarına bakirelik yemini ettirir ve sadık kaldıkları müddetçe sonsuz yaşamla ödüllendirir. yeminini bozanları ise, kendisi ve dahi kardeşi apollo'nun da sembolü olan oklarla öldürür. bu kadar basit.
diana, tanrıçaların en hasıdır. ciddiyim bakın, onun kadar asil, onun kadar karakterli, onun kadar -nasıl desem-harikulade bir tanrıça daha bulamazsınız. şahsen roma, yunan, mısır, kelt, iskandinav, pers ve hint mitolojisiyle ilgili araştırmalarımda daha iyisine rastlamadım.
karakter bakımından kendisine en yakın tanrıça kuşkusuz yunan mitolojisinden artemis'tir, sonuçta onun bir varyasyonudur. ama romalılar yunanlılardan daha savaşçı bir topluluk olduklarından ötürü tapındıkları tanrılar da bu mizaç farkından etkilenmişlerdir, bu da diana'nın artemis'ten daha sert karakterli -tam bir avcı- olmasını sağlamıştır.
jüpiter'in kızı, apollo'nun kardeşidir. ay, geyik ve dişi ayı sembolleridir. av tanrıçası olmasından mütevellit hayvanlarla konuşabilir ve onları kontrol edebilir. avcılarına bakirelik yemini ettirir ve sadık kaldıkları müddetçe sonsuz yaşamla ödüllendirir. yeminini bozanları ise, kendisi ve dahi kardeşi apollo'nun da sembolü olan oklarla öldürür. bu kadar basit.
"off bee analar neler doğuruyor, dur bir daha bakayım" tepkisi verdiren oluşum.
hanımlar açısından bir miktar biceps, biraz deltoid, olmazsa olmaz six pack olarak tanımlanabileceği gibi yemek yapan bir usui veya kedi seven bir kou dahi fanservice kategorisine girebilir.
hanımlar açısından bir miktar biceps, biraz deltoid, olmazsa olmaz six pack olarak tanımlanabileceği gibi yemek yapan bir usui veya kedi seven bir kou dahi fanservice kategorisine girebilir.