confessions

suzuki san

➤ - birinci nesil otta

  1. toplam giri 227
  2. takipçi 0
  3. puan 1336

star wars

suzuki san
sıralaması doğru izlenmezse bir manası kalmayan film serisi. şahsen son 3 filimi çok beğenmedim. nedense 4,5,6 numaralı seriler daha çok hoşuma gidiyor. o zamanki şartları düşürsek mükemmel çekimlerdir, bilim kurgu görüntüleridir. bunu görüntü olarakta konu olarakta söyleyebilirim. yeni filmlerde efektler herhangi bir cazibe yaratmadı üzerimde, kişiden kişiye değişen durumlar bunlar. bilim kurgu seven herkesin izlemesi gereken bir kült diye düşünüyorum. en favori karakterim han solo dur.
bir de animasyon uyarlaması olan star wars clone wars vardır ki ben pek sevmedim. hastası olan severleri deli gibi izlemekte. yanlış bilmiyorsam da cnbc-e tarafından da yayınlanmakta.

güç sizinle olsun :p

omohide poro poro

suzuki san
studio ghibliden çıkma isao takahata anime filmi. ingilizce adı ile tanınmakta genel olarak only yesterday. yaklaşık 2 saat.
isao takahata'yı az buçuk tanıyorsanız yine alışıldık moral bozucu animelerinden biri. gerçi hotaru no haka nın eline su dökemez bu film ama yine de moral bozucu işte. ben bu yorumdan sonra çok çok güzeldi de diyeceğim elbet.

şehir hayatından sıkılan taeko kısa bir tatil için yıllardır gitmediği memleketine gitmeye karar verir. yolculuk boyu çocukluğuna geri dönmeler olur, hayatını irdeler. bu atlamalar, kendisi ile hesaplaşması izleyene biraz duygu karmaşası yaşatır. sürekli olarak şimdiki ve eski zaman arasında atlamalar yaparak konu devam eder. başları biraz sıkıcı gelse de sonradan anime güzelleşmekte. japonyanın 1960-1980 li yıllarını da az buçuk gözlerimizin önüne seren bir eserdir. o dönemlerde özellikle yalnız bir kadının yaşayışı ve toplumun kadına bakış şeklini anlatmakta.

bana göre öyle herkesin anlayabileceği bir eser değil. bir kere animedeki hissi anlayabilmek için 20 yaş üzeri olmak gerekli diye düşünüyorum. yani olayların bir kısmını az da olsa yaşamış olmalısınız. ayrıca içerisinde felsefik ve psikolojik yaklaşım herkesin hoşlanacağı bir şeyde değil. bu sepeten çoğu kişinin sıkılıp bıraktığını okudum.

anime bittiğinde genelde kafanız dolmuş, ben planladığım hayatımın neresindeyim? doğru muyum? gibi bir sürü soru ile başbaşa kalıyorsunuz. kısaca kafanızı yoran, öyle eğlencelik olmayan bir anime.

hakuoki shinsengumi kitan

suzuki san
kesinlike güzel bir shounen serisi. çok hızlı akıyor ilk ve 2. sezonu 1 günde bitirdim. biraz fazlaca gerçekçi oluşu üzüyor. hani iyiler hep kazanır olayı bunda yok ama kazanmasını isteyeceğiniz bir kötünün de olmayışı üzüyor biraz. shinsengumi ile gereğinden fazla anime izlememden kaynaklı artık animelerde adamları farklı farklı şekillerde görmeye alıştım ama genel olarak karakterlerini aynı yansıtıyorlar. bu animeyi diğerleri ile tarihsel açıdan karşılaştırmak hata olur ama. bu animede tarihsel olaylar çok güzel işlenmiş ve anlatılmıştır. savaşları güzeldir, samuraylık ruhu diğer animelerden çok daha kaliteli anlatılmıştır. çizimleri fena değildir. opening ve ending leri güzeldir ama ben pek romantik bir insan olmadığım için pek sevip dinleyemedim.

ilk sezonu en beğendiğim sezon oldu. ikinci sezon sonunda biraz üzüyor. ovaları ve 3.sezonu pek gerekli görmüyorum. izlenmese de olurmuş.

animeyi izlerken aklıma hep gintama geldi. zira kondou san yine biraz saf biri idi. hayallerimin erkeği fukutaicho hijikata da karizmatik idi ama mayonez sever otaku ağır sigara içici hijikatamı hiç bir hijikataya değişmem.
animede en has adamım hajime saito dur. onun o mor saçları, tek gözünü örten kahkülleri, yandan saçını bağlaması, hep cool ve gizemli duruşu beni benden aldı. anime boyunca bir tane hatasını göremezsiniz bu adamın, mükemmeliğin tabiridir adeta. karizmatik shounen erkeği sıralamam da ilk 5 e girer. oturup saatlerce izleyesim falan geliyor şu karakteri :)

animede bize sürekli olarak gösterilen bir tane hatun karakter vardır. o da shinsengumi içerisindeki chizuru dur. evet biraz bu hatuna sempati duymuş olsam da deli aşık kadın karakterleri sevmiyorum. bir de anime boyunca süs gibi kısa kılıcını taşıdı durdu. yani kendini savunmayı öğrenir insan bi ya. habire etrafa muhtaç bir durumda yaşayışı da biraz sinir bozucu. yine de onca erkeğin içince tek başına yaşamış olması takdire şayan.

gravitation

suzuki san
müzikal shounen-ai anime. light novel ide vardır. shounen-ai denilince çok bir şey beklemeyin zira epeyce bir hafif kalmış türleri içerisinde. shounen-ai değil de sanki shoujo izliyor hissi yaşatıyor. müzikal bir anime olmasına rağmen şarkıların hiç güzel olmayışı da ayrı bir hayal kırıklığı yarattı.
biraz bayan bir yapısı vardır. misal uke ile semenin aşkı yere düşen bir kağıtla başlar. türk filmi tadında oluşu biraz içinizi bayabilir.
animeyi diğer shounen-ai lerden ayıran en önemli yapısı seme kovalayan uke olmasıdır. hani alışmışız seme ler hep uke yi kovalar sağda solda kıstırır falan. bunda öyle gerizekalı bir uke var ki bildiğin seme yüzüne tükürüyor yarabbi şükür modunda. en gıcık olduğum insan modeli. bu sebepten ukesini pek sevmedim. bildiğin bir kız velet gibi çizmişler, erkek ukeleri çizimlerde mangakaların en sevmediğim özelliğine de sahip. semesi dersen zenginlik ve ego yüksekliğinden hep bir hayvani tavır içerisinde. bir de "ben çok yakışıklıyım, zekiyim, ünlüyüm " havaları yok mu iyice gıcık ediyor. çok bencil bir semesi var. ukesini hiç düşünmüyor.

mangasına baktığımızda olay animenin tam tersi ve mangası da biraz novel tadında yapılmış. çizimlerinden pek bir şey beklemeyin derim, genel bir karalama varmış gibi göz yorucu çizimler mevcut. animede uke semenin peşinde koşarken mangada seme salağa bağlamış ukenin peşinde koşmaktadır. animede aşırı ciddi bir tavır sergileyen seme mangada gayrıciddi bir tavır içerisindedir.
izleyeli 3-4 yıl geçti ama hala daha olumsuz yorumlar yapabildiğime göre gerçekten sevmemişim. sadece alışkın olduğumuz shounen-ai yapısından uzak olduğu için izlenmesi için tavsiye edebilirim.

paako

suzuki san
gintoki gelmiş geçmiş en tipsiz okama olmuştur. bildiğin fifi köpeklerine döndürmüşlerdir. yine de katsura ile ilk sahnede yanyana görünce gülmekten yerlere yatarsınız. zira zurako çok güzel bir okama olmuşken paako dan tipsizlik akıyor oluşu absürdlükte sınırlar aşar.
parasız kaldığı ya da borcu olduğu durumlarda paako olarak çalışan samuraydır kendisi :)

nodame cantabile

suzuki san
ayıla bayıla izlediğim müzikal anime. tür olarak josei olarak geçmekte lakin azıcık slice of life ve azıcık shoujo dışında kendisi tamamen müzikalden oluşan bir anime. bir de mangasının en iyi shoujo ödülü almış olduğunu söylemeden geçmeyeyim. 3 sezon dan oluşur. birinci sezon 23, ikinci sezon 11 bölüm +ova, üçüncü sezon 11 bölüm +2 ova dır. yani uzun bir seri izleyeceksiniz diyebirim
bu animeyi çok sevmemin nedenleri var. öncelikle anime klasik müziğe yönelik bir müzikal sunmakta bize. chopin, pachelbel, beethoven, mozart, çaykovski falan dinlemeyi seviyorsanız ayılıp bayılacağınıza garanti veriyorum. genelde bu bestecilerin eserlerini çalmaktalar ki sizi tek hayal kırıklığına uğratacak şey saatler süren eserin bi 5 dk lık kısmını falan dinliyor oluşunuz olacak. müzik bölümünde okuyan öğrencilerimiz nodame ve chiaki üzerinden işlenen bir konu vardır. nodame chiaki yi görür ve adeta ona sülük gibi yapışır, ancak chiaki çok soğuk bir erkek kişidir. ilk başta her ikisi piyano çalan iki öğrenci iken zamanla olaylar gelişir ve değişir. anlamadığınız kimi yerler olacaktır. misal klasik müzik dinlemeyi oldukça severim ki iyisi kötüsü nedir az buçuk anlamama rağmen bu animede nodame eseri yanlış çaldığında "neresini yanlış çaldı ki?" diye bir düşünce oluştu bende. çılgın bir müzik bilgisi gerektiriyor belki de.
ikinci sezonda chiaki paris e okumaya gider ve nodame de onun peşini bırakmaz. hani hiç bir tepki vermeyen bir erkeğin peşinden gitmesine deli kızmıştım izlerken. gerçi hala kızıyorum. okumaya git sesim çıkmaz da adamın peşinden neden gidersin ki? bu tip kızlara gıcık oluyorum ki nodame gıcık olamadıklarımdan oldu. nodame izlediğim en ilginç kız tiplerindendir. pis, pasaklı dağınık, umursamaz, bakımsız, elinden kadınsal hiç bir iş gelmeyen, özgürlüğüne düşkün yani bir erkeğin asla istemeyeceği bir kız tipi. ve aşık olduğu adam chiaki ise tam tersine aşırı titiz, bakımlı, elinden her iş gelen, aşırı çalışkan bir adamdır. hatta çoğunlukla nodame nin pisliğini chiaki toplar, doyurur. bak işte bu tür adamları seviyorum animelerde ama işte chiaki nin tek kusuru adamın aşırı soğuk olmasıdır. anime boyunca nodame yi seviyor mu sevmiyor mu anlamıyorsunuz bile. nodame nin yerinde olsam bir adamın peşinden bu kadar koşmam. ne gerek var. dünyada milyon erkek yaşıyor. bu sezonda chiaki piyanistliği bırakmış orkestra şefi olmak için çalışmalara başlamıştır. oldukça bilgi verici şeyler öğreniyorsunuz. misal bir orkestra şefi sadece sopa sallamıyormuş. hatta o dandik bir sopa değilmiş. öğretici yanının bulunması da güzeldi.
üçüncü sezonda bir mezun olma, işlerinde usta olma, tanınma, konser verme kaygısı başlar elemanlarımızda. diğer sezonlardaki gibi minnacık aşk meşk, bol bol müzik vardır yine.
bitince "bitmiş olamaz" gibi bir hisse kapılıyor insan. öyle güzeldi ki. eğer klasik müzik dinlerken moraliniz düzeliyorsa bu anime çok çok iyi gelecektir diyebilirim. ayrıca nodame ile chiaki arasındaki diyaloglar oldukça komik olabiliyor. hatta nodame nin "mukyaaaaaa", gyaboooo" gibi garip garip kullandığı nidaları duymanız bile sizi güldürmeye yeter.
biraz eski bir anime olmasına rağmen çizimleri fena değildir ancak çok bir şey beklemeyin derim. müziklerin güzel olduğundan tekrar bahsetmeme gerek yok sanırım.
ben klasik müzik severim, moralim düzelsin, kafam dağılsın derseniz izleyin derim.

one piece

suzuki san
sadece animesi hakkında yorum yapacağım. mangasının çizimlerini beğensem de takip etmediğim için bir şey diyemeyeceğim.

hani sabah erkenden kalkıp "lastik çocuk" izleyen nesil var ya işte onlardanım bende. o zamanlar deli divane izlediğim bu shounen i büyüyünce izlemekte epey zorlandım. sık sık başlayıp bırakmışımdır. bu yaz azmedip ağustos başından kasım ortasına kadar hepsini izleyerek bitirdim. meraklısına diyebilirim ki izlemediğin için bir şey kaybetmiyorsun. hatta izlersen en az 50 anime serisi kaybedeceksin, izlememen daha bile iyi. benim açımdan baktığımızda shounen ve seinen sever bir yazar olarak oldukça sıkıcı idi. özellikle ilk bölümler ki yaklaşık 200 bölüm gibi bir sayıyı kapsamakta ortaokul çocuklarına hitap ettiğini düşünüyorum. animede kısır bir döngü var ki bunu whitebeard war saga serisinde kırıp izleyici için çekici bir hale getiriyor. özellikle arabasta arc ı vs benim için adeta sıkıntıdan patlama durumu oluşturdu. kimi zaman öyle sıkıldım ki animeden tuttum bir hafta manga okudum, ara verdim.
şunu da belirtmeden geçmeyeyim başladığı zamandan bu zamana kadar takip etsem belki bunları yazmayacaktım. zira anime/manga adeta takipçileri ile büyüdü gelişti. özellikle bunu belirgin olarak sabaody takım adasında nakama nın ikinci kez buluşmasında görüyoruz. anime shounen den seinen e kaymıştır. robin ve nami nin görmediğimiz yeri kalmadığı gibi gemideki erkeklerin sapıklık derecesi tavan yapmıştır. işte bu eiichiro odanın çakallığından öte bir şey değildir. takipçiler artık büyüdüğü için shounen den seinen e biraz kaymıştır. beğendiğimi söyleyemeyeceğim.
animeyi izlerken bazen sinirlendiğim noktalar oldu. misal oda sensei tutmuş shounen kurallarını yıkmıştır. bu ego dışında bir şey değil gözümde. birinci benim, yıllardır başta olan benim istediğim kuralı yıkarım egosu anlam veremediğim bir şeydir. kuralların yıkılmasına karşı değilim, lakin her şeyin bir sınırı vardır. misal bölümler boyu baş karakter gibi gözüme soktuğu ace i öldürmesi benim gözümde saçmalık dışında bir şey değildir. zaten shounenlerde olan bir şeyde değildir. buna benzer vereceğim aklımda olan bir kaç örnek daha var ama uzatmak istemiyorum.
çizimlerine gelirsek animede standart çizimler mevcuttur pek bir şey beklemeyin derim. ancak kadın çizimlerine gıcık olmuş durumdayım. bir kadının yüzünün yarısı alın değildir. yüzün yarısı alın, geriye kalan kaş, ağız, burun, göz sığdırıyor bu adam. kesinlikle estetik ya da güzel değil. aynı şekilde luffy nin dövüş sahneleri hariç geriye kalanlar "oldu, bitti" halinde gösteriliyor. bana o detayı göster. bana tut brook nasıl kesti göster ama yok brook un kılıç stili böyle. uhh buna çok kızıyorum. işte bu sebepten gintoki nin dövüş sahnelerine bayılıyorum, detay veriyor adamlar.
ha benim bu adamı taktir ettiğim hiç bir nokta yok mu? elbet var. misal bulduğu konu gerçekten hayranlık uyandırıcı. hayali bir dünya yaratması yetmemiş gibi bunu sonsuz konular geliştirebileceği şekilde tasarlamış. ister karada yolculuk yaptırır, ister denizde. ister deniz altında. işin içine hayal gücü girdiğinde önünde sonsuz seçenek yığılıyor. ama bunda bile baydı beni. adamlar denize açılıyor 3-4 bölüm ya denizde ya değil sonra bir adaya demirleyip en az 100 bölüm orda. 50 bölüm yap şunu da bizi bayma be adam. bana sorsanız 50 bölüm bile fazla. animelerin çoğunlukla 10-12-24 bölümden ibaret olduğunu düşünürsek ne demek istediğim daha rahat anlaşılacaktır.
filmlerine gelirsek hepsinin zaman kaybı olduğunu düşünsem de son 3 filmi beğendiğimi söyleyebilirim. bir de filmlerin anime ile bir bağlantısı yok. izlemeniz ya da izlememeniz bir şey değiştirmiyor. ben özellikle 3d2y filminde takılmıştım bu açıdan izledikten sonra bir manası olmadığını anlamadım. seriyi beğenmişseniz animeyi yakaladıktan sonra baştan sona filmeleri izlemeniz biraz nostalji yaratıp sizi mutlu edecektir.
animenin karakterlerine gelirsek gerçekten über ötesi insanlardır. eğlencelidirler, duygusaldırlar, dostturlar, birbirlerine gözleri kapalı güvenirler, o kadar farklıdırlar ki birbirlerinden o saçma karmaşa hoşunuza gider. özellikle sanji hastası olduğumu söylemeden geçemeyeceğim. yolda görsem nosebleed yaşayabilirim :d sürekli takım elbise giymesi, karizmatik bir şekilde içtiği sigarası, bozmadığı beyfendiliği, ahçı olduğu için dövüşlerde elleri yerine ayaklarını kullanması bayıldığım özellikleri. chopper diğer sevdiğim karakter. pamuk şeker sevmesine hastayımdır nedense.

animeyi izlediğime pişman değilim ama biraz zaman kaybı olarak gördüğümü söyleyebilirim. kült animeler içerisinde izlenmese de olur dediklerimden. lakin 600 küsür bölüm izledikten sonra izlemeye devam edeceğim de bir gerçek. müzikleri gerçekten güzeldir ve dinleyen çoğu kişinin beğeneceğine de inanıyorum. ha bir de bu animede spoiler okumanın bir önemi yok diye düşünüyorum. izlerken daha farklı bir duygu yaşıyor insan.

rurouni kenshin

suzuki san
en sevdiğim hitokiridir kendisi. "orooo!" diyişine bayıldığım anime karakteri. yüzündeki x şeklindeki yarasını da çok severim. yüzünde yara ile çizilmiş olan nadir anime karakterlerinden biridir. oldukça da yakışır. çocuk gibi çizilmiştir, kimonosu pembemsidir. yani shoujo tadlı shounendir diyeyim.
ayrıca kenshin in taşıdığı sakabatou kılıcı oldukça ilginçtir. bu kılıcın iki anlamı vardır. birincisi taşıyan kişi niteliksiz bir insandır, bir çeşit aşalama öğesi olarak kullanılır. diğeri ise taşıyan kişinin insan öldürmek istemediği anlamına gelir. bu kılıcın keskin olması gereken iç yüzeyi kör, keskin olmaması gereken dış yüzeyi ise keskindir. kullanması oldukça zor bir kılıçır ve kenshin keskin olmayan tarafını kullanır. animeyi izledikçe bu adam keskin tarafı kullansa acep neler yapar dersiniz.
bu anime oldukça öğreticidir ama gizli öğrenme yapar. yani edo dönemini vs anlatır, o zamanki siyasi çekişmeler, hitokirilerin neden ortaya çıktığı vs gibi eski japonya tarihi hakkında epeyce bilgi edinirsiniz.
içerisinden en ağır basan unsur komedisidir. bol bol gülersiniz. bir hitokirinin kaoru nun azarı ile düştüğü haller gülünmeyecek gibi değildir. gerçi dramı da dramdır yani gözünüz biraz dolar. kenshin in yaşadığı psikolojik durumlar trajedi tadında sunulur.
ovaları da vardır ama hepsi güzeldir diyemem. çizimleri eski tipte olsa güzeldir. müziklerini ben pek beğenmedim.

seme

suzuki san
ankara ve civarında "salak" manasında kullanılır. diğer yörelere dair bir bilgim yok.

yaoi lere gelirsek... çoğunlukla* * nosebleed den başlayıp, oh my god ile devam edip daha sonrasında kakkoi, kawaii diyip drip, drool moduna bağlatan tipler mevcuttur. yeni nesil yaoi mangalarda seme ler artık çok çok çok yakışıklı ve karizmatikler. bir kadın için mükemmel erkeğin vücut bulmuş halidir. daha iyisi rüya falan olur ancak.

ayrıca artık bunların dominant olmaları takip edenleri cezbetmiyor. artık bunların pısırık olanları makbul. uke ler dominant olmaya başladı son zamanlarda.

yine de akihiko ve masamune klasik seme lerden olsalarda gözümde her daim bir numaranın ortak ikilisi olacaklar. ayrıca ten count tan kurose senin de gönlümde ayrı bir yerin var asdfgh. daha fazla "ayrıca" yazmak istemeden mesajı yolluyorum.

death note

suzuki san
şu animeyi izleyipte beğenmedim diyene "sen insan mısın?" diye soruyorum. yani bunu beğenmeyen insanın çok farklı bir evrenden geliyor olması lazım. külttür evet, herkes kültleri sevmez ama bu sevilmez mi ya.
bir kere animeden zeka fışkırıyor. hani animenin akışı, konu anlatışı için değil şunu söylemem sadece. anime karakterlerinden de zeka fışkırır. ağır derecede ahlak kurallarımı yıkmıştır. düşen ölüm defterini kullanan yagami light bence kendi çapında verdiği cezalarda haklıdır. ancak burda insan hayatının biricik ve değerli olduğunu kabul eden diğer yanım kendisine kızmakta. kimsenin kimseyi öldürmeye hakkı yoktur fikrimi alt üst edebilmiş tek anime.
görüntüleri çok güzeldir, öyle akıcıdır ki tüm bölümleri bir günde bitirmenize sebebiyet verebilir. müzikleri çoook güzeldir.
ayrıca izleyiciye beklediğini vermez, animeyi karizmatik yapan diğer unsur da budur.

yagami light bu zamana kadar izlediğim ve kazanmasını istediğim tek kötüdür. o zeka, o hırs ile nasıl oldu da öldü hala anlayabilmiş değilim. iyiler hep kazanır mantığını tek sevmediğim anime şu oldu. ölümüne yakın hunharca kullandığı ve bir kere bile insan yerine koymadığı misa nın adını sayıklaması tam bir ironi idi. öldü diye inanılmaz derecede üzüldüğüm nadir karakterlerdendir.

l karakterindeki erkek tiplerine hastayım. kendisi ile oturup saatlerce çikolata, pasta, tatlı yiyebilirim. bu adam ölünce animenin eski tadı kalmasa da öldürülmesini saçma buldum. anime içerisinde esas adam öldürülür mü? işte mangaka kısmı bizi dinlemiyor.

yagami nin hiçlikten yolunun evim civarlarına düşmesini bekliyorum. l ide yanında getirirse tadından yenmez bir sohbet yaparız.

ayrıca animenin en tırt adamı ryuk olmuştur gözümde. tüm bölümler boyu elma severliğini çok sempatik bulmuştum ama light ölünce güldü ya bende bitti. zehir zıkkım olsun sana o elmalar :d defteri bulayım ilk senin adını yazıcam :p

noblesse

suzuki san
manhwa'dır. ilk kez bir manhwa okuyacaksınız nedir ne değildir öğrenmenizi tavsiye ederim zira okurken mangadaki gibi sağdan sola doğru değil bizim okuduğumuz gibi okunur. renklidir, sayfalar dolu dolu çizilmez. ben çizim şeklini hiç sevmedim ve hala daha okurken gözüme bomboş geliyorlar. genel olarak internette yayınlanmaya başlanır tutulursa kitap haline getirilir.
hem shounen dir hem komedi hem bilim kurgu, hem doğa üstü kısaca yok yok. dövüş sahneleri oldukça karizmatiktir, kullanılan dövüş teknikleri vs kafada canlanınca inanılmaz etkileyici oluyor.
noblesse kelime anlamı olarak asilzade demektir ki yani manhwa ya sardıktan sonra bundan daha iyi bir ad olamazdı dersiniz.
manhwa ya boş bir zamanınızda başlamınızı öneririm zira ilk 10-15 bölümde çok fazla konuşma yok ve ne olduğunu bir türlü anlayamamanız sizi sıkabilir. bir de ömrü hayatımda olayların bu kadar yavaş işlendiği bir seri okumamıştım tite kubo yu mumla aratır. ama manga gibi olmadığı için çok seri bir şekilde okunuyor. bir günde bile seriye yetişebilirsiniz. bu sıkıcı bölümleri atlattıktan sonra olaylar gelişiyor.
820 yıldır nerede olduğu bilinmeyen noblesse cadis etrama di raizel tabutunda uyanır ve yardımcısı frankenstein tarafından tesadüfen bulunur. olay döngüsü bu şekilde başlıyor. vampirli hikayeleri seviyorsanız seversiniz diyemem. adam asilzade ve kuralları var. öyle diğer izlediğimiz / okuduğumuz vampirli hikayelere benzemiyor. manhwa yı daha iyi anlamınız için dracula ve frankenstein hikayelerini ilk yazarlarından okumuş olmanız gerekli. zira kaçıracağınız oldukça nokta olacaktır. içerisinde noblesse insan yaratma deneyleri falan var kitaplara göndermede bulunulan.
manhwa da standart vampirler yoktur. her vampirin kendisine has gücü ve kan silahı adı verilen aile yadigarı silahları vardır. manhwa zaten daha çok dünyada geçmektedir.
çizimlere baklarsak fena değildir. hatta ana karakterlee baktığımız da inanılmaz yakışıklı ve inanılmaz güzellerdir. bu sebepten hem kadınlara hem erkeklere hitap etmekteki her çizerin başarılı olduğu bir şey değil bu. misal adam cidden bir asilzade gibi çizmiştir cadis etrama di raizel i . adam inanılmaz karizmatik, çekici, yakışıklıdır. ağzını açıp konuştuğu çok görülmez, görüldüğünde de 100 kere falan üst üste okursunuz. inanılmaz derecede etkileyici konuşturuyorlar adamı. yani bundan eve bir adet alıp hem seyredip hem dinleyesim geldi. bol bol da karizmatik bir şekilde çay içer gerekirse seromonisini falan da öğrenirim :d
ha keza kadın karakterlerden seira j. loyard ta böyledir ki eminin erkek takipçiler de seira ya bayılıyordur.
animesi vs yok ama okuyun, okutturun derim. devam eden bir seri. son 50 bölümünü vakit bulup okuyamadığım için meraktan ölüyorum.
belli bir sayıya kadar türkçeye çevrilmiş halini bulabilirsiniz ve çevirisi de fena değildir.

makise kurisu

suzuki san
steins; gate başlığında da tsundereliğini övdüğüm karakter. bir tsundere nedir? nasıl olmalıdır? çok güzel örnekler bu hanım kızımız. kendisi en sevdiğim tsundere hatunlar listesinde 1. sıradadır. arkadasından misaki ve taiga gelir.bu üçü ile bir araya gelsem çok züper anlaşarak erkek tartaklayabilirim :) anime boyunca giydiği kıyafete ölüp bitmişimdir. bir gün giymek bana da nasip olur inşallah.

unutkanlık editi: makise yi steins; gate başlığında burada övmemişim. zannımca yazdığım başka bir yerle karıştırdım. neyse bu başlıkta överek gönlünü almışımdır sanırım

gekkan shoujo nozaki kun

suzuki san
ayıla bayıla izlediğim seri. içerisindeki romantik komedi oldukça güzeldir. hani komedi ağırlıklı olsa da eğlenceli buldum. sonu beklenileni vermemiş olsa da üzmemiştir. konusu oldukça hoşuma gitti. özellikle liseli mangaka olayı çok iyi idi. ilk başta bakuman akla gelse de bakumandan farklı tavırlar sergileyen bir nozaki-kun ile karşı karşıyayız. sadece nozaki nin mangakalık maceraları için bile izlenir. oldukça güldüren, "evet mangakalar belki de böyledir" dedirtecek cinste bir şekilde sunmuşlar bize. nozaki mangasındaki karakterleri etrafından seçmiştir ki izlerken bunlar onlarmıymış diye epey bir gülersiniz.
animenin hatun kahramanı olan sakura tam bir sabır küpüdür. izlerken gülseniz de biraz üzülüyor insan.

çizimleri güzeldir, şarkılarını da beğendim.

konuyu işleme şekilleri açısından working animesini andırır biraz. en azından benim izlerken aklıma hep o anime geldi.

baka to test to shoukanjuu

suzuki san
seinendir, aynı zamanda light noveldir. 2 sezon ve special sezondan oluşur. komedidir ve lisede yaşayan öğrencilerin başarılarına göre sıralanarak sınıflara bölünmesi ve bunun sonucunda f sınıfına düşen öğrencilerin yaşamları hakkındadır. lise diğer liselerden biraz gariptir çünkü f sınıfının tek sıkıntısı sadece tembel dolu olması değildir aynı zamanda sınıf başarısı düştükçe sınıfların fiziki şartlarınında aynı şekilde kötüleşmesidir. örneğin f sınıfı yerde tatamilerde oturarak ders işler, okulun en kötü öğretmenleri gelir. bu durumdan kurtulabilmenin tek yolu diğer sınıflara savaş açmak ve sınav puanlarınıza göre gücü olan varlığınızı çağırarak savaşmaktır. anlatınca biraz tırt gelebilir ama oldukça sevdim. bol bol güldürür.
bir kere bir seinen ve liseli olayı anlatan bir animeye göre oldukça ilgi çekici sunmuş hikayeyi. seinen diyip sadece ağır ecchi var sanmayın. aynı zamanda anime içinde bir adet gay, lezbiyen ve bishounen erkeğimiz vardır ki bu cesaretinden dolayı mangakayı tebrik ediyorum. bu unsurlar animeyi daha komik bir hale getirmiş. içerisinde az biraz harem tadı vardır ama o da esas oğlanımız akihisa nın çok salak olmasından dolayı pek hissedilmez. bishounen olan erkek hideyoshi dir ve sürekli kız sanarlar. o kadar komiktir ki sınıftaki erkekler kendisine erkek muamelesi yapmaz sınıfta adını röntgenci taktıkları sürekli fotoğraf makinesi ile kızların ve hideyoshi nin resmini çeken muttsurini den resimlerini satın alırlar. kızlardan daha popülerdir. animelerde genel olarak sapık karakterleri sevmem ama muttsurini ömrümde gördüğüm en sevimli nosebledd yaşayan sapık karakterdir. bir de paket paket kan vermiyorlar mı gülmekten yerlere yatırır.
içinde aradığınız her tip kız ve erkek var. ağır basanlar tsundere ve yandere.
animedeki en favori karakterim kirishima oldu. kendisi f sınıfının başkanı olan yuji ye yandere ve tsundere arasındaki tavrı ile gayet güzel çektirdi. animelerde tartaklanan ama sesini çıkarmayan erkek karakterleri çok seviyorum.
mizuki ve minami adında iki tane ecchi için kullanılan hanım kızlarımız vardır ki erkek izleyenlerin çok beğeneceğini düşünüyorum. zira her tür zevke sahip erkek izleyici düşünülerek tasarlanmışlar.
special bölümleri dahi animedeki kaliteyi taşır.
bol bol gülmek istiyorsanız izlemeye pişman olmayacağınız bir anime diyebilirim.

durarara x2 shou

suzuki san
12 bölüm boyunca her zaman ki haliyle izleyiciye bir yapboz sunmuş, o kalabalık kadrosundaki herkesi bize izlettirmiştir. lakin serzendiğim tek nokta shizuo yu çok fazla göremeyişimdir. zira ben bu animeyi shizuo için izleyen insanım. yine de bu sezonun hakkını yiyemem ilkine nazaran daha merak edilesi ve daha ilgi çekici bir konu ile karşımıza geldiler ki 12. bölümü hangi ara izledim anlayamadan bitti. her ne kadar yeni sezon başlamış olsa da sezonları bitmeden anime izlememe mottomu sürdüreceğimden merakım uzun süre benle kalacak. celty yi bu sezon bol bol görürüz. dollar kurucusu liseli çocuğumuzu da aynı şekilde. bu sezon daha çok 2-3 karaktere yoğunlaşmışlardı ki önümüzdeki sezonda böyle devam ederse yavanlaşabilir. özellikle liseli velet tüm olanlardan sonra ne yapacak çok meraktayım. spoiler olacağı için konuyu bile yazamıyorum.

kısaca durarara sevenler bu sezona bayılacak. ben gibi çok sevmeyenlerde beğenecek diyebilirim.

lovely complex

suzuki san
güzel bi shoujo dur. bol bol güldürür. hani shoujo lar genel ağır romantizm içerir ya işte bu onlardan değil. güzel ve ilgi çekici yapan da bu halidir. gintama ile kıyaslayan olmuşta arkadaşım bu shoujo o shounen karıştırmaylım (: aynı kalite elbet zor. muadilleri içinde en iyi komedili shoujo dur diyelim.
bence animenin en güzel yanı kızın erkekten uzun olmasıdır. oldukça ironiktir. bol bol izlediğimiz o minicik kıza dev gibi erkekli shoujolardan sonra böyle bir anime kahkaha krizi geçirtmiştir ilk bölümde. konusu zaten anlatılmış anlatmaya gerek duymuyorum.
moralinizi toplar, her bölüm güldürür. çizimler falan da fena değildir. 24 bölümcük olması dışında beni hiç üzmemiş animedir.

durarara

suzuki san
shizuo için izlediğim anime. açık ve net. psikopat anime karakterlerini çok seviyorum.
animenin öyle aman aman bir konusu yok, renkleri çizimi de öyle güzel değil. lakin konunun anlatılış şekli benim ağzımı kapatır işte. hiç bu tür bir anlatım şekline rastlamamıştım. fazla karışıktır ve olayları yap-boz tadında birleştirerek anlamanız gerekir. bu sebepten dikkatli izlenmelidir. bu kısmı işte eğlenceli idi. anime öyle bir anlatıma sahiptir ki herkes baş karakter gibidir.
anime boyunca izaya ve shizuo arasında bir çekişme vardır ki bloglardır efendime anime sayfalarıdır görüyorum fangirl lerde bir yaoi tadı var. yapmayın etmeyin diyorum kendilerine. şu iki baş karakterin yaoi si çıksın kesinlikle izlemem. shizuo nun o piskopat bir şekilde izaya diyişi "ohh! izaya-kun! " a dönecek, iyi düşünün, ayrıca o yaoi görselleri gözümüze sokmayın. bir yaoi okuyucusu olarak rica ederim. shounen shounendir ve öyle kalmalıdır.
9 /