confessions

alovesinceforgotten

➤ - birinci nesil otta

  1. toplam giri 57
  2. takipçi 0
  3. puan 296

sakata gintoki

alovesinceforgotten
kılıcının neden tahtadan olduğunu merak etmiştim. sebebini öğrendiğimde kendisine kanım kaynadı. abuk sabuk konuşmasına, aşırı derecede umursamaz görünmesine ve habire burnunu oynamasına rağmen bu adamı anlayamadığım/açıklayamadığım bir şekilde çok sevdim.
gözleri de çok güzel :3

lucid dreaming

alovesinceforgotten
lucid dream'in ne olduğunu öğrendikten sonra "ben bunu bir deneyim," deyip o günün akşamına lucid görenler var. ben de işte senelerce bunun hakkında araştırma yapıp durayım...
henüz hiç yaşama şerefine nail olamadığım olaydır lucid dreaming. neyi yanlış yaptığımı çözemedim gitti.

angel beats

alovesinceforgotten
aksiyon, komedi, dram, okul ve süper güç içerikli anime. gerçekten çok çok ilginç bir konusu var, ölümden sonraki yaşamı konu alıyor.

4. bölümü yeni bitirdim ve isyancıların yok oluşuyla ilgili bir tahminim var.
isyancılar en başından neden bu dünyada geri diriliyorlar? bence önceki hayatlarında yapmak istedikleri şeyleri yerine getiremedikleri için. bir nevi gözü arkada kalma durumu söz konusu, o nedenle sonraki hayatlarına reenkarne ol(a)mıyorlar. aynı lost'un sonunu bağladıkları gibi yani.
o nedenle, çakma dünyada (ya da belki araf denebilir buraya, neden olmasın) içlerinde kalan isteklerini yerine getirebildikleri zaman yok oluyorlar. yani aslında yok olmuyorlar ama kendi tabirleriyle "su canlısı" olarak reenkarne oluyorlar.
böyle bir izlenime kapıldım ama bilemeyeceğim... daha olayı çözebilecek kadar izlemedim.
ama gitarlı kızı sevmiştim :'( keşke az daha dursaydı...


--anime bittikten sonra gelen edit--

gayet güzeldi. konu olarak, işleniş olarak, karakterler falan hep on numaraydı.
ilgimi çeken hoş ayrıntılar vardı, mesela winding işletim sistemli bilgisayarlar güldürdü :)
müzikleri de çok güzeldi. özellikle 10. bölüm ending müziğine hayran kaldım.
sevimli çizimleri bence çok başarılıydı. birincisi, bu parlak renkli çizimlere rağmen anime gerektiği zamanlarda iç karartıcı olabildi. oyuncak ayılarla korku filmi çekmek gibi bir şey bu. hayran kaldım.
bir diğer nedeni de bu parlak çizimlerin ana fikirle örtüşmesiydi. sonuçta herşey olması gerektiği gibi oldu.

en çok şaşırdığım şey kanade'nin o dünyaya geliş sebebiydi. şok oldum.
veee... bitiş çok iyiydi.
keşke biraz ağlasaydım, nedense ağlamadım, bu sefer de içime bir öküz oturdu.

nakamura sawa

alovesinceforgotten
aku no hananın kafası az biraz uçmuş kızıl saçlı karakteri. cüretkardır, tuhaf obsesyonları vardır. garip tavırlarından ötürü çevre tarafından dışlanmıştır. uzaktan bakıldığında basitçe anormal görünür.
ancak derine inildiğinde ve tavırlarının altında yatan sebepler anlaşılmaya başlandığında insana tokat gibi çarpan biridir.
animede asıl protagonist karakter olmamasına rağmen, ana karakterden daha etkileyicidir. (kısaca ben animeyi bu kız için izledim.)
animede kullanılan garip çizim yönteminden ötürü rotoskop çirkin görünse de mangada gayet normal, güzel bir tipi vardır.

insanları bokkafalılar ve sapıklar olarak ikiye ayırır. bokkafalılar kısaca koyun gibi yaşayan insanlardır. sapıklarsa hayatın tekdüzeliğini yıkabilmek için kötülüğe varan manyaklıklar yapabilecek kişilerdir.
bana ne yazık ki (ve neyse ki) bir bokkafalı olduğumu göstermiştir...

worms world party

alovesinceforgotten
worms world party, windows, playstation, gameboy gibi farklı platformlar için piyasaya sunulmuş turn bazlı bir strateji oyunudur. oyun team 17 tarafından 2001'de geliştirildi (atası olan "worms" ise 1995'te çıkmıştı). ilk zamanlarda oyun 2d idi, ancak daha sonra 3d'si de yapıldı.

oyunu daha önce duymamış ottalar için, wwp'de silah kullanan bir grup solucanı kontrol ediyoruz ve kendi solucan takımımızla karşı takımın solucanlarını alt etmeye çalışıyoruz. diğer strateji oyunlarında da olduğu gibi, insana veya pc'ye karşı oynayabiliyoruz.
solucanlar farklı silahlar kullanarak savaşıyorlar; bazuka, el bombası, dinamit bunlardan bazıları. ayrıca teleport, jetpack ve ninja ipi gibi bazı teçhizatlar da uzakta kalan düşman solucanların yanına kendi raundumuzun süresi dolmadan hızlı bir şekilde gidebilmemizi sağlıyor. burada anlatmayacağım daha başka pek çok silah da maç esnasında size çeşitlilik sağlayarak hem oyunu keyifli hale getiriyor, hem de zeka ve şans faktörlerinin işin içine girdiği heyecan verici stratejik taktiklerin doğmasına imkan sunuyor.

oyunun en cezbedici tarafı, takımımızı çeşitli açılardan özelleştirebilmemiz. her takım için ilginç bir isim seçebiliyoruz, solucanlarımızı adlandırabiliyoruz. ayrıca solucanlarımız maç esnasında komik cümleler kurarak atışıyorlar ve seslerini de biz seçebiliyoruz. worms'ün armageddon gibi çeşitli versiyonlarında solucanlar için güzel kostümler de mevcut.
şimdiye dek yirmiden fazla versiyonu piyasaya sürülen worms'ün çok çeşitli 2d ve 3d varyantları mevcut. onlardan bazılarının playthrough videolarını burada paylaşayım:
worms armageddon: https://www.youtube.com/watch?v=zygj6Mf0FhA
worms clan wars: https://www.youtube.com/watch?v=Oxb2f-PeaNY
worms 4 mayhem: https://www.youtube.com/watch?v=nkuubGuI_Js

xeroderma pigmentosum

alovesinceforgotten
hastalığa sahip olan bireylerin %40'tan azı yirmi yaşını geçebilecek kadar yaşıyormuş. hastalığın farklı formları var, tıpkı diğer genetik hastalıklarda olduğu gibi, daha az ciddi formlarında hastalar kırklı yaşlarına kadar sağlıklı bir yaşam sürebiliyormuş.
...

itazura na kiss

alovesinceforgotten
iliğimi sömüren, ciğerimi solduran anime.


ilk 12 bölümü resmen kotoko'ya söverek geçirdim. hele bir sahne vardı... irie ve chris, kotoko ile kin-chan'a rastlıyordu randevuları sırasında. akşam eve geldiklerinde de tam odalarına girecekken irie kotoko'ya "birbirinize yakışmışsınız" demişti (yüreğime hançeri sapladın kuso yaro, o öyle söylenir mi?). kotoko bir an ne diyeceğini bilemedi, sonra "evet, o malum birileri gibi bana soğuk cümleler kurmuyor çok nazik," dedi.
irie ne dese beğenirsin?
"yokatta "
soğuk herif!
resmen içim yandı. (bkz:bana ne oluyorsa)
dedim işte gurursuzluğun sınırı bu, kotoko. her halta tamam ama bu sefer çok koydu be...
neyse en azından 13. bölümde yuuki sağ olsun az da olsa mutlu olduk... ben ağacın altında kotoko'yu öpen yuuki sanmıştım ^^' ne bileyim, çocuğu öyle pancar gibi görünce... hehehe ^^"

bölüm 14 bitti az önce. çok kötü olmuş be. naoki bildiğin ooc olmuş... ne deseler "wakatte" diyor. omaiwa wakatte nothing naoki snow -,-

bölüm 18 illet gibiydi. arkadaş ne bitmez çileniz varmış. evlendiniz işte yeter artık mutlu olun ulan. eternal düzeyde sap bir birey olmamdan mıdır, nedir, çok garip geliyor bana bu romantik animelerdeki kavuşma sonrası engeller. zaten kavuştunuz işte. daha ne?


---animeyi bitirdikten sonra gelen edit---


genel olarak değerlendirince hoştu ama 12-13 bölümde anlatılabilecek bir senaryonun bu kadar sündürülmesi insanı sıkıyor.
bir de animenin sinir bozucu tarafları vardı, platonik olan herkesin sonunda birini bulup mutlu olması gibi. farklı ortamlarda ille de birinin gidip gidip kotoko'ya aşık olması gibi (naoki harika tamam da kotoko niye bu kadar gözde?)
bir de yirmili yaşlarının ortalarında olan evli bir kadının saçını iki yandan kurdeleyle bağlayıp örmesi gözlerimi kanattı. galiba kör oldum. evet.
yine de kotomi tatlıydı, sevdim veledi. anasına çekmemiştir inşallah...


vampire knight guilty

alovesinceforgotten
çözülen gizemlerin derdine kendini izleten anime. cidden, bu animeyi izlemiş olmamın başka hiçbir gerekçesi yok. başı saçma, sonu saçma, sadece sürükleyici. kesinlikle tatmin edici değil, kesintisiz bir izleyicinin sinirini bozma durumu söz konusu.

sonunda zero belki bir umut mutlu olur diye izledim. koca animede huzurlu bir sonu bu çocuk kadar hak eden başka karakter yoktu. ama ne oldu, her şeyini kaybetti; finalde de tek söyleyebildiği "matteru" oldu. neyi matteru anam, neyi? anime bitmiş sen daha matteru.
elim ayağım titriyor sayın ottalar.

skyrim

alovesinceforgotten
elder scrolls evreninde nordların yaşadığı yer.
her ne kadar stormcloaklar "skyrim belongs to the nords" iddeasında ısrarcı olsalar da gerçekte skyrim nordlardan önce snow elflerine ev sahipliği yapıyordu. nordlar uzun zaman önce onlarla savaşarak bir bakıma skyrim'i istila ettiler.

mortal kombat

alovesinceforgotten
bu konuda uzun uzadıya düşündükten sonra mortal kombat'ı mortal kombat yapan asıl şeyin görsellik ya da ne bileyim üstün çözünürlük değil, sesler olduğuna karar verdim.
bu seriyi ilk olarak mk3 ile tanıdım. o zamanlar oyunun grafikleri tetristen farksızdı. kan filan piksel piksel fışkırırdı, organlar, kemikler oyuncak gibi görünürdü (dönemin diğer oyunlarından farksız olarak, elbette). ama ben yine de oyunu ürpererek oynardım. çünkü sesler, efektler çok gerçekçiydi.
hele de şu kötü kötü gülen, "round 1... fight!" diyen amca beni benden alırdı.
bu yüzden naçizane fikrim, bir oyunda sesin grafikten önce gelmesi gerektiğidir efenim. saygılar.

nodame cantabile paris hen

alovesinceforgotten
bunu son sezon sanıyordum, öğrendim ki son değilmiş, nodame cantabile final adında bir üçüncü sezon daha var.
neyse ki öyle, çünkü 11 bölüm dolu dolu geçse de bu sezonda havada kalan çok şey oldu... ilk sezondaki gibi bir kendi içinde tamamlanma hissine erişemedim, sanki 24 bölümlük bir sezonu yarıda kesmişler de final yapmışlar gibiydi.

bir de o ova neydi öyle ya... (ꐦ ´͈ ᗨ `͈ )
cidden, kahkahalarla güleyim mi yoksa üzüleyim mi bilemedim.

gta 5

alovesinceforgotten
görselliğiyle ağzımı açık bırakan oyun.
kardeşim oynarken arada kenardan bakıyorum (çünkü ben gta'yı zirvede gta san andreas :) bıraktım); ama cidden, onlar nasıl grafikler arkadaş?? adamlar bir günbatımı yapmış, otur izle yani.

benim de oynanabilir üç karakterden en sevdiğim kişi trevor. sanırım birkaç tahtası da eksikmiş kendisinin --duyduğum bir rivayete göre oyun içinde öteki karakterlerden trevor'a geçtiğinizde onu evinde kan banyosu yaparken falan bulmak mümkünmüş. olsun canım, trevor'dan kıymetli mi? :)

nodame cantabile

alovesinceforgotten
çok hafif, eğlenceli, izlerken insanı mutlu eden, değişik bir huzur yaşatan ilginç anime.
animeye ismini veren nodame de çok şahsına münhasır birisi; çığlık atarken "gyabo!" (ve bunun türevleri -,-) tarzı garip sesler çıkarması, piyano çalan bir genç hanım olmasına rağmen bu imaja ters düşecek şekilde zarafetten yoksun oluşu, evinin çöplük gibi hali...
yani ilgiyle izliyorum efenim, bakalım neler olacak.


nodame cantabile, ilk sezonu 23+1 bölümden oluşan komedi, müzik, dram, romantizm, slice of life ve josei içerikli anime.

açıkça belirteyim, klasik müzikle alakalı bilgim sıfır. gündelik hayatımda dinlemem de. ama klasik müzikten bu kadar uzak biri olarak animenin ilk sezonunu izledim ve çok beğendim. bence bu, nodame cantabile'nin ne kadar başarılı işlendiğinin en büyük göstergesi. konudan bihaber olan ben bile kendimi karakterlerle beraber müziğin büyüsüne kaptırdım. müzikten gerçekten anlayan insanlar eminim izlerken çok daha fazlasını hissedecektir.

konusuna gelirsek... anime pek çok başka yan karakterle birlikte esas olarak noda megumi ve chiaki shinichiyi konu alıyor.
noda megumi, ya da kısaca nodame, piyano çalmakta gerçekten yetenekli bir konservatuvar öğrencisidir. ancak nodame nereden bakarsanız bakın fazlasıyla sıradışı bir genç hanımdır: pasaklıdır, yemek yemekten fazlasıyla hoşlanır (hatta yemek görünce kendini kaybeder), zaman zaman gürültücüdür... en önemlisi de, nodame piyano çalarken nota defterinden notaları takip etmek yerine, chiaki'nin tabiriyle, eserleri "şarkı söyler gibi" (bkz: cantabile) çalar. bu her ne kadar duyanları hayranlık içinde bırakan dahice bir yetenek olsa da, klasik eserleri kendi kafasına göre çalmak nodame'nin kariyeri açısından büyük bir handikaptır.
chiaki shinichi ise nodame'nin her açıdan tersi sayılabilecek senpaisidir. aynı üniversitenin piyano bölümünde okumasına rağmen chiaki gerçekte orkestra şefi olmayı hedeflemektedir... ancak nodame'ninkilerle benzeşmese de; herkesin gözünde çok başarılı, yakışıklı ve karizmatik olan chiaki'nin de bu hedefine ulaşmasını engelleyen problemleri vardır...

dürüst olmak gerekirse animenin konusunu benim için en başından ilginç kılan şey nodame'nin çarpık kişiliğiydi. garipliklerine rağmen nodame karakterini çok sevdim; kendisi gerçekten animeyi çekip çeviren olağanüstü orjinal bir karakter ve ilk sezon boyunca beni kendine pek çok kere hayran bıraktı: gerek orjinalliği, gerek komik davranışları, gerekse kendi sınırları içerisinde gayet sağlam kişiliğiyle.

animenin karakterleri işleyiş biçimi gerçekten derindi. kendisinden "ore-sama" olarak bahsedip duran kendini beğenmiş, çok bilmiş bir genç beyefendinin de (bkz: chiaki shinichi); "makyaj yapıyorum" ayağına kendisini maymuna çeviren (ki beni çok güldürdü :d ), ne olursa olsun fazlasıyla rahat takılan, o yaşta hala oturup puri gorota seyreden ilginç genç kızın da (bkz: noda megumi) kırılgan taraflarını gördük. animeyi izlerken yorumları da okuyordum, başlarda sıklıkla nodame'ye "kaybeden ezik" ya da chiaki'ye "bencil, kendini beğenmiş" dendiğini gördüm. ama anime ilerledikçe, karakterler bize iç dünyalarını açtıkça bu tarz yorumlar azaldı.
açıkçası bence, birbirine bu denli, taban tabana zıt iki karakteri aynı anda izleyiciye sevdirmek gerçek bir başarı :')

animenin akıcılık konusunda sıkıntısı yoktu ama son bölümlere kadar pek de sürükleyici değildi. hatta uzun aralarla seyrettim diyebilirim, verdiğim aralarda daha kısa serileri bitirdim. yani pek bir heyecan duygusu uyandırmıyordu --ta ki son bölümlerine kadar. sonra belli bir ivme kazandı ve ben o halini daha çok sevdim.

senaryo gelişimi de hoşuma gitti. yani 24 bölümü gayet doldurabilmişler, ne gereksiz olaylar vardı ne de atlanan bir yer. gayet yeterliydi ilk sezon için.

seslendirmeleri hoştu-- nodame'nin bir sezon boyunca "gyabooo!" diye bağıran seiyuusuna buradan sevgilerimi yolluyorum :d çizimleri özellikle göz alıcı değildi ama çirkin de denemez --ortalama diyelim.

hem op müziği hem de işlenen eserler çok güzeldi :') animede geçen eserlerin adları veriliyordu, izlerken bazı yerlerde durdurup beğendiklerimi not aldım (böylece klasik müzik konusundaki cehaletim biraz olsun azalır belki, kim bilir? :d)

son olarak... final beni güldürdü... ağlattı... son dakikaya kadar "ehhehe, ağlamadım kii, ağlamadım kii" diye gevşek gevşek sırıtırken bir baktım yanaklarımdan ılık bir şey süzülüyor. yağmur yağıyordu diyeceğim ama (bkz: roy mustang mode on) odamda oturuyordum basbayağı işte, tsundereliğin lüzumu yok :/ tough girl'lük buraya kadarmış, sözlük :d

neyse neyse, sonuç olarak fevkaladenin fevkindeydi efenim. izlemeyen herkese kessssinlikle tavsiye ederim (:

bir de...
shinichi-kun wo baka!!!11!1
...
söyledim, rahatladım... ( ̄▽ ̄)ノ
2 /