confessions

suzuki san

➤ - birinci nesil otta

  1. toplam giri 227
  2. takipçi 0
  3. puan 1336

psycho pass

suzuki san
ilginç bir anime. bunu söylememin sebebi ilk sezonunun değişken bir yapı sergilemesidir. anime ilk başta felsefik bir yapıda hatta içerisine shakespeare gibi benim ayılıp bayıldığım bir yazarı katarak olaylara başlamışken sonradan bir anda bir distopyanın ortasında bırakır sizi. başlarda biraz kararsızlık olmuş gibi. daha sonrasında izledikçe hayranlık uyandırıyor. zira bilim kurgular ne yazık ki genelde mantık kurallarına uymadığı için koca koca açıklar verirler. bunda sybil sistemini görene kadar "mükemmel" bir kurgu olduğunu düşünürken bir anda beni hayal kırıklığına uğratmışlardır.
anime içerisinde en ilginç gelen şey ise karakterler olmuştur benim için. her karaktere bir özellik yüklemişler. misal akane vicdan. ha keza diğer karakterler de belli başlı kelimelerin karşılığı. böyle bir anime izledim mi diye düşündüm ancak aklıma bu kadar net çizgilerle çizilmiş bir başkası gelmedi.
şarkıları güzeldi. hatta bana sık sık zetsuen no tempest i hatırlattı.
iki sezonu izleyen biri olarak söyleyebilirim ki ilk sezon daha güzeldir. kötüsü de iyisi de karizmatiktir bu sezonda. kogami gibi bir dedektifimiz vardır ki makishima adındaki kötümüz yanında karizması yerle birdir. aklıma kira-l muhabbetini getirmiştir. kira yı seven bünye bu animede de makishima ya bayılmıştır.
kötü karakter sevdiren, ilgi çekici bir anime.

basilisk kouga ninpou chou

suzuki san
çoğunluk gibi tv den izlediğim anime. ancak tavsiyem şudur ki türkçe dublajını izlemeyin zira anime kesilmiştir tv de yayınlanacağı için. hani elfen lied için çok kanlı, vahşet dolu derler ya bu animede tıpkı öyle. içi vahşet dolu, tecavüzler vs var. türkçesinde bu sahneleri kaçırıp "ne olmuş ya?" diyebilirsiniz. en azından ben tv den izlerken öyle demiştim.

anime ağır dramdır. zannımca ömrü hayatımda en çok ağladığım animedir. hemen hemen her bölüm gözünüz dolar. beni her izlediğimde inanılmaz etkiler, depresyona sokar. konusunu çok anlatmamak gerek diye düşünüyorum. kouga ve iga adında iki adet klanın yüzyıllardır süren savaşı ve bu savaşın içinde karşı klanlardan birbirine aşık olmuş bir çifti izliyoruz. böyle yazınca biraz türk filmi gibi durabilir ancak uzaktan yakından alakası yok. anime boyunca dövüş sahneleri vardır, izlemeye doyamayacağınız aynı zamanda tiksineceğiz şekilde size sunulur. savaşan kişilerin güçleri, yetenekleri dudak uçuklatır cinstendir. zaraki ban-kai açsa dönüp bakasınız gelmez bu adamlardaki dövüş kabiliyetlerini görünce.

anime oldukça akıcıdır. izlerken bir sonraki bölüme geçmemek pek mümkün olmuyor. yapımcısı gonzo öyle güzel çizmiştir ki animeyi sanki içindeymişsiniz gibi izlersiniz. ve bana göre mangakadan kat kat iyi bir çizim sunmuşlardır bize.

müzikleri oldukça güzeldir. özellikle opening parçasındaki japon flüte ölüp bitiyorum. şarkının adı kouga ninpou choudur ve japon metal grubu onmyouza tarafından yapılmıştır. metal grup denince insan daha farklı bir şarkı çıkarmış olmalarını bekliyor ama sakin bir o kadar vahşileşebilen bir müziğe çocuksu bir sesle söyleyip bu kadar mükemmel bir parça çıkarmışlar.

lucid dreaming

suzuki san
ağır uyku problemi olan bir kişi olarak bende de bulunmaktadır. öyle sanıldığı kadar basit bir şey değildir. rüyanızın seyrini değiştirmek ya da kaldığınız yerden devam etmek zannedilenin aksine oldukça zordur. o an bilinç açık ama kontrol yetkin sıfır. hayatınızın bir yılı boyunca her gün gördüğünüz kabuslardan fırlayarak, çığlık atarak, kan ter içinde uyandığınızı düşünün. bir gecede insanın görebileceği kabus sayısı gerçekten oldukça fazla imiş. bu durumdan kurtulmaya çalışırken başardığım hededir kendisi. özellikle öldüğümü gördüğüm rüya bolluğu içinde çok faydalı olmuştur. ölüm kısmını es geçerek etrafı inceleme, ölmeden uyanacağımı bilme ya da beynin artık alıştığı için "rüya görüyorsun sıkıntı yok, uyan hadi" modeli yapması tüm olayı çözmüştür. kıymetli zamanınızı psikologtur, psikiyatristtir harcamayın derim. şöyle boktan bir cevap alabilirsiniz "ama sen zaten derin uykuya dalamadığın için, metabolizman gece gündüz çalıştığı için, bu kadar kabus görmen normal, sıkıntı edecek bir şey değil.". kimse sizin zaten zor bela daldığınız uykunuzda da çıldırmanıza sebep verecek rüyalar görmenizi umursamıyor. işte ben hep bu sebepten yatmadan önce manga okumaya başladım. artık rüyamda mangaları görüyorum.

maoyuu maou yuusha

suzuki san
hataraku maou samayı izleyen bir kişinin kesinlikle izlemesi gereken bir animedir. zira hikayenin aslı budur. ilk olarak light novel olarak çıkmıştır ve çok satılması üzerine 12 bölümlük animesi yapılmıştır. mangası shounen ve seinen olarak çıkmaya devam etmektedir.

izlerken zaten aralarındaki benzerlikleri anlayacaksınız ve efsanenin aslını ben komedisinden daha çok beğendim doğrusu. zira içerisinde absürd olmasına rağmen eğrelti durmayan ve garip kaçmayan unsurlar var. bu animedeki kahraman ve şeytan kral diğer izlediğimizden çok farklı. aynı şekilde geçmişte yapılan keşifler, geliştirilen tarımsal faaliyetlerin bulunuşuna farklı bir açıdan bakarak sizi az buçuk gülümseten "ya cidden böyleyse" dedirtecek seviyede bir sunum yapıyor. olay bu sefer tamamen geçmişe dönük, geçmişin gelişimini izliyoruz.

ben çizimlerini beğendim, müzikleri fena değildi. çok akıcı olduğunu söyleyemem ama hataraku maou samayı izlemiş olmanın verdiği merakla bir günde bitirdim.

yaoi

suzuki san
sevdiğim manga türlerinden. bir kere amacına bakalım. 20 yaş üstü kadınları için yazılırlar. çok duygusal ve bir kadının beklentilerinin hepsini karşılayacak şekilde seme-uke ikilisi oluştururler. kendi içlerinde türlere bölünür. novel, light novel, hard yaoi, soft yaoi gibi gibi binbir türü vardır. en ünlüleri junjou romantica, sekai ichi hatsukoi, crimson spell, hidoku shinaide, kuroneko kareshi serisi, love stage, electel delusion, okena ga nai, koisuru boukun, katekyo, ai to yokubou wa gakuen de (bu ağır s/m içerir bilmem kimler okuyor) ve daha adı aklımda olup buraya yazmayacağım yüzlerce ünlü seriye sahiptir. tek sıkıntıları ayda bir çıkmaları ve çevirilerinin aylar sonra ya da hiç olmamasıdır. bazen mangaka seriyi bir yıl boyuncada çıkarmayıp yeni bir seriye başlayabiliyor. diğer türler kadar tutarlı bir gidişatı yoktur.
yaoi mangalarda sevişme sahneleri kesinlikle olur. misal ilk 3 ciltte olmaz ama 4.cilde mangaka kesin koyar. yaoilerde cinsellik olmasından dolayı her manga okuyan sevmez. misal mangasından rahatsız olmuyorum ama animesini izleyemiyorum. midem kaldırmıyor.
uke ve seme çizimleri genel olarak kadınsal ve erkeksel rolleri aşırılaştırılarak çizilir. ancak son 5-6 yıldır çizilen seriler karakterler ve çizimler daha erkeksi ve beklenen tepkileri vererek sadece cinsel konu içermekten uzaklaşmıştır.
çok çılgın büyük bir sektör değildir. belli başlı bu türü yayınlayan dergiler vardır. asuka ciel, gold, hertz, drap bunların en ünlüleridir.
dramdan çok komediye dönüktürler ve çoğunun işlediği bir konusu vardır. öyle boş beleş değillerdir. misal veriyorum kadın kısmı okuyup "ahanda bunu erkek arkadaşımda deneyeyim" diyebilecek şekilde çılgın fikirler içerebilir. yine misal veriyorum shoujo tadında olanları da vardır. uke ve seme kiraz çiçeklerini izleyip piknik yapabilirler bu da oldukça romantik gelir. genel olarak günlük ve gerçek yaşama bağlı yapılıyor şu sıra. bu yüzden gitgide popüleritesi artmakta.
bu türde tek sevmediğim sadece cinsellikten ibaret olan mangaların oluşudur. 30 sayfa çizmiş hepsi cinsellik. işte bunu sevmiyorum. bunu görmek istesem açar hentai okurum zaten. hala daha sektörün oturmamış oluşu bu tür sıkıntılar içermekte.
bir yaoi çizmeyi sevmeyip ama çizmek zorunda kalan mangaka çilesi vardır. çizdiğini 0-6 yaş çizmiş gibi okursunuz. editörler bilmem neden zorlarlar. bırak shounen çizecekse shounen çizsin. yaoi serileri çizmeyi seven çok fazla mangaka var.
bu alanda en ünlü mangakalar nakamura shinguki, nekota yonezou, natsume isaku,honjou rie, sakyo aya, yamane ayano. bu mangakaların çoğunun gerçek ismi değil. başka isimlerle de başka mangalar çıkarmaktalar ama bu örnek verdiğim mangakalar yaoi çizim işini severek yapıyorlar.
kısaca kadınlara hitap etmesinden mütevellit erkeklerin pek izlemediği / okumadığı bir tür. ama gördüğüm kadarı ile takip eden büyük bir erkek kitlesi de mevcut.

senji kyomasa

suzuki san
gördüğüm kadarı ile kanı epey bir hızlı akıyor. bol bol başlıklar açıyor. lakin sözlükte çok aktif olamasam da düzenli takip eden ben kendisinden bir ricada bulunacağım. aramaya inansın. yani açtığı başlıkların bir çoğu sözlükte mevcut, kirlilik yarattığı gibi karmaşaya da sebep olacak bir durum. mod değilim beni bağlamaz diye bir durum yok. hangi başlığa yazacağını şaşırmamalı insan. hata* ile aynı başlıktan 1-2 tane açılmasını anlarım lakin bir başlık açmadan kişi türkçe/ingilizce/japonca* aratıp öyle açarsa daha iyi olur.

yoksa dört yıl ankarada yaşamış biri olarak melih gökçek e bende gıcığım.

itazura na kiss

suzuki san
sevmediğim tarz shoujo. bir kere erkek karakterine öyle gıcık olmuşum ki yıllar geçti izleyeli hala daha irie adlı anime karakteri görünce bi tiksiniyorum. ömrü hayatımda izlediğim en soğuk anime erkeği, bundan shounenlerde bile yok. soğuk, donuk, duvar, lanet, nefret, karşısındakini sürekli küçümseyen bir erkek. böyle kendisini kaf dağında zümrüdü anka kuşu zanneden insanlara zaten gıcığım hele ki erkek modeli hiç mi hiç çekilmiyor.

kızımız kotoko ya gelirsek sevmediğim diğer bir kız modeli. arkadaş adam sana bakmıyorsa bakmıyordur. fıldır fıldır irie nin peşinde. rezil oluyor, aşağılanıyor, küçük düşürülüyor, defalarca reddediliyor. sanarsın dünyada tek erkek irie kaldı. bunca olaydan sonra dünyada sadece irie kalsa gerekli görürsem kıta değiştirmeye kadar giderdim ben olsam. böyle salak aşık kızları da sevmiyorum.

komedi diye izlemeye başladım ancak karakterlerin bu yapılarını sevmediğim için gülemedim. hatta izlediğime pişman olduğum nadir animelerden biridir zira 25 bölümden oluşuyor. lakin benim beğenmemiş olmam gerçekleri değiştirmez. kült olmuş bir animedir. öyledir ki koreliler ayrı, japonlar ayrı dizisini çekip izlenme rekorları kırmış.

suzuki san

suzuki san
junjou romantica adlı animedeki usami akihiko nun kendi boyuna yakın olan ayıcığıdır. evin içinde nereye gitse yanında götürür. uyurken, yemek yerken, kitap okurken vs aklınıza gelebilecek her anda yanındadır. ayıcığa bu adı koymasının sebebi suzuki isminin japonya da çok yaygın kullanılan bir isim olduğunu düşünmesidir. iq su yüksek olduğu için sıradan hayata büyük özlemi vardır ve ayısına bu ismi koyarak sıradanlaşmak istemiştir.
gelelim bu ayıcık nasıl bulunura. bu ayıcık çeşitli sitelerde japon satıcılar tarafından 1 metreden başlayıp 120, 140,160 ve 2 metre boylarında olmak üzere satılır. bana bir arkadaşım bunun 160 boyundakini aldı. japonyadan gelmesi yaklaşık 1 ay sürüyor. bana gelen ayıcık inanılmaz yumuşak, güzel, dokundukça kadife hissi veren, sarılıp uyunulan türde epey kaliteli bişiy. kendim meraktan fiyatlarına baktım türk lirasına çevirdiğinizde 30 ile 60 tl arasında değişiyor.

berserk

suzuki san
gantz tan sonra izlediğim en iyi seinen dir kendisi. adeta kalite akar şu animeden. işin garibi içerisinde bir tane kadın karakter bulundurması ve bishounen bir erkeğe sahip olmasıdır. seinenlerde hiç mi hiç rastlamadığım bir şey bu. ilk kez görüyorum. hani düşününce kadınsız, ecchi görüntüsü neredeyse hiç olmayan bir seinen bu derece tutar mı deseler yok canım falan derdim. müzikleri de oldukça kalitelidir, dinleme isteği uyandırır. yalnız eski bir anime olmasından kaynaklı çizimleri çok kaliteli değildir. daha fazla keyf almak için yüksek çöznürlükte izlemenizi tavsiye ederim. ha düşük çözünürlükte izlesen de animenin mükemmelliği seni çekecektir.
kadın izleyicilere rahatlıkla izleyebileceklerini söyleyebilirim. bildiğimiz shounen tadında yapılmıştır ve eser miktarda bir ecchi vardır ki seinenden bahsediyoruz burada. mangası için aynı yorumu yapamam ama sevişme sahneleri vs uzun uzun çizilmiştir, rahatsız oluyorsanız kesinlikle okumayın derim. özellikle griffith li sahneleri.
animenin ardından yapılmış olan berserk golden age arc serisi bize izletilen 25 bölümün özeti gibi olsada içerisinde animede olmayan görüntüler bulunmaktadır ve animeden daha güzel bir şekilde işlenmiştir. yeni çizim olması da izlenmesini daha da kolaylaştırır. anime dizide çirkin olan kadın karakterimiz casca bu arclarda biraz daha güzel çizilmişken bishounen erkeğimiz griffith bildiğin çirkin ördek yavrusuna dönmüştür. içinde güzel bir adet kadın bile bulunmazken bishounen erkek bulunmasının biraz mantıksız olduğunu anlamışlar galiba diye düşünüyorum.
hem anime dizinin hem arcların sonu farklıdır ve her ikisinin de sonu mükemmel biter. izlemeyen anime sever çok şey kaçırıyor demektir.

mangasının çizimi çok çok güzeldir. ben henüz hepsini okumadım ama anime kadar ilgi çekici bulmadım. zaten mangakası hasta olduğu için uzun bir süredir seri çıkmıyor.

ayrıca sen ne lanet, ne pislik bişiy çıktın grifftih. allah belanı versin desem öyle inandığın bir tanrı da yok ki. animenin başında sevmemiştim seni. guts a animenin başında hayallerini gerçekleştirmek için şahinleri kurduğunu söylediğinde gıcık olmuştum sana. bir de küstah küstah hiç bir askeri zorla yanımda tutmuyorum onlar kendi istekleri ile hayalime dahil oluyorlar diyip beni iyice çileden çıkarmıştın. senin gibi faydacı adamları sevmiyorum hiç mi hiç.
bir adam guts gitti diye bu kadar yıkılır mı yav? bildiğin shounen-ai tadında tavır takınan bir girffith var animede. guts a aşık olmuş, adam ayrılınca çıldırıp prensese dalmış ardından kurtarıldığında casca ile ilişkisini gördüğü için femto ya dönüşünce kıskançlığından yıllar yılı ilgi duymadığı casca ya guts a inat tecavüz etmiştir. anime böyle yansıtıyor.
mangasını okuyan arkadaşlarım böyle bir durum olmadığını griffith in guts un emrinden çıkmasına çok sinirlendiğini söyledi ama mangada çok ilerlemediğim için bilemicem.

vampire knight guilty

suzuki san
ilk sezondan sonra bunu izlemeye başlayan bünyeye daha ağır bir etki yaratır. hipnoz gibi izleme seviyesi artar. hatta sonunda "lanet olsun seni çizen mangaka ya" dedim. böyle bir son yapılır mı ya? böyle bir son yapılabilir mi? psikolojimi bozdu resmen. ilk sezondan sonra bu sezonda daha çok olaylar dönmeye başlar. kimi meraktaki sorular cevaplanır. hatta bu sezon oldboy tadında olduğu için daha bir sevdim de diyebiriz.
mangasını okumayacağım dedim lakin son 5 bölümünü okudum. zira 2.sezondan sonra dahi anime bitse de manga bitmiyor. zaten son tatmin edici değil. mangasının spoiler ını okuyan biri olarak "mangayı okumayacağım yürek kaldırmaz." demiştim ama yine de dayanamadım okudum. biraz daha fazla sinirlenmeme ve "gerizekalı" dememe sebebiyet verdi diyebiriz. kaliteli dahi olmayan bir animeyi bu modda izlediğimi, konusundan bu derece etkilendiğimi hiç hatırlamıyorum.

animenin sonuna kadar etrafta kaname-senpaiiii diye gezen gerizekalı yuuki son bölümlere doğru vavmpir olduğunu ve kaname ile kardeşlik bağı olduğunu öğrenmiştir. şahsen ben garipsemedim lan kardeşsen kardeşsin. zaten gerçek kardeş değiller kaname tekardan doğmuş. olay sadece bu. bunun öğrenen gerizakı yuuki nedendir bilmem bir anda zero yu düşünmeye başlar. bölümler boyu zero yu incittiği yetmemiş gibi kaname yi de incitir. her ne kadar zero ya hasta olmuş olsam da kaname ye bu şekilde davranması beni inanılmaz üzdü. son bölüm toplanan kaname yuuki nin geldiğini görünce kendisine acıdığını anlamıştır hatta. 2 sezon kaname diye gezip sonra zero diyen kızı öldürsünler. asilliğini sevsinler senin. ölsen iki adamda rahat edicek. animesini geçtim mangasının sonunda bile çıldırtır, sinirlendirir kısaca.

vampire knight

suzuki san
bir shoujo ama olmaz olsun dedirten cinsten. ilk izlerken "yine velet animesi izliyorum galiba" diyerek başladım. anime kaliteli midir? kesinlikle değil bana göre. çizimleri kötüdür hatta yer yer bulanıktır. özellikle etraftaki eşyalara dikkat ederseniz ne demek istediğimi anlarsınız. konusu kopuk kopuk anlatılır. bölüm mü atladım dediğiniz bile olur. ama gel gör ki animenin konusu inanılmaz derecede ilgi çekicidir. anime ilk başta neşeli falan başlar daha sonrasında drama sarar. dram dram üstüne ama hipnoz olmuş gibi izlediğim gerçeği de değişmez. eğer izlediklerinizden etkileniyorsanız izlemeden önce bir daha düşünün derim. nerdeyse depresyon moduna falan girdim. 2-3 gün kendime gelemedim.
türkçe çevirisi çok kötüdür. ingilizceniz varsa ingilizcesini izleyin derim. içerisindeki karakterin ilgi çekici olmasından mütevellit aşık olunacak erkek mevcuttur zero vampir olayı da güzeldir her ne kadar ısırık ve kan görememiş olsakta. biraz vampire diaries tadındadır.

animeyi ilk izlemeye başlayınca "kanameeeee" falan diyorsunuz çünkü mangaka o şekilde yasıtıyor. şunların aralarına girme zero, kahrol zero falan dediğimi biliyorum. gel gör ki tüm bu karışıklığın sebebi o gerizekalı yuki den kaynaklı. ne yardan ne serden geçiyor. iki adama aşık modda bir tavır içerisinde. kaname bu sezonun sonunda kan donduruyor zaten. sezon sonunda kaname den nefret eden bünye 2. sezon ile "yazzııık" demiştir. bu sezon kaname ye gıcık eder mangaka insanı. zero yuki yi ham hum yapar kanını içer anlayan kaname nin gıkı çıkmaz. o an kaname nin boğazını sıkasınız gelir. cam çerçeve indirir sinirden ama yuki ye tek söz söylemez gider zero yu taciz eder.

kuroshitsuji

suzuki san
ben şimdi buraya shounen değildir shounen ai dir yazıcam. bir önceki sayfayı okudum ne yazık ki shounen değildir arkadaşlar. japon sitelerinde shounen-ai olarak geçer. yaoi mangaları vardır. yapmayalım etmeyelim, birbirimizi kandırmayım. shounen-ai izlediniz. ne yazık ki wikipedia da falan shounen diye geçmekte, yanlıştır.
karakterlere bakalım bi? çoğu erkek, çok yakışıklı hemde. kadın karakterler öyle güzel ya da ilgi çekici çizilmemiştir. karakter tepkileri bakalım. ciel in sebastian adında şeytan bir uşağı vardır, uşağı her işiyle ilgilenir. misal sebastian ciel in üstünü giydirir sürekli, shounen ise ciel neden kızarıyor her seferinde? hiç bir shounende gördünüz mü böyle bir tepki veren efendi? kaç tane shounen de grell gibi feminen tipteki gay karakter gördün? shounen-ai dir ancak çok belirgin bir biçimde sunulmaz. şahsen shounen-ai seven biri olarak sunsalardı çok da güzel olurud diye düşünüyorum. yalnız bu durumda ahlaki bir boyut çıkıyor ciel çocuk sebastian bir yetişkin. işte tam burası en pis noktası. animelerin, mangkaların sevmediğim tek yanı bu pedofilimsi tavırları. aynı şey loveless ta da vardır. animeyi ağız tadıyla sevdiremezler, sevdim dedirtemezler.
hayatımda gördüğüm en karizmatik ve sempatik şeytanlardan biridir sebastian. bir diğeri için okumura rin gayetten tarafımdan sevilmiştir, ben gibi kedi görünce kendinden geçmesi falan çok sevimli geldi izlerken. "yes my lord" diyişi yok mu, biri de bana dese hissi yaşatır.
ciel gibi karakterlere zaten ölüyorum, bitiyorum. aşırı dominant oluşu en sevdiğim özelliğidir ki bir çocuktan bahsediyoruz. eğrelti falan bile durmamış. yalnız ruhunu satmış olmasından mütevellit kapris abidesidir.
animede en sevdiğim karakter undertaker dır. adamın sahneye çıkıpta gülmediğim bir sahnesini hatırlamam.
çizimleri güzeldir, konu akıcıdır. şaşalı ve gotik çizimler vardır. mangakası habire "yeni anime çıkacak ehehe" diye biz severlerini kandırsa da devamı gelse izleyeceğim, pek bi sevdiğim animedir.

chuunibyou demo koi ga shitai ren

suzuki san
ilkini aratmamış sezondur. sanırım 3. sezonu çıkmayacak. çıksada sanki bayar gibi. ilk sezondan çok bir farkı yoktur. aynı çılgınlıklar, aynı manyaklıklar, aynı takıntılar ve aynı gerçek dünyayı sevmeyiş. rikka=ben. bu yüzden bu animeyi çok seviyorum. bu sezonda rikka ve yuuta aynı evde yaşamak zorunda kalırlar. "uvvv inanılmaz süper olacak" dersiniz ama olay arakawa under the bridge x bridge tadında gider. fos çıkar. gayetten normal bir şekilde evin içinde yaşarlar. bu sezonda yine shoujo bir şey beklemeyin derim lakin ilkine nazaran daha bir duygusal ve romantiktir. rikka nın utangaçlıklarının yanında yuuta nın bir çiftin genel olarak neler yapması gerektiğini bilmemesinden kaynaklı komik durumlar olur. habire etraftakiler akıl verir. misal yuuta için rikka nın elini tutup tutmamak o kadar bir anlam ifade etmiyordur biraz düz kafalı olmasından kaynaklı bir durum. rikka içinse utançtan yerin dibine girme "doki doki" moduna bağlama yaratır el tutma. ilk kez kıskançlık falan olur bu sezonda, ama kıskanan kıskandığını bile fark edemez. işte ben bunlara bayılıyorum.
sezon boyu döndürdükleri bir muhabbet olmuştur ki spoiler olmasın diye yazmayacağım izleyen diğer insanlar sonuna bu sebepten gıcık olmuş. anime boyu muhabbetini döndürdükleri olayı sonunda bile izleyiciye göstermemeleri izleyenlerde sinir yaratmış. bana gelirsek ne beğendim diyebilirim ne beğenmedim diyebilirim zira rikka gibi bir karakterim olduğu için rikka yı haklı bulurken bir yandan merakla beklediğim sahneyi de görememenin hayal kırıklığını yaşıyorum. kısaca bende bir karmaşa oldu.
bu sezonun tek sevmediğim yanı yeni gelen karakterdir. shichimiya bence anime içinde gereksiz ve rikka nın kopyası olarak kalmış bir karakter olmuştur gözümde.

hyouka

suzuki san
ilk bi hevesle başladığım ama sonrasında hevesimin kursağımda kaldığı anime. bitirmem yaklaşık 10 günümü falan aldı. gerçi rahatsız olmam bunda etkiliydi. gizem romanı olan shounen animedir. 2012 yapımı ve 22 bölümden oluşur. novel inin kadokawa shoten den çıktığına zaten ayrıca inanamadığım seri. bilmem nedendir kadokawa shoten gözümde hep klas eserler çıkarmıştır. animeyi pek beğenmediğimden olsa gerek hayal kırıklığına uğrattı.
animeyi izlerken ilk akla gelen gosick oluyor. çünkü ana karakterimiz houtarou meraktan çatlayan ve yine bana bakuman dan azuki yi hatırlatadan chitanda nın hatrına hayatının sloganı olan enerji tasarrufu modunu bozarak olayları araştırmaya çıkar. bunun sebebi chitanda dan duygusal olarak etkilenmiş olmasıdır. buraya kadar tamam. ama arkadaşım olaylar tırt, merak edilesi değil. chitanda "ben merak ediyorum" diyince iş bitirici cümle yapılması bir karizma yaratmamış. ha keza houtarou nun tam olayı çözdüğünde saçı ile oynaması hemen hemen tüm dedektiflik animesinde vardır ve artık bizi baymıştır. keşke bu kadar kalıplara bağlı kalınmasaydı.
anime boyunca houtarou ve chitanda birbirlerinden hoşlanmıştır ve olay bu şekilde bırakılmıştır. en nefret ettiğim sonlardan biri. kendi gariplikleri içerisinde birbirlerinden hoşlandıklarını ifade edip bir şekilde çift olabilirlerdi. sıkıcılık yarattı bu. hatta lise animesi olmasına rağmen lise muhabbeti geçmez ki ben bu tür durumları normalde severim ama animeyi izlerken öyle sıkıldım ki keşke lise muhabbeti olsaydı dedim.
karakterlere gelirsek çok ilginç ve birbirlerinden inanılmaz farklı kişiliklere sahiptirler. bu karakterlerden çok çok daha güzel bir gizem animesi yapılabilirmiş. misal houtarou biraz daha hayata tepkisi olan bir karakter olsa fangirllerin aşık olacağı bir tip ki animelerdeki duyarsız insana bayılan ben bu halini de oldukça sevdim.
animenin en büyük hatası sherlock holmes ve agahta christie muhabbeti yapıyor oluşudur. zira iki yazarıda okuyan biri olarak olayların kendisi geçtim çözümlerinin bile hiç bir alakası yoktur. hatta agahta christienin on küçük zenci eserinden yola çıkıp çözek falan derler o an kafamı duvardan duvara vurasım geldi. on küçük zenci inanılmaz derecede geren, ters köşeler yapan adeta gerilim romanlarında çığır aşmış kitaplardan biridir. senin çözdüğün şey bu kitaptakinin yanından bile geçmiyor.
gel gör ki hikaye içinde ilgimi çeken ve tek hoşuma giden konu hyouka olmuştur. neden antolojiye bu ismin verildiğini çözdüklerinde "vay be" dedim. evet inanılmaz beğendim bu çözümü ve sonu. tek tatmin edici konusu bu idi.

çizimleri güzeldir. ben müziklerini oldukça beğendim. bir heyecan yoktur durağandır. çok fazla beğeneni olan bir anime ama ben ben pek sevemedim. zevk meselesi.

hyouka anlam olarak beni inanılmaz etkiledi. houtarou olayı çözdüğünde kelimenin ingilizce okunuşunun ice cream olduğunu bulduktan sonra asıl vermek istediği mesajın i scream olduğunu çözebildi ya beni işte etkileyen bu oldu. böyle mükemmel bir kelime oyunu beni benden aldı. uzun süredir böyle güzel bir gizem çözümü görmemiştim.

darth vader

suzuki san
kendi çapında karizması olan, kendisinin göründüğü sahnelerin fon müziklerine hayran bırakan karakter. aklımızda "kııııh kıııh" ları ile kalmış star wars ın kötü adamı. kendisi iyiydi de çevresi kötü olunca bu da kötü oldu. son nefesinde tövbe edip yoda ya döndü. cem yılmazın esprisini duyana kadar düğün dernek yaparsam darth vader ve padme amidala kostümü giyip the imperial march ile konukların önüne çıkmayı planlıyordum. cem yılmaz ın hayal yıkması ve can sıkan gerçekler sonucu belki arkadaşlar arasında yapılabilecek eğlencelik şey.

chihayafuru

suzuki san
josei türünde olmasından dolayı seyirci kaybettiğini düşündüğüm anime. tabii ki bunda spor animesi oluşu da etkili. 25 bölümlük 2 sezon ve bir adet ova dan oluşur ama devamı gelecek gibi bitmiştir. inanılmaz güzel ve etkileyicidir. izlerken kafanız dağılır, huzur bulursunuz. karuta adındaki 100 aşk şiiri kartından oluşan bir spora dayanır konusu. tabii ki oyunu oynayan 3 adet çocuğumuz vardır. bunlar çocukluktan tanışırlar falan sonra içlerinden birisi kopmak zorunda kalır derken hanım kızımız chihaya oyunda queen olmak ister ve olaylar başlar. olaylar daha çok spora dayanmakatadır. spor musabakaları falan izlersiniz bol bol ama şunu diyebilirim ki sıkılmadan izleyeceksiniz. çünkü izlediğiniz her oyunda yeni bir bilgi öğreniyorsunuz. özellikle o yüz şiiri çok merak ediyorum. eminim o okuduğum çeviriden çok farklıydılar. çünkü bariz hatalar olduğu izlerken anlaşılıyor. bir de naniwa körfezine gidip kışın açan çiçekleri izleyesiniz geliyor. çok meraktayım nasıl bişiy acaba. anime içerisinde az biraz da aşk vardır ki deli edecek cinstendir. zira chihaya denen kızımız kalın kafalıdır.
görüntüleri güzeldir. hatta bazen şaşılacak derecede detay çizerler. mangası ile animesi arasında çizim açısından uçurum vardır. animasyon ekibi mangakadan kat kat iyi çizmiştir ve karuta oyununu daha iyi yansıtmıştır. müzikleri de güzeldi, hatta tanıdık geldi.

bir de izlerken çok kaptırmayın derim. rüyamda karuta falan oynamaya başlamıştım. baya kazandım falan turlar atladım. biraz fazlaca etkileyebiliyor ki ne kadar güzel olduğunu burdan da anlayabiliriz.

animede taichi denen çocuğumuz çok zekidir ve chihaya aşıktır. ancak anime boyunca aşkını bir türlü söyleyemez. chihaya denen kızımız kalın kafalı olduğu için taichi nin kendisine aşık olduğunu bir türlü anlayamaz ve uzağa taşınmış olan arata yı sayıklar durur. arata denen gıcık ise chihaya aşık mıdır değil midir belli değildir ama ne chihaya ya ne de taichi ye bir rahat verir. anime boyunca gözlüğünün ortasına yumruk atmak istedim. benim de gözlüğüm olmasına rağmen. 2 sezon izledik ama şu aşk üçgeninde bir değişim olmadı. böyle mangakalar beni gıcık ediyor. taichi yi kendime almayı düşünüyorum. hem kibar hem yakışıklı zaten :)

yami no matsuei

suzuki san
2000 yapımı shounen-ai. eski tarz shounen-ai lerden. izleyenler ne demek istediğimi anlamıştır. shounen-ai ler içerisinden sıyrılan bir yapısı vardır çünkü bilim kurgudur. shounen-ai ler daha çok gerçek hayata yatkındır bunda tamamen bir bilim kurgu vardır. ölüm gardiyanları vardır ve vaktinde ölmeyen insanların neden ölmediklerini araştırıp ölmelerini sağlarlar. yunan mitolojisine göndermeler vardır anime içerisinde örneğin ölüm işlerini takip eden bir bakanlık vardır ve adı "hades bakanlığı"dır. anime genel olarak shounen-ai bir görüntü içermez sadece bishounen şeklinde çizilmiş erkek karakterler vardır. olaylar tsuzuki adında ölümsüz bir gardiyan etrafında gelişir. genel olarak dövüşler ve araştırmalarla dolu bir animedir. renk ton kullanımı güzel değildir. ağır pastel ve koyu renkler kullanılır. çok akıcı değil ve izleme isteği uyandırmıyor. konu biraz kopuk kopuk işleniyor ve çoğu soru cevapsız kalarak bitiyor.
yalnız animenin içerisinde kazutaki muraki adında çok yakışıklı ve karizmatik bir karakter vardır. animeyi kendisinin hatrına izledim diyebiliriz. kötü karakter karizması sıralamamda ilk beşe girer.

ben çok beğenmedim zira eski tarz shounen-ai leri, eski tarz çizimleri, kadın gibi çizilmiş shounen-ai erkeklerini sevmiyorum. sadece tür içerisinde değişik oluşu izlenmesi için çekici bir etki yaratıyor.
8 /