confessions

suzuki san

➤ - birinci nesil otta

  1. toplam giri 227
  2. takipçi 0
  3. puan 1336

wall-e

suzuki san
muhteşem bir animasyon filmi benim için. belki 20-30 kere izlemişimdir. hatta sevdiceği wall-e diye seslenince eva diye cevap verecek seviyeye bile getirdim animasyon sayesinde, öyle seviyorum.
öncelikle çocuk animasyonu olduğunu düşünmüyorum, verdiği mesaj açısından oldukça günümüz insanını anlatıyor bence. asimov'a çaktıkları göndermeler ayrı güzel, çalma çırpma gibi durmadığı için ayrıca tebrik ediyorum. çizimleri, seslendirmeler, müzikleri kawaii ötesi benim için. neredeyse sessiz sinema tadında olsa da her izlediğimde ayrı zevk alıyorum.

deli gibi çalışan ama yalnızlığın ortasında kalmış, tek başına, ne yapacağı söylendiği için yapan, robot gibi davranması beklenen ama aslında duyguları olan, tüm isteklerini içinde yaşayan koca koca insanlar olmadık mı? bana göre wall-e biraz da bizi temsil etmekte. eva aynı şekilde yapacağı işe o kadar odaklanmıştır ki wall-e yi anlayamaz ve onu istemeden kırar, ortada bırakır. hamam böceğinden nefret eden ben bu animasyondaki hamam böceğine adeta aşığım. yaşayan ve wall-e ye yoldaş olan tek canlı.
wall-e'nin hamam böceğinin öldüğünü düşündüğü sahne asla aklımdan silinmiyor, yalnızlığın daha güzel ve basit anlatılabildiği başka bir kurgu görmedim. işte bu duygular bir çocuktan çok bir yetişkinin daha iyi anlayabileceği şeyler olduğu için yetişkinlere daha çok hitap ettiğini düşünüyorum.
2

vinland saga

suzuki san
Renkler ve zevkler tartışılmaz şüphesiz ama ben bu animenin her yerde deliler gibi övülmesine anlam veremiyorum. Kendimden beter yerenini de gördüm ama bana göre puanını hak eden bir anime değil.
Bana göre hiç bir açıdan olmamış anime. Çizimler göz kanatıyor,kötü. Konu muhteşem ama işlenişi berbat. Vikinglerle ilgili bir dolu dizi, film çekildi hepsini izledik ve muhteşemdiler. Bu olmamış. Birincisi vikingleri anlatıyor ama adamlar onigiri falan yiyor. Kamooon! Bunlar gözüme batmadı adeta gözümü çıkardı. İkincisi konuşmalar japonca olduğu için sanki viking hikayesi izlemiyorum da sıradan bir intikam animesi gibi duruyor. Üçüncüsü viking kültürünü anlatırken belli bir yerden sonra tamamen japon kültürüne evrilen bir anime var. Çizimler göz kanatıyor demiş miydim? Bana göre armored trooper votoms animesini 1983 de bundan çok daha iyi çizmişler. Bu teknoloji ile gökyüzüne doğru düzgün bir bulut çizemeyen, karakterlerin elini kolunu çizemeyen bir şirket olmamalı. Resmen özenmemişler. Neyi nasıl anlatacağını bilemeyen bir konu akışını neyi nasıl çizeceğini bilemeyen anime şirketine verip overrated olarak gördüğüm bir anime çıkarmışlar ortaya.
Renklendirme kötü, çizim kötü, seslendirme iyi, müzikler iyi.
Ben sevmedim, benle birlikte izleyen arkadaş da sevmedi. Muhtemelen benim anlamadığım, erkek izleyicileri çeken özel bir yapısı var.
1

kimetsu no yaiba mugen ressha-hen

suzuki san
izleyin diyeceğim. çünkü mangayı takip etmiyorum ve ilk önce "bunu mu izliyorum?" derken sonrasında "umarım mangayla bağlantısı yoktur." diye sesim içime kaçtı. sonradan araştırınca mangayla bağlantılı olduğunu gördüm. devam sezonunu ben gibi izlemeyi düşünenler film muhteşemdi falan demiyorum ama konu bütünlüğü açısından gerekli.
çizimler, seslendirme, renkler yine muhteşemdi. sadece filmi gereksiz uzattıklarını düşünüyorum ki sonlarında heyecan artıyor.
şu shounenlerde karakter öldürmelerine bir türlü alışamadım. çıldırasım geliyor. sen shounensin ya bu kadar gerçekçi olmana gerek yok. istemiyorum, beklemiyorum. ölse üzülmeyeceğimiz bir dolu karakter vardı. hatırladıkça içim sızlıyor.

wagakki band

suzuki san
çok sevdiğim bir grup. japonca şarkı ya da şarkıcı çok fazla dinlemeyen ben bu grubun şarkılarını severek dinliyorum.anime şarkıları hariç. tarzları çok hoşuma gidiyor geleneksel japon müziğini ve şarkılarını günümüze modernize ediyor oluşları benim için de dinlenesi kılıyor. en sevdiğim şarkıları senbonzakura gibi kült bir uyarlama olsa da şarkılarının hemen hemen hepsini dinliyorum. şarkı sözleri eski şiirler vs. olduğu için kimi zaman japon mitolojisine dönük şeyler de dinleyebilirsiniz. konserlerinin çok eğlenceli olduğu ve çoğu hayranın üyeler gibi kimono vs. giyerek geldiğini söylüyorlar.
en sevdiğim üyeleri wasabi. çok çılgın bir karakter ama son zamanlarda fazlaca abarttı gibi duruyor. şirketlerinin bugün yarın uyarı vereceğine inanıyorum.
üyelerinin çoğunun ayrı bir ikinci grubu bulunmakta. kimisi hem çalıp hem söylemekte. ben sadece machiya-san'ın rock müzik yaptığı m:a.ture grubunun bazı şarkılarını dinliyorum. geriye kalanlar ya yine geleneksel müzik ya da geleneksel müziği modernleştiren gruplara dahil.
2018 tokyo konserlerine bilet alıp gidememiş olmanın acısı hala içimde olmakla birlikte, grup dağılmadığı sürece hala ümidim var.
ben geleneksel japon müziğini seviyorum ama fazla dinleyince beni sıkıyor diyorsanız, bir şans vermeniz açısından uyarlamalar içerisinde en başarılı ve dinlenesi gruplardan biri olduğuna inanıyorum.

not: o nasıl kötü viki çevirisidir. okurken kendi bildiklerimden şüpheye düştüm.😅

gosick

suzuki san
izlediğim en iyi dedektiflik animelerinden biridir. zira standart dedektiflik animelerinden farklıdır. öyle sağdan soldan ipucu toplamazlar bu animede. olay örgüsü zihinde toparlanarak sonuçlar bulunur.
en başta 1924 yılında geçmesi beni cezbetti, o yılları çok seviyorum. ütopik bir ülke kurularak konu anlatılmıştır ve içerisinde bol bol avrupai unsurlar vardır. gotik giyim ve yapılarla doludur animenin içi. eğer animelerde bu tür şaşayı seviyorsanız ben gibi bayılacağınız bir anime olacak.
animede konu da aslında biraz hüzünlüdür ama komedi unsurları daha baskın.
ayrıca victorique inanılmaz bir tsundere dir. tipi başta olmak üzere, jest ve mimikleri, kıyafetleri inanılmaz güzeldir. izlediğim en zeki anime kızıdır. daha zekisine henüz rastlamadım.
sonu çok güzel ve tatmin edicidir.

jigoku shoujo

suzuki san
türkçesi ile cehennem kızı. ağır dram içeren bir anime, psikoloji bozar. shoujou diye geçmekte ama bence seinen tarzına daha yakın.
3 sezondan oluşur. her sezon 26 bölümdür. enma ai adında bir cehennem kızı vardır. bu kız internet vasıtası ile insanların nefret ettikleri kişilerin isimlerini alır. o kişileri iyi-kötü olup olmadıklarına bakmaksızın ekibi ile birlikte cehenneme yollar.

1. sezon oldukça can sıkıcıdır. sürekli olarak cehenneme gönderme anlaşması yapar enma ai ve sürekli olarak aynı bilgiyi verir, aynı cehenneme gönderme tekniğini kullanır animenin yarısı hep böyledir, inanılmaz sıkılırsınız. gördüğüm kadarı ile başlayan çoğu kişi izlemeyi bırakmış. anime ilk sezon boyunca sürekli aynı görüntüleri aynı cümleleri kullanır insanı bayar. bi hikaye akışı yoktur, ilginizi çeken ben bunu izleyeyim diyeceğiniz bir olay yoktur. ilk sezon sona doğru ufak bir hikaye eklediyse de izleme hevesi uyandırmamıştır. bu sezonun çizimleri kötürdür.

2.sezonla birlikte animede biraz değişiklikler olur. misal her bölüm farklı bir hikaye anlatılma bırakılmış bazısı seri haline getirilmiştir. bu sefer hikaye tadındadır çünkü enma ai nin ekibinin geçmiş hayatı anlatılır. aynı sahne aynı replik bayması azalmıştır ama konu itibari ile o tekrarlar asla bitmeyecektir.

3.sezon en iyi sezondur. artık olaylarda bir akış hikayeleştirme olmuştur. aynı replik aynı sahne dahada azalmış gösterilen kısımlarda güzelleştirilmiştir. bu sezonda yine cehennem anlaşmaları yapılır ama aynı zamanda içerisinde bir de hikaye vardır. sizi izlemeniz için az da olsa çeker.

anime çok sıkıcıdır ama ilk sezondan başlayarak diğer sezonlara doğru az buçuk vasatlığı azalır. bu sebepten izleyin de diyemem izlemeyin de diyemem. zira animeyi çok sıkıcı bulan ben gibiler olduğu gibi hastası olmuş insanlarda var.
animenin şarkıları güzeldir ancak şarkılar da anime gibi ağır dramdır.

ha animenin çok karizmatik yanları da vardır. örneğin enma ai insanları cehenneme gönderirken bir dörtlük okur ki çok karizmaktikdir. tüyleri diken diken eder. enma ai karakteri bana göre çok mükemmel çizilmiş ve seslendirilmiştir, donuk, soğuk insanı rahatsız edecek derecede ruhsuzlaşmış bir enma ai vardır. anime içerisinde karakterlere söyletilen şarkılar dram da olsa mükemmel bir etki bırakır, yine çok güzellerdir.

animede en sevdiğim karakter ichimoku ren oldu. özellikle hikayesi çok güzeldi.

enma ai nin insanların cehenneme gönderirken söylediği sözü de yazayım.

"ey karaklıklar içinde kaybolmuş zavallı gölge
insanların canını yakar yukarıdan bakarsın
günahlar içinda boğulmuş bir karmanın ruhu
bir kez de ölmeyi dener misin?"

one piece

suzuki san
sadece animesi hakkında yorum yapacağım. mangasının çizimlerini beğensem de takip etmediğim için bir şey diyemeyeceğim.

hani sabah erkenden kalkıp "lastik çocuk" izleyen nesil var ya işte onlardanım bende. o zamanlar deli divane izlediğim bu shounen i büyüyünce izlemekte epey zorlandım. sık sık başlayıp bırakmışımdır. bu yaz azmedip ağustos başından kasım ortasına kadar hepsini izleyerek bitirdim. meraklısına diyebilirim ki izlemediğin için bir şey kaybetmiyorsun. hatta izlersen en az 50 anime serisi kaybedeceksin, izlememen daha bile iyi. benim açımdan baktığımızda shounen ve seinen sever bir yazar olarak oldukça sıkıcı idi. özellikle ilk bölümler ki yaklaşık 200 bölüm gibi bir sayıyı kapsamakta ortaokul çocuklarına hitap ettiğini düşünüyorum. animede kısır bir döngü var ki bunu whitebeard war saga serisinde kırıp izleyici için çekici bir hale getiriyor. özellikle arabasta arc ı vs benim için adeta sıkıntıdan patlama durumu oluşturdu. kimi zaman öyle sıkıldım ki animeden tuttum bir hafta manga okudum, ara verdim.
şunu da belirtmeden geçmeyeyim başladığı zamandan bu zamana kadar takip etsem belki bunları yazmayacaktım. zira anime/manga adeta takipçileri ile büyüdü gelişti. özellikle bunu belirgin olarak sabaody takım adasında nakama nın ikinci kez buluşmasında görüyoruz. anime shounen den seinen e kaymıştır. robin ve nami nin görmediğimiz yeri kalmadığı gibi gemideki erkeklerin sapıklık derecesi tavan yapmıştır. işte bu eiichiro odanın çakallığından öte bir şey değildir. takipçiler artık büyüdüğü için shounen den seinen e biraz kaymıştır. beğendiğimi söyleyemeyeceğim.
animeyi izlerken bazen sinirlendiğim noktalar oldu. misal oda sensei tutmuş shounen kurallarını yıkmıştır. bu ego dışında bir şey değil gözümde. birinci benim, yıllardır başta olan benim istediğim kuralı yıkarım egosu anlam veremediğim bir şeydir. kuralların yıkılmasına karşı değilim, lakin her şeyin bir sınırı vardır. misal bölümler boyu baş karakter gibi gözüme soktuğu ace i öldürmesi benim gözümde saçmalık dışında bir şey değildir. zaten shounenlerde olan bir şeyde değildir. buna benzer vereceğim aklımda olan bir kaç örnek daha var ama uzatmak istemiyorum.
çizimlerine gelirsek animede standart çizimler mevcuttur pek bir şey beklemeyin derim. ancak kadın çizimlerine gıcık olmuş durumdayım. bir kadının yüzünün yarısı alın değildir. yüzün yarısı alın, geriye kalan kaş, ağız, burun, göz sığdırıyor bu adam. kesinlikle estetik ya da güzel değil. aynı şekilde luffy nin dövüş sahneleri hariç geriye kalanlar "oldu, bitti" halinde gösteriliyor. bana o detayı göster. bana tut brook nasıl kesti göster ama yok brook un kılıç stili böyle. uhh buna çok kızıyorum. işte bu sebepten gintoki nin dövüş sahnelerine bayılıyorum, detay veriyor adamlar.
ha benim bu adamı taktir ettiğim hiç bir nokta yok mu? elbet var. misal bulduğu konu gerçekten hayranlık uyandırıcı. hayali bir dünya yaratması yetmemiş gibi bunu sonsuz konular geliştirebileceği şekilde tasarlamış. ister karada yolculuk yaptırır, ister denizde. ister deniz altında. işin içine hayal gücü girdiğinde önünde sonsuz seçenek yığılıyor. ama bunda bile baydı beni. adamlar denize açılıyor 3-4 bölüm ya denizde ya değil sonra bir adaya demirleyip en az 100 bölüm orda. 50 bölüm yap şunu da bizi bayma be adam. bana sorsanız 50 bölüm bile fazla. animelerin çoğunlukla 10-12-24 bölümden ibaret olduğunu düşünürsek ne demek istediğim daha rahat anlaşılacaktır.
filmlerine gelirsek hepsinin zaman kaybı olduğunu düşünsem de son 3 filmi beğendiğimi söyleyebilirim. bir de filmlerin anime ile bir bağlantısı yok. izlemeniz ya da izlememeniz bir şey değiştirmiyor. ben özellikle 3d2y filminde takılmıştım bu açıdan izledikten sonra bir manası olmadığını anlamadım. seriyi beğenmişseniz animeyi yakaladıktan sonra baştan sona filmeleri izlemeniz biraz nostalji yaratıp sizi mutlu edecektir.
animenin karakterlerine gelirsek gerçekten über ötesi insanlardır. eğlencelidirler, duygusaldırlar, dostturlar, birbirlerine gözleri kapalı güvenirler, o kadar farklıdırlar ki birbirlerinden o saçma karmaşa hoşunuza gider. özellikle sanji hastası olduğumu söylemeden geçemeyeceğim. yolda görsem nosebleed yaşayabilirim :d sürekli takım elbise giymesi, karizmatik bir şekilde içtiği sigarası, bozmadığı beyfendiliği, ahçı olduğu için dövüşlerde elleri yerine ayaklarını kullanması bayıldığım özellikleri. chopper diğer sevdiğim karakter. pamuk şeker sevmesine hastayımdır nedense.

animeyi izlediğime pişman değilim ama biraz zaman kaybı olarak gördüğümü söyleyebilirim. kült animeler içerisinde izlenmese de olur dediklerimden. lakin 600 küsür bölüm izledikten sonra izlemeye devam edeceğim de bir gerçek. müzikleri gerçekten güzeldir ve dinleyen çoğu kişinin beğeneceğine de inanıyorum. ha bir de bu animede spoiler okumanın bir önemi yok diye düşünüyorum. izlerken daha farklı bir duygu yaşıyor insan.

nodame cantabile

suzuki san
ayıla bayıla izlediğim müzikal anime. tür olarak josei olarak geçmekte lakin azıcık slice of life ve azıcık shoujo dışında kendisi tamamen müzikalden oluşan bir anime. bir de mangasının en iyi shoujo ödülü almış olduğunu söylemeden geçmeyeyim. 3 sezon dan oluşur. birinci sezon 23, ikinci sezon 11 bölüm +ova, üçüncü sezon 11 bölüm +2 ova dır. yani uzun bir seri izleyeceksiniz diyebirim
bu animeyi çok sevmemin nedenleri var. öncelikle anime klasik müziğe yönelik bir müzikal sunmakta bize. chopin, pachelbel, beethoven, mozart, çaykovski falan dinlemeyi seviyorsanız ayılıp bayılacağınıza garanti veriyorum. genelde bu bestecilerin eserlerini çalmaktalar ki sizi tek hayal kırıklığına uğratacak şey saatler süren eserin bi 5 dk lık kısmını falan dinliyor oluşunuz olacak. müzik bölümünde okuyan öğrencilerimiz nodame ve chiaki üzerinden işlenen bir konu vardır. nodame chiaki yi görür ve adeta ona sülük gibi yapışır, ancak chiaki çok soğuk bir erkek kişidir. ilk başta her ikisi piyano çalan iki öğrenci iken zamanla olaylar gelişir ve değişir. anlamadığınız kimi yerler olacaktır. misal klasik müzik dinlemeyi oldukça severim ki iyisi kötüsü nedir az buçuk anlamama rağmen bu animede nodame eseri yanlış çaldığında "neresini yanlış çaldı ki?" diye bir düşünce oluştu bende. çılgın bir müzik bilgisi gerektiriyor belki de.
ikinci sezonda chiaki paris e okumaya gider ve nodame de onun peşini bırakmaz. hani hiç bir tepki vermeyen bir erkeğin peşinden gitmesine deli kızmıştım izlerken. gerçi hala kızıyorum. okumaya git sesim çıkmaz da adamın peşinden neden gidersin ki? bu tip kızlara gıcık oluyorum ki nodame gıcık olamadıklarımdan oldu. nodame izlediğim en ilginç kız tiplerindendir. pis, pasaklı dağınık, umursamaz, bakımsız, elinden kadınsal hiç bir iş gelmeyen, özgürlüğüne düşkün yani bir erkeğin asla istemeyeceği bir kız tipi. ve aşık olduğu adam chiaki ise tam tersine aşırı titiz, bakımlı, elinden her iş gelen, aşırı çalışkan bir adamdır. hatta çoğunlukla nodame nin pisliğini chiaki toplar, doyurur. bak işte bu tür adamları seviyorum animelerde ama işte chiaki nin tek kusuru adamın aşırı soğuk olmasıdır. anime boyunca nodame yi seviyor mu sevmiyor mu anlamıyorsunuz bile. nodame nin yerinde olsam bir adamın peşinden bu kadar koşmam. ne gerek var. dünyada milyon erkek yaşıyor. bu sezonda chiaki piyanistliği bırakmış orkestra şefi olmak için çalışmalara başlamıştır. oldukça bilgi verici şeyler öğreniyorsunuz. misal bir orkestra şefi sadece sopa sallamıyormuş. hatta o dandik bir sopa değilmiş. öğretici yanının bulunması da güzeldi.
üçüncü sezonda bir mezun olma, işlerinde usta olma, tanınma, konser verme kaygısı başlar elemanlarımızda. diğer sezonlardaki gibi minnacık aşk meşk, bol bol müzik vardır yine.
bitince "bitmiş olamaz" gibi bir hisse kapılıyor insan. öyle güzeldi ki. eğer klasik müzik dinlerken moraliniz düzeliyorsa bu anime çok çok iyi gelecektir diyebilirim. ayrıca nodame ile chiaki arasındaki diyaloglar oldukça komik olabiliyor. hatta nodame nin "mukyaaaaaa", gyaboooo" gibi garip garip kullandığı nidaları duymanız bile sizi güldürmeye yeter.
biraz eski bir anime olmasına rağmen çizimleri fena değildir ancak çok bir şey beklemeyin derim. müziklerin güzel olduğundan tekrar bahsetmeme gerek yok sanırım.
ben klasik müzik severim, moralim düzelsin, kafam dağılsın derseniz izleyin derim.

cadis etrama di raizel

suzuki san
hani okuyanlar bilir bu adamın "diz çök" dediği sahne var ya, heh ben işte maskulen ruhlu tsundere karakterli halimle içimdeki fujoshiyi çıkarıp zevkten diz çökerim cadis etrama di raizel bu lafı söylediğinde. kendisi için evde bir yıllık ramen stoklayabilirim, çay yapmayı bilmeyen ben çay seremonisini bile öğrenebilirim. adamın ismi bile karizmatik söylerken asillik akıyor. asilzadelerin en biriciği. tüm mahlukat raizel in emri altında. düşmanın kim ya da ne olduğu önemli değil. tüm deneylerden sağ çıkıp muhteşem bir yıkım gücüne de sahip olsa bir noblesse olmadığı için raizel ne zaman "diz çök" derse o zaman olay bitmiştir. ama bizim biriciğimiz raizel imiz çok mütevazidir. gerekmedikçe kimseye "diz çök" demez. sanırım şimdiye kadar 2-3 kere ya gördüm ya görmedim. yerim dediğim başka bir karekter. en karizmatik erkekler listemdeki ilk 5 e girer.

ülkemizde webtoon çılgınlığı olmasına rağmen webtoon'un ne olduğunun bilinmemesi

suzuki san
Aslında verdiğin örnek kafa karıştırıcı bana göre. Çok ama çok nadiren webtoonlar siyah beyaz çizilir. Bunun sebebi senseilerin bazen fazla seri çiziyor oluşu ya da siyah-beyaz tarzını seviyor oluşlarıdır. Genelde bu durumla ilgili açıklama yaparlar. Eğer ki çizim bir resim değil de birden fazla resimden oluşsaydı kafalar bu kadar karışmazdı. Ha şu resme baktığımda ilk cevabım manga olurdu webtoonlarda bu kadar tarama göremezsiniz. Yine de oylayanların bir şeyden haberi olmadığı konusunda hem fikirim.
Okuduğum 900 küsür seri içerisinde bir kere webtoonu siyah-beyaz çizip tarama yapan senseiye de denk geldim. Belki ileride yeni bir tarz çıkar.