confessions

suzuki san

➤ - birinci nesil otta

  1. toplam giri 227
  2. takipçi 0
  3. puan 1336

çalıntı paylaşım

suzuki san
bu çalma olayını anlamıyorum. animeler lisanslı olarak ülkemizde izlenmiyor. türkçe çevirileri mi mevcut? hayır yok. ancak parmakla sayarsın onu da tv kanalları yarım bırakmıştır zaten. bu durumda ne oluyor? izleyenler için anime severler, ingilizceden türkçeye çeviriyor. ha bana sorsan çok kaliteli bir çeviri var mıdır? o da pek yok. hele manga çevirileri çoğunlukla berbat. bazen hay senin çevirdiğin animeye diyip ingilizcesini izliyorum ben. bu durumda emek sarf eden kişiye hakkı ile yapmadığı için saygı duymasam da olur.
ha işin azınlıkta olan iyi çeviri yapan kişilerine gelelim. kendisi de gidip japon tv den izlemiyor. onlara hiç tokyo tv, sunrise falan gidip emeğimizi çaldınız diyor mu? kendi yaptığı şeyi bir zahmet eleştirmesin. çeviri için çok mu uğraştın? altına adını yapıştır arkadaşım. kesit için saatlerin mi gitti? kendi ismini bir şekilde ekle. emek hırsızlığı olayı ile bakıldığında sende emek hırsızısın. bir de şu çok anlamsız. sen bu işi diğer anime/manga severler de faydalansın diye ücretsiz yapıyorsun sonra vay efendim çalındı. o zaman yapma. sen çevirini, kesitini kendi dünyanda yap. bu iş senin ekmek kapın olsa bir derece susar otururum.
yani tutup çeviri, kesit işine girsem biri çalsa çokta tınlamam doğrusu. sonuçta sevdiğim bir şeyi insanlarla paylaşmak için uğraştım. bana değil de x kişisine teşekkür etsin eee? ne çıkar? senin çevirideki amacın birileri ile paylaşmak değil miydi? yok değilse o koca egonu al bi git kardeşim.

ore monogatari

suzuki san
bu animenin ismini her gördüğüm de "suki daaa!" cümlesi geliyor aklıma. zaten animeyi izleyenler bilir akıldan çıkacak gibi de değildir. beğendiğim shoujo animedir. lakin ben romantik değilim, romantizmi beni biraz sıkmıştır.

ben animeyi izlemeden önce yamato nun eskiden sunakawa ya aşık olduğunu daha sonradan takeo yu sevdiğini düşünmüştüm. posterinin yanıltıcı olduğu bir gerçek. aşk animenin başında hemen başlıyor. öyle herkesin beğenmeyeceği bir tipi, sesi olan takeo ya yamato aşık oluyor. olamaz mı? tabii ki olur. sonuçta takeo tip olarak gorile benzese de içinde oldukça kırılgan, ince bir çocuktur. ayrıca bana göre goril, yamato ya göre dünya yakışıklısı :d bu nokta önemli.

bölümler aşk üzerine değil. her bölüm farklı bir bölüm işleniyor ve genelde günlük hayata dönük konular oluyor.

ilk kez bir animede okulun popüler çocuğu züppe, kendini beğenmiş, yedi kat yukarı çıkmış, etrafı insan kaynayan bir karakter değil. nebliyim usui bile kendini beğenmiş bir karakterdir. bak suna ya. adam okuldan eve evden okula. eve döner kitap okur, efendi uslu bir çocuk. zeka küpü bir yandan. insan ilişkilerinde iyi ama kendisinin insanlarla pek ilişkisi yok. üçüncü adam oluşunu sevmedim. bir de okulun popüler çocuğunu takeo için nasıl da harcadılar :d acı verici.

ha bu arada jelatin sahnesine gelirsek daha önce bir mangada gördüm ya da bir animede izlediğim için komik gelmemiştir bana. hatırlayan olursa mesaj kutumu yaksın rica ederim. epey bir düşündüysem de bulamadım.

animeyi sevdim. görüntülerini sevdim. müziklerini sevdim. kaçırmayın güzel bir shoujo.

love monster

suzuki san
hııım @1 e katılıyorum. manga biraz sıkıcı idi. ben genelde mangalardaki pet-master, sado-mazo olaylarına temkinli yaklaşan bir insanımdır. yani her tür mangada mevcuttur ancak olayı abartmadıkları sürece bir sıkıntı yok. ancak bu mangada abartılı bir şekilde işlenmiştir. ha bu kan revan, çılgın bir acı içermeye bilir. ancak karaktere takındırdıkları tavırlar, konuşmalar rahatsız edicidir. düşünün ilk bölüm üzerinden şekerlik akan adam bir anda lucifer in avrupa versiyonuna dönmüş*. ben bu modeli hiç mi hiç sevmiyorum. başta ya iyi olacak ya da kötü.
çizimleri güzeldir.

ben iki hikayeden birini seçsem rasenya nın aksine ilk hikayeyi daha çok beğendiğimi söyleyebilirim. bana ikinci hikaye biraz fazla yamama gibi geldi. kalbi kırılmış birinin bu kadar hızlı aşık olabileceğine ihtimal vermiyorum.

rasenya ya bir teşekkür:

-açmak istediğim ama vakit bulup açamadığım tüm başlıklar için
-hepsine bir çok bilgi yazıp, benim yazacaklarımı azalttığı için
-bir günde en fazla 2-3 manga başlığı açtığı için*

şimdilik aklıma gelen bu kadar (:

gosick

suzuki san
izlediğim en iyi dedektiflik animelerinden biridir. zira standart dedektiflik animelerinden farklıdır. öyle sağdan soldan ipucu toplamazlar bu animede. olay örgüsü zihinde toparlanarak sonuçlar bulunur.
en başta 1924 yılında geçmesi beni cezbetti, o yılları çok seviyorum. ütopik bir ülke kurularak konu anlatılmıştır ve içerisinde bol bol avrupai unsurlar vardır. gotik giyim ve yapılarla doludur animenin içi. eğer animelerde bu tür şaşayı seviyorsanız ben gibi bayılacağınız bir anime olacak.
animede konu da aslında biraz hüzünlüdür ama komedi unsurları daha baskın.
ayrıca victorique inanılmaz bir tsundere dir. tipi başta olmak üzere, jest ve mimikleri, kıyafetleri inanılmaz güzeldir. izlediğim en zeki anime kızıdır. daha zekisine henüz rastlamadım.
sonu çok güzel ve tatmin edicidir.

kokoro connect

suzuki san
komedi diye başladığım ama insanı hüzünlendiren aslında psikolojik ve felsefik yönün daha ağır bastığı bir animedir. konusu oldukça gariptir. heartseed adında bir ruh öğrencilerin hayatlarını kontrol etmeye başlar. ilk başta bu durum garip, saçma gelebilir ama oldukça didaktiktir. ancak sonuna kadar izlerseniz heartseed in aslında ne yapmayı amaçladığını anlıyorsunuz. sonunu beğenmedim.
garip konulu animeleri seviyorsanız izlemenizi tavsiye ederim. bu tarz animeleri pek göremiyoruz.

toradora

suzuki san
kült shoujo animedir. içerisinde bir adet taiga bulundurur ki kaplan manasına gelmektedir. ağır tusunderedir, sevme sebebim. bu hanım kızımız minicik boyu ile tüm okulu dayaktan kırıp geçirir ve eskiden dalga geçtiği sonradan aşık olduğu bir çocuk vardır. evine pislikten girilmez, tembeldir, dikiş bile dikemez. diğer karakterimiz ryuuji ise yakuza bakışları ile herkesi korkutan mülayim, temizlik hastası, yemekten çok iyi anlayan, çok iyi dikiş bilen bir erkektir. her eve lazımdır :d kendisi de taiga nın bir arkadaşına aşıktır. birbirlerine aşık oldukları kişilere ulaşmaları için yardımcı olma konusunda anlaşırlar. ayrıca evleri birbirine çok yakındır, özel hayattada sürekli iletişim içindedirler. konu bu şekilde başlar ama komedi düzeyi git gide artan bir animedir. az biraz dramı vardır. çizimleri çok matah değildir. gözümde overrated bir kült shoujo dur ama yine de sevdim. bana çok övmüşlerdi belki beklentim o sebepten çok yüksek oldu. sonu da güzeldir.

anime içerisinde unutmadığım tek sahne ryuuji nin taiga nın mayosuna diktiği göğüs büyütme pedi kısmıdır. yani bizim ülkede normal bir erkek arkadaşından hiç bir kız şunu dikmesini isteyemez, istedi diyelim erkek o kızla alakasını keser :d yani bu açıdan bakmasak bile çok komiktir. olay zaten bunla kalmaz taiga havuza girer, pedi düşürür,havuzdan haliyle çıkamaz. ryuuji alır onu yerine koyar :d yani şu sahnede tekrar gülmek için bile izlenir.

sushi

suzuki san
hayatta yemem dediğim yemeklerden. ama yedim.

bir kere ben balık yemeyen bir insanım. asla yemem, yenilen ortamı da kokusundan tiksindiğim için terk ederim. bu konuya açıklık getirdikten sonra japon yemeklerinin çoğunun benim midemin kaldıramayacağı ürünler içerdiğini de söylemem lazım. örneğin yosun. hayatta yemem dediğim başka bir yiyecekleri.

ben yukarıdaki sebeplerden dolayı ayağımın altında olan hiç bir japon restoranına gitmedim. ta ki bu yıl anime sever başka bir arkadaşımla buluşuncaya kadar. konuştuk karar verdik taksimde buluştuk. bana dedi ki "seni japon restoranına götüreyim mi?" hayır diyemedim zira o japon yemeklerine bayılıyor ve arkadaşımı da çok seviyorum kırmak istemedim. beni bunkaya götürdü. bilmeyenler için kısaca anlatırsam geleneksel japon restoranı. ayakkabılarınızı çıkarıp tatamiye oturuyorsunuz. japon usulü sandalyeler, masalar falan. ben mekanı gördüm öldüm bittim derken "özel odaları" olduğunu söyledi arkadaşım ve biz özel odaya geçtik. tam bir japonya ruhu. sipariş vermeye geldi sıra ben gyoza istedim arkadaşım unagi sushi. biz konuşmaktan yiyemiyoruz falan derken arkadaşım sushilerden birini benim tabağıma koydu. dedim ben yemem, balık yemiyorum. yersin yemezsin diye tartışırken "ben japonyaya gideceğim ve bir daha ne zaman görüşeceğimiz belli değil, buna rağmen beni kırıp yemeyecek misin?" diyen yavru kediş bakışlı arkadaşımı kıramadım tiksinerekte olsa ağzıma attım, çiğnedim, yuttum. bir kere yemem diyen herkese şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki yersiniz. gayet rahat çiğnedim. yosun tadı biraz rahatsız edici olsa da sonradan alışıyorsunuz. ben şu an miso içerken içindeki yosunları yiyebiliyorum. çiğ balık olayına gelirsek içerisinde bir küp şeker kadar balık ancak var. onda da zaten soya sosu sebebi ile balık tadını almıyorsunuz, çiğ bir şey yediğinizi fark etmiyorsunuz. insanın ağzına lezzetli bir tat geliyor. bir de yengeçlisini yedim ama bence balıklısı daha lezzetliydi.

ben gibi aslında yiyemem diyenler bir deneyin. beğenmeseniz bile en azından bir ekşın, bir deneyim olur.
12 /