sıralaması doğru izlenmezse bir manası kalmayan film serisi. şahsen son 3 filimi çok beğenmedim. nedense 4,5,6 numaralı seriler daha çok hoşuma gidiyor. o zamanki şartları düşürsek mükemmel çekimlerdir, bilim kurgu görüntüleridir. bunu görüntü olarakta konu olarakta söyleyebilirim. yeni filmlerde efektler herhangi bir cazibe yaratmadı üzerimde, kişiden kişiye değişen durumlar bunlar. bilim kurgu seven herkesin izlemesi gereken bir kült diye düşünüyorum. en favori karakterim han solo dur.
bir de animasyon uyarlaması olan star wars clone wars vardır ki ben pek sevmedim. hastası olan severleri deli gibi izlemekte. yanlış bilmiyorsam da cnbc-e tarafından da yayınlanmakta.
güç sizinle olsun :p
genellikle sakinleşmek için dinlediğim müzik türü. türüymüş, türünün ne olduğunu bilmiyordum doğrusu. özellikle enya yı çok severim. biraz mistik bir havası vardır bu tarzın. duygudan duyguya da sürükleyerek karmaşaya sebep olabilir ritim değişimleri ile
https://www.youtube.com/watch?v=K1ryJDVuZ6k
https://www.youtube.com/watch?v=K1ryJDVuZ6k
studio ghibliden çıkma isao takahata anime filmi. ingilizce adı ile tanınmakta genel olarak only yesterday. yaklaşık 2 saat.
isao takahata'yı az buçuk tanıyorsanız yine alışıldık moral bozucu animelerinden biri. gerçi hotaru no haka nın eline su dökemez bu film ama yine de moral bozucu işte. ben bu yorumdan sonra çok çok güzeldi de diyeceğim elbet.
şehir hayatından sıkılan taeko kısa bir tatil için yıllardır gitmediği memleketine gitmeye karar verir. yolculuk boyu çocukluğuna geri dönmeler olur, hayatını irdeler. bu atlamalar, kendisi ile hesaplaşması izleyene biraz duygu karmaşası yaşatır. sürekli olarak şimdiki ve eski zaman arasında atlamalar yaparak konu devam eder. başları biraz sıkıcı gelse de sonradan anime güzelleşmekte. japonyanın 1960-1980 li yıllarını da az buçuk gözlerimizin önüne seren bir eserdir. o dönemlerde özellikle yalnız bir kadının yaşayışı ve toplumun kadına bakış şeklini anlatmakta.
bana göre öyle herkesin anlayabileceği bir eser değil. bir kere animedeki hissi anlayabilmek için 20 yaş üzeri olmak gerekli diye düşünüyorum. yani olayların bir kısmını az da olsa yaşamış olmalısınız. ayrıca içerisinde felsefik ve psikolojik yaklaşım herkesin hoşlanacağı bir şeyde değil. bu sepeten çoğu kişinin sıkılıp bıraktığını okudum.
anime bittiğinde genelde kafanız dolmuş, ben planladığım hayatımın neresindeyim? doğru muyum? gibi bir sürü soru ile başbaşa kalıyorsunuz. kısaca kafanızı yoran, öyle eğlencelik olmayan bir anime.
isao takahata'yı az buçuk tanıyorsanız yine alışıldık moral bozucu animelerinden biri. gerçi hotaru no haka nın eline su dökemez bu film ama yine de moral bozucu işte. ben bu yorumdan sonra çok çok güzeldi de diyeceğim elbet.
şehir hayatından sıkılan taeko kısa bir tatil için yıllardır gitmediği memleketine gitmeye karar verir. yolculuk boyu çocukluğuna geri dönmeler olur, hayatını irdeler. bu atlamalar, kendisi ile hesaplaşması izleyene biraz duygu karmaşası yaşatır. sürekli olarak şimdiki ve eski zaman arasında atlamalar yaparak konu devam eder. başları biraz sıkıcı gelse de sonradan anime güzelleşmekte. japonyanın 1960-1980 li yıllarını da az buçuk gözlerimizin önüne seren bir eserdir. o dönemlerde özellikle yalnız bir kadının yaşayışı ve toplumun kadına bakış şeklini anlatmakta.
bana göre öyle herkesin anlayabileceği bir eser değil. bir kere animedeki hissi anlayabilmek için 20 yaş üzeri olmak gerekli diye düşünüyorum. yani olayların bir kısmını az da olsa yaşamış olmalısınız. ayrıca içerisinde felsefik ve psikolojik yaklaşım herkesin hoşlanacağı bir şeyde değil. bu sepeten çoğu kişinin sıkılıp bıraktığını okudum.
anime bittiğinde genelde kafanız dolmuş, ben planladığım hayatımın neresindeyim? doğru muyum? gibi bir sürü soru ile başbaşa kalıyorsunuz. kısaca kafanızı yoran, öyle eğlencelik olmayan bir anime.
kesinlike güzel bir shounen serisi. çok hızlı akıyor ilk ve 2. sezonu 1 günde bitirdim. biraz fazlaca gerçekçi oluşu üzüyor. hani iyiler hep kazanır olayı bunda yok ama kazanmasını isteyeceğiniz bir kötünün de olmayışı üzüyor biraz. shinsengumi ile gereğinden fazla anime izlememden kaynaklı artık animelerde adamları farklı farklı şekillerde görmeye alıştım ama genel olarak karakterlerini aynı yansıtıyorlar. bu animeyi diğerleri ile tarihsel açıdan karşılaştırmak hata olur ama. bu animede tarihsel olaylar çok güzel işlenmiş ve anlatılmıştır. savaşları güzeldir, samuraylık ruhu diğer animelerden çok daha kaliteli anlatılmıştır. çizimleri fena değildir. opening ve ending leri güzeldir ama ben pek romantik bir insan olmadığım için pek sevip dinleyemedim.
ilk sezonu en beğendiğim sezon oldu. ikinci sezon sonunda biraz üzüyor. ovaları ve 3.sezonu pek gerekli görmüyorum. izlenmese de olurmuş.
animeyi izlerken aklıma hep gintama geldi. zira kondou san yine biraz saf biri idi. hayallerimin erkeği fukutaicho hijikata da karizmatik idi ama mayonez sever otaku ağır sigara içici hijikatamı hiç bir hijikataya değişmem.
animede en has adamım hajime saito dur. onun o mor saçları, tek gözünü örten kahkülleri, yandan saçını bağlaması, hep cool ve gizemli duruşu beni benden aldı. anime boyunca bir tane hatasını göremezsiniz bu adamın, mükemmeliğin tabiridir adeta. karizmatik shounen erkeği sıralamam da ilk 5 e girer. oturup saatlerce izleyesim falan geliyor şu karakteri :)
animede bize sürekli olarak gösterilen bir tane hatun karakter vardır. o da shinsengumi içerisindeki chizuru dur. evet biraz bu hatuna sempati duymuş olsam da deli aşık kadın karakterleri sevmiyorum. bir de anime boyunca süs gibi kısa kılıcını taşıdı durdu. yani kendini savunmayı öğrenir insan bi ya. habire etrafa muhtaç bir durumda yaşayışı da biraz sinir bozucu. yine de onca erkeğin içince tek başına yaşamış olması takdire şayan.
ilk sezonu en beğendiğim sezon oldu. ikinci sezon sonunda biraz üzüyor. ovaları ve 3.sezonu pek gerekli görmüyorum. izlenmese de olurmuş.
animeyi izlerken aklıma hep gintama geldi. zira kondou san yine biraz saf biri idi. hayallerimin erkeği fukutaicho hijikata da karizmatik idi ama mayonez sever otaku ağır sigara içici hijikatamı hiç bir hijikataya değişmem.
animede en has adamım hajime saito dur. onun o mor saçları, tek gözünü örten kahkülleri, yandan saçını bağlaması, hep cool ve gizemli duruşu beni benden aldı. anime boyunca bir tane hatasını göremezsiniz bu adamın, mükemmeliğin tabiridir adeta. karizmatik shounen erkeği sıralamam da ilk 5 e girer. oturup saatlerce izleyesim falan geliyor şu karakteri :)
animede bize sürekli olarak gösterilen bir tane hatun karakter vardır. o da shinsengumi içerisindeki chizuru dur. evet biraz bu hatuna sempati duymuş olsam da deli aşık kadın karakterleri sevmiyorum. bir de anime boyunca süs gibi kısa kılıcını taşıdı durdu. yani kendini savunmayı öğrenir insan bi ya. habire etrafa muhtaç bir durumda yaşayışı da biraz sinir bozucu. yine de onca erkeğin içince tek başına yaşamış olması takdire şayan.
müzikal shounen-ai anime. light novel ide vardır. shounen-ai denilince çok bir şey beklemeyin zira epeyce bir hafif kalmış türleri içerisinde. shounen-ai değil de sanki shoujo izliyor hissi yaşatıyor. müzikal bir anime olmasına rağmen şarkıların hiç güzel olmayışı da ayrı bir hayal kırıklığı yarattı.
biraz bayan bir yapısı vardır. misal uke ile semenin aşkı yere düşen bir kağıtla başlar. türk filmi tadında oluşu biraz içinizi bayabilir.
animeyi diğer shounen-ai lerden ayıran en önemli yapısı seme kovalayan uke olmasıdır. hani alışmışız seme ler hep uke yi kovalar sağda solda kıstırır falan. bunda öyle gerizekalı bir uke var ki bildiğin seme yüzüne tükürüyor yarabbi şükür modunda. en gıcık olduğum insan modeli. bu sebepten ukesini pek sevmedim. bildiğin bir kız velet gibi çizmişler, erkek ukeleri çizimlerde mangakaların en sevmediğim özelliğine de sahip. semesi dersen zenginlik ve ego yüksekliğinden hep bir hayvani tavır içerisinde. bir de "ben çok yakışıklıyım, zekiyim, ünlüyüm " havaları yok mu iyice gıcık ediyor. çok bencil bir semesi var. ukesini hiç düşünmüyor.
mangasına baktığımızda olay animenin tam tersi ve mangası da biraz novel tadında yapılmış. çizimlerinden pek bir şey beklemeyin derim, genel bir karalama varmış gibi göz yorucu çizimler mevcut. animede uke semenin peşinde koşarken mangada seme salağa bağlamış ukenin peşinde koşmaktadır. animede aşırı ciddi bir tavır sergileyen seme mangada gayrıciddi bir tavır içerisindedir.
izleyeli 3-4 yıl geçti ama hala daha olumsuz yorumlar yapabildiğime göre gerçekten sevmemişim. sadece alışkın olduğumuz shounen-ai yapısından uzak olduğu için izlenmesi için tavsiye edebilirim.
biraz bayan bir yapısı vardır. misal uke ile semenin aşkı yere düşen bir kağıtla başlar. türk filmi tadında oluşu biraz içinizi bayabilir.
animeyi diğer shounen-ai lerden ayıran en önemli yapısı seme kovalayan uke olmasıdır. hani alışmışız seme ler hep uke yi kovalar sağda solda kıstırır falan. bunda öyle gerizekalı bir uke var ki bildiğin seme yüzüne tükürüyor yarabbi şükür modunda. en gıcık olduğum insan modeli. bu sebepten ukesini pek sevmedim. bildiğin bir kız velet gibi çizmişler, erkek ukeleri çizimlerde mangakaların en sevmediğim özelliğine de sahip. semesi dersen zenginlik ve ego yüksekliğinden hep bir hayvani tavır içerisinde. bir de "ben çok yakışıklıyım, zekiyim, ünlüyüm " havaları yok mu iyice gıcık ediyor. çok bencil bir semesi var. ukesini hiç düşünmüyor.
mangasına baktığımızda olay animenin tam tersi ve mangası da biraz novel tadında yapılmış. çizimlerinden pek bir şey beklemeyin derim, genel bir karalama varmış gibi göz yorucu çizimler mevcut. animede uke semenin peşinde koşarken mangada seme salağa bağlamış ukenin peşinde koşmaktadır. animede aşırı ciddi bir tavır sergileyen seme mangada gayrıciddi bir tavır içerisindedir.
izleyeli 3-4 yıl geçti ama hala daha olumsuz yorumlar yapabildiğime göre gerçekten sevmemişim. sadece alışkın olduğumuz shounen-ai yapısından uzak olduğu için izlenmesi için tavsiye edebilirim.
gintoki gelmiş geçmiş en tipsiz okama olmuştur. bildiğin fifi köpeklerine döndürmüşlerdir. yine de katsura ile ilk sahnede yanyana görünce gülmekten yerlere yatarsınız. zira zurako çok güzel bir okama olmuşken paako dan tipsizlik akıyor oluşu absürdlükte sınırlar aşar.
parasız kaldığı ya da borcu olduğu durumlarda paako olarak çalışan samuraydır kendisi :)
parasız kaldığı ya da borcu olduğu durumlarda paako olarak çalışan samuraydır kendisi :)
fan club una doğal olarak üye olduğum terakado tsuu şarkısı :) gülmek için bol bol dinlenir, moral düzeltir. mp3 çalara kaydedilecek cinstendir.
hastası olduğum bir kaç yazar/şairden biri. kargaların efendisi, siyahın mucidi. diğerleri için:
marquez
oscar wilde
çehov
marquez
oscar wilde
çehov
ayıla bayıla izlediğim müzikal anime. tür olarak josei olarak geçmekte lakin azıcık slice of life ve azıcık shoujo dışında kendisi tamamen müzikalden oluşan bir anime. bir de mangasının en iyi shoujo ödülü almış olduğunu söylemeden geçmeyeyim. 3 sezon dan oluşur. birinci sezon 23, ikinci sezon 11 bölüm +ova, üçüncü sezon 11 bölüm +2 ova dır. yani uzun bir seri izleyeceksiniz diyebirim
bu animeyi çok sevmemin nedenleri var. öncelikle anime klasik müziğe yönelik bir müzikal sunmakta bize. chopin, pachelbel, beethoven, mozart, çaykovski falan dinlemeyi seviyorsanız ayılıp bayılacağınıza garanti veriyorum. genelde bu bestecilerin eserlerini çalmaktalar ki sizi tek hayal kırıklığına uğratacak şey saatler süren eserin bi 5 dk lık kısmını falan dinliyor oluşunuz olacak. müzik bölümünde okuyan öğrencilerimiz nodame ve chiaki üzerinden işlenen bir konu vardır. nodame chiaki yi görür ve adeta ona sülük gibi yapışır, ancak chiaki çok soğuk bir erkek kişidir. ilk başta her ikisi piyano çalan iki öğrenci iken zamanla olaylar gelişir ve değişir. anlamadığınız kimi yerler olacaktır. misal klasik müzik dinlemeyi oldukça severim ki iyisi kötüsü nedir az buçuk anlamama rağmen bu animede nodame eseri yanlış çaldığında "neresini yanlış çaldı ki?" diye bir düşünce oluştu bende. çılgın bir müzik bilgisi gerektiriyor belki de.
ikinci sezonda chiaki paris e okumaya gider ve nodame de onun peşini bırakmaz. hani hiç bir tepki vermeyen bir erkeğin peşinden gitmesine deli kızmıştım izlerken. gerçi hala kızıyorum. okumaya git sesim çıkmaz da adamın peşinden neden gidersin ki? bu tip kızlara gıcık oluyorum ki nodame gıcık olamadıklarımdan oldu. nodame izlediğim en ilginç kız tiplerindendir. pis, pasaklı dağınık, umursamaz, bakımsız, elinden kadınsal hiç bir iş gelmeyen, özgürlüğüne düşkün yani bir erkeğin asla istemeyeceği bir kız tipi. ve aşık olduğu adam chiaki ise tam tersine aşırı titiz, bakımlı, elinden her iş gelen, aşırı çalışkan bir adamdır. hatta çoğunlukla nodame nin pisliğini chiaki toplar, doyurur. bak işte bu tür adamları seviyorum animelerde ama işte chiaki nin tek kusuru adamın aşırı soğuk olmasıdır. anime boyunca nodame yi seviyor mu sevmiyor mu anlamıyorsunuz bile. nodame nin yerinde olsam bir adamın peşinden bu kadar koşmam. ne gerek var. dünyada milyon erkek yaşıyor. bu sezonda chiaki piyanistliği bırakmış orkestra şefi olmak için çalışmalara başlamıştır. oldukça bilgi verici şeyler öğreniyorsunuz. misal bir orkestra şefi sadece sopa sallamıyormuş. hatta o dandik bir sopa değilmiş. öğretici yanının bulunması da güzeldi.
üçüncü sezonda bir mezun olma, işlerinde usta olma, tanınma, konser verme kaygısı başlar elemanlarımızda. diğer sezonlardaki gibi minnacık aşk meşk, bol bol müzik vardır yine.
bitince "bitmiş olamaz" gibi bir hisse kapılıyor insan. öyle güzeldi ki. eğer klasik müzik dinlerken moraliniz düzeliyorsa bu anime çok çok iyi gelecektir diyebilirim. ayrıca nodame ile chiaki arasındaki diyaloglar oldukça komik olabiliyor. hatta nodame nin "mukyaaaaaa", gyaboooo" gibi garip garip kullandığı nidaları duymanız bile sizi güldürmeye yeter.
biraz eski bir anime olmasına rağmen çizimleri fena değildir ancak çok bir şey beklemeyin derim. müziklerin güzel olduğundan tekrar bahsetmeme gerek yok sanırım.
ben klasik müzik severim, moralim düzelsin, kafam dağılsın derseniz izleyin derim.
bu animeyi çok sevmemin nedenleri var. öncelikle anime klasik müziğe yönelik bir müzikal sunmakta bize. chopin, pachelbel, beethoven, mozart, çaykovski falan dinlemeyi seviyorsanız ayılıp bayılacağınıza garanti veriyorum. genelde bu bestecilerin eserlerini çalmaktalar ki sizi tek hayal kırıklığına uğratacak şey saatler süren eserin bi 5 dk lık kısmını falan dinliyor oluşunuz olacak. müzik bölümünde okuyan öğrencilerimiz nodame ve chiaki üzerinden işlenen bir konu vardır. nodame chiaki yi görür ve adeta ona sülük gibi yapışır, ancak chiaki çok soğuk bir erkek kişidir. ilk başta her ikisi piyano çalan iki öğrenci iken zamanla olaylar gelişir ve değişir. anlamadığınız kimi yerler olacaktır. misal klasik müzik dinlemeyi oldukça severim ki iyisi kötüsü nedir az buçuk anlamama rağmen bu animede nodame eseri yanlış çaldığında "neresini yanlış çaldı ki?" diye bir düşünce oluştu bende. çılgın bir müzik bilgisi gerektiriyor belki de.
ikinci sezonda chiaki paris e okumaya gider ve nodame de onun peşini bırakmaz. hani hiç bir tepki vermeyen bir erkeğin peşinden gitmesine deli kızmıştım izlerken. gerçi hala kızıyorum. okumaya git sesim çıkmaz da adamın peşinden neden gidersin ki? bu tip kızlara gıcık oluyorum ki nodame gıcık olamadıklarımdan oldu. nodame izlediğim en ilginç kız tiplerindendir. pis, pasaklı dağınık, umursamaz, bakımsız, elinden kadınsal hiç bir iş gelmeyen, özgürlüğüne düşkün yani bir erkeğin asla istemeyeceği bir kız tipi. ve aşık olduğu adam chiaki ise tam tersine aşırı titiz, bakımlı, elinden her iş gelen, aşırı çalışkan bir adamdır. hatta çoğunlukla nodame nin pisliğini chiaki toplar, doyurur. bak işte bu tür adamları seviyorum animelerde ama işte chiaki nin tek kusuru adamın aşırı soğuk olmasıdır. anime boyunca nodame yi seviyor mu sevmiyor mu anlamıyorsunuz bile. nodame nin yerinde olsam bir adamın peşinden bu kadar koşmam. ne gerek var. dünyada milyon erkek yaşıyor. bu sezonda chiaki piyanistliği bırakmış orkestra şefi olmak için çalışmalara başlamıştır. oldukça bilgi verici şeyler öğreniyorsunuz. misal bir orkestra şefi sadece sopa sallamıyormuş. hatta o dandik bir sopa değilmiş. öğretici yanının bulunması da güzeldi.
üçüncü sezonda bir mezun olma, işlerinde usta olma, tanınma, konser verme kaygısı başlar elemanlarımızda. diğer sezonlardaki gibi minnacık aşk meşk, bol bol müzik vardır yine.
bitince "bitmiş olamaz" gibi bir hisse kapılıyor insan. öyle güzeldi ki. eğer klasik müzik dinlerken moraliniz düzeliyorsa bu anime çok çok iyi gelecektir diyebilirim. ayrıca nodame ile chiaki arasındaki diyaloglar oldukça komik olabiliyor. hatta nodame nin "mukyaaaaaa", gyaboooo" gibi garip garip kullandığı nidaları duymanız bile sizi güldürmeye yeter.
biraz eski bir anime olmasına rağmen çizimleri fena değildir ancak çok bir şey beklemeyin derim. müziklerin güzel olduğundan tekrar bahsetmeme gerek yok sanırım.
ben klasik müzik severim, moralim düzelsin, kafam dağılsın derseniz izleyin derim.
sadece animesi hakkında yorum yapacağım. mangasının çizimlerini beğensem de takip etmediğim için bir şey diyemeyeceğim.
animeyi izlediğime pişman değilim ama biraz zaman kaybı olarak gördüğümü söyleyebilirim. kült animeler içerisinde izlenmese de olur dediklerimden. lakin 600 küsür bölüm izledikten sonra izlemeye devam edeceğim de bir gerçek. müzikleri gerçekten güzeldir ve dinleyen çoğu kişinin beğeneceğine de inanıyorum. ha bir de bu animede spoiler okumanın bir önemi yok diye düşünüyorum. izlerken daha farklı bir duygu yaşıyor insan.
animeyi izlediğime pişman değilim ama biraz zaman kaybı olarak gördüğümü söyleyebilirim. kült animeler içerisinde izlenmese de olur dediklerimden. lakin 600 küsür bölüm izledikten sonra izlemeye devam edeceğim de bir gerçek. müzikleri gerçekten güzeldir ve dinleyen çoğu kişinin beğeneceğine de inanıyorum. ha bir de bu animede spoiler okumanın bir önemi yok diye düşünüyorum. izlerken daha farklı bir duygu yaşıyor insan.
en sevdiğim hitokiridir kendisi. "orooo!" diyişine bayıldığım anime karakteri. yüzündeki x şeklindeki yarasını da çok severim. yüzünde yara ile çizilmiş olan nadir anime karakterlerinden biridir. oldukça da yakışır. çocuk gibi çizilmiştir, kimonosu pembemsidir. yani shoujo tadlı shounendir diyeyim.
ayrıca kenshin in taşıdığı sakabatou kılıcı oldukça ilginçtir. bu kılıcın iki anlamı vardır. birincisi taşıyan kişi niteliksiz bir insandır, bir çeşit aşalama öğesi olarak kullanılır. diğeri ise taşıyan kişinin insan öldürmek istemediği anlamına gelir. bu kılıcın keskin olması gereken iç yüzeyi kör, keskin olmaması gereken dış yüzeyi ise keskindir. kullanması oldukça zor bir kılıçır ve kenshin keskin olmayan tarafını kullanır. animeyi izledikçe bu adam keskin tarafı kullansa acep neler yapar dersiniz.
bu anime oldukça öğreticidir ama gizli öğrenme yapar. yani edo dönemini vs anlatır, o zamanki siyasi çekişmeler, hitokirilerin neden ortaya çıktığı vs gibi eski japonya tarihi hakkında epeyce bilgi edinirsiniz.
içerisinden en ağır basan unsur komedisidir. bol bol gülersiniz. bir hitokirinin kaoru nun azarı ile düştüğü haller gülünmeyecek gibi değildir. gerçi dramı da dramdır yani gözünüz biraz dolar. kenshin in yaşadığı psikolojik durumlar trajedi tadında sunulur.
ovaları da vardır ama hepsi güzeldir diyemem. çizimleri eski tipte olsa güzeldir. müziklerini ben pek beğenmedim.
ayrıca kenshin in taşıdığı sakabatou kılıcı oldukça ilginçtir. bu kılıcın iki anlamı vardır. birincisi taşıyan kişi niteliksiz bir insandır, bir çeşit aşalama öğesi olarak kullanılır. diğeri ise taşıyan kişinin insan öldürmek istemediği anlamına gelir. bu kılıcın keskin olması gereken iç yüzeyi kör, keskin olmaması gereken dış yüzeyi ise keskindir. kullanması oldukça zor bir kılıçır ve kenshin keskin olmayan tarafını kullanır. animeyi izledikçe bu adam keskin tarafı kullansa acep neler yapar dersiniz.
bu anime oldukça öğreticidir ama gizli öğrenme yapar. yani edo dönemini vs anlatır, o zamanki siyasi çekişmeler, hitokirilerin neden ortaya çıktığı vs gibi eski japonya tarihi hakkında epeyce bilgi edinirsiniz.
içerisinden en ağır basan unsur komedisidir. bol bol gülersiniz. bir hitokirinin kaoru nun azarı ile düştüğü haller gülünmeyecek gibi değildir. gerçi dramı da dramdır yani gözünüz biraz dolar. kenshin in yaşadığı psikolojik durumlar trajedi tadında sunulur.
ovaları da vardır ama hepsi güzeldir diyemem. çizimleri eski tipte olsa güzeldir. müziklerini ben pek beğenmedim.
ankara ve civarında "salak" manasında kullanılır. diğer yörelere dair bir bilgim yok.
yaoi lere gelirsek... çoğunlukla* * nosebleed den başlayıp, oh my god ile devam edip daha sonrasında kakkoi, kawaii diyip drip, drool moduna bağlatan tipler mevcuttur. yeni nesil yaoi mangalarda seme ler artık çok çok çok yakışıklı ve karizmatikler. bir kadın için mükemmel erkeğin vücut bulmuş halidir. daha iyisi rüya falan olur ancak.
ayrıca artık bunların dominant olmaları takip edenleri cezbetmiyor. artık bunların pısırık olanları makbul. uke ler dominant olmaya başladı son zamanlarda.
yine de akihiko ve masamune klasik seme lerden olsalarda gözümde her daim bir numaranın ortak ikilisi olacaklar. ayrıca ten count tan kurose senin de gönlümde ayrı bir yerin var asdfgh. daha fazla "ayrıca" yazmak istemeden mesajı yolluyorum.
yaoi lere gelirsek... çoğunlukla* * nosebleed den başlayıp, oh my god ile devam edip daha sonrasında kakkoi, kawaii diyip drip, drool moduna bağlatan tipler mevcuttur. yeni nesil yaoi mangalarda seme ler artık çok çok çok yakışıklı ve karizmatikler. bir kadın için mükemmel erkeğin vücut bulmuş halidir. daha iyisi rüya falan olur ancak.
ayrıca artık bunların dominant olmaları takip edenleri cezbetmiyor. artık bunların pısırık olanları makbul. uke ler dominant olmaya başladı son zamanlarda.
yine de akihiko ve masamune klasik seme lerden olsalarda gözümde her daim bir numaranın ortak ikilisi olacaklar. ayrıca ten count tan kurose senin de gönlümde ayrı bir yerin var asdfgh. daha fazla "ayrıca" yazmak istemeden mesajı yolluyorum.
şu animeyi izleyipte beğenmedim diyene "sen insan mısın?" diye soruyorum. yani bunu beğenmeyen insanın çok farklı bir evrenden geliyor olması lazım. külttür evet, herkes kültleri sevmez ama bu sevilmez mi ya.
bir kere animeden zeka fışkırıyor. hani animenin akışı, konu anlatışı için değil şunu söylemem sadece. anime karakterlerinden de zeka fışkırır. ağır derecede ahlak kurallarımı yıkmıştır. düşen ölüm defterini kullanan yagami light bence kendi çapında verdiği cezalarda haklıdır. ancak burda insan hayatının biricik ve değerli olduğunu kabul eden diğer yanım kendisine kızmakta. kimsenin kimseyi öldürmeye hakkı yoktur fikrimi alt üst edebilmiş tek anime.
görüntüleri çok güzeldir, öyle akıcıdır ki tüm bölümleri bir günde bitirmenize sebebiyet verebilir. müzikleri çoook güzeldir.
ayrıca izleyiciye beklediğini vermez, animeyi karizmatik yapan diğer unsur da budur.
bir kere animeden zeka fışkırıyor. hani animenin akışı, konu anlatışı için değil şunu söylemem sadece. anime karakterlerinden de zeka fışkırır. ağır derecede ahlak kurallarımı yıkmıştır. düşen ölüm defterini kullanan yagami light bence kendi çapında verdiği cezalarda haklıdır. ancak burda insan hayatının biricik ve değerli olduğunu kabul eden diğer yanım kendisine kızmakta. kimsenin kimseyi öldürmeye hakkı yoktur fikrimi alt üst edebilmiş tek anime.
görüntüleri çok güzeldir, öyle akıcıdır ki tüm bölümleri bir günde bitirmenize sebebiyet verebilir. müzikleri çoook güzeldir.
ayrıca izleyiciye beklediğini vermez, animeyi karizmatik yapan diğer unsur da budur.
manhwa'dır. ilk kez bir manhwa okuyacaksınız nedir ne değildir öğrenmenizi tavsiye ederim zira okurken mangadaki gibi sağdan sola doğru değil bizim okuduğumuz gibi okunur. renklidir, sayfalar dolu dolu çizilmez. ben çizim şeklini hiç sevmedim ve hala daha okurken gözüme bomboş geliyorlar. genel olarak internette yayınlanmaya başlanır tutulursa kitap haline getirilir.
hem shounen dir hem komedi hem bilim kurgu, hem doğa üstü kısaca yok yok. dövüş sahneleri oldukça karizmatiktir, kullanılan dövüş teknikleri vs kafada canlanınca inanılmaz etkileyici oluyor.
noblesse kelime anlamı olarak asilzade demektir ki yani manhwa ya sardıktan sonra bundan daha iyi bir ad olamazdı dersiniz.
manhwa ya boş bir zamanınızda başlamınızı öneririm zira ilk 10-15 bölümde çok fazla konuşma yok ve ne olduğunu bir türlü anlayamamanız sizi sıkabilir. bir de ömrü hayatımda olayların bu kadar yavaş işlendiği bir seri okumamıştım tite kubo yu mumla aratır. ama manga gibi olmadığı için çok seri bir şekilde okunuyor. bir günde bile seriye yetişebilirsiniz. bu sıkıcı bölümleri atlattıktan sonra olaylar gelişiyor.
820 yıldır nerede olduğu bilinmeyen noblesse cadis etrama di raizel tabutunda uyanır ve yardımcısı frankenstein tarafından tesadüfen bulunur. olay döngüsü bu şekilde başlıyor. vampirli hikayeleri seviyorsanız seversiniz diyemem. adam asilzade ve kuralları var. öyle diğer izlediğimiz / okuduğumuz vampirli hikayelere benzemiyor. manhwa yı daha iyi anlamınız için dracula ve frankenstein hikayelerini ilk yazarlarından okumuş olmanız gerekli. zira kaçıracağınız oldukça nokta olacaktır. içerisinde noblesse insan yaratma deneyleri falan var kitaplara göndermede bulunulan.
manhwa da standart vampirler yoktur. her vampirin kendisine has gücü ve kan silahı adı verilen aile yadigarı silahları vardır. manhwa zaten daha çok dünyada geçmektedir.
çizimlere baklarsak fena değildir. hatta ana karakterlee baktığımız da inanılmaz yakışıklı ve inanılmaz güzellerdir. bu sebepten hem kadınlara hem erkeklere hitap etmekteki her çizerin başarılı olduğu bir şey değil bu. misal adam cidden bir asilzade gibi çizmiştir cadis etrama di raizel i . adam inanılmaz karizmatik, çekici, yakışıklıdır. ağzını açıp konuştuğu çok görülmez, görüldüğünde de 100 kere falan üst üste okursunuz. inanılmaz derecede etkileyici konuşturuyorlar adamı. yani bundan eve bir adet alıp hem seyredip hem dinleyesim geldi. bol bol da karizmatik bir şekilde çay içer gerekirse seromonisini falan da öğrenirim :d
ha keza kadın karakterlerden seira j. loyard ta böyledir ki eminin erkek takipçiler de seira ya bayılıyordur.
animesi vs yok ama okuyun, okutturun derim. devam eden bir seri. son 50 bölümünü vakit bulup okuyamadığım için meraktan ölüyorum.
belli bir sayıya kadar türkçeye çevrilmiş halini bulabilirsiniz ve çevirisi de fena değildir.
hem shounen dir hem komedi hem bilim kurgu, hem doğa üstü kısaca yok yok. dövüş sahneleri oldukça karizmatiktir, kullanılan dövüş teknikleri vs kafada canlanınca inanılmaz etkileyici oluyor.
noblesse kelime anlamı olarak asilzade demektir ki yani manhwa ya sardıktan sonra bundan daha iyi bir ad olamazdı dersiniz.
manhwa ya boş bir zamanınızda başlamınızı öneririm zira ilk 10-15 bölümde çok fazla konuşma yok ve ne olduğunu bir türlü anlayamamanız sizi sıkabilir. bir de ömrü hayatımda olayların bu kadar yavaş işlendiği bir seri okumamıştım tite kubo yu mumla aratır. ama manga gibi olmadığı için çok seri bir şekilde okunuyor. bir günde bile seriye yetişebilirsiniz. bu sıkıcı bölümleri atlattıktan sonra olaylar gelişiyor.
820 yıldır nerede olduğu bilinmeyen noblesse cadis etrama di raizel tabutunda uyanır ve yardımcısı frankenstein tarafından tesadüfen bulunur. olay döngüsü bu şekilde başlıyor. vampirli hikayeleri seviyorsanız seversiniz diyemem. adam asilzade ve kuralları var. öyle diğer izlediğimiz / okuduğumuz vampirli hikayelere benzemiyor. manhwa yı daha iyi anlamınız için dracula ve frankenstein hikayelerini ilk yazarlarından okumuş olmanız gerekli. zira kaçıracağınız oldukça nokta olacaktır. içerisinde noblesse insan yaratma deneyleri falan var kitaplara göndermede bulunulan.
manhwa da standart vampirler yoktur. her vampirin kendisine has gücü ve kan silahı adı verilen aile yadigarı silahları vardır. manhwa zaten daha çok dünyada geçmektedir.
çizimlere baklarsak fena değildir. hatta ana karakterlee baktığımız da inanılmaz yakışıklı ve inanılmaz güzellerdir. bu sebepten hem kadınlara hem erkeklere hitap etmekteki her çizerin başarılı olduğu bir şey değil bu. misal adam cidden bir asilzade gibi çizmiştir cadis etrama di raizel i . adam inanılmaz karizmatik, çekici, yakışıklıdır. ağzını açıp konuştuğu çok görülmez, görüldüğünde de 100 kere falan üst üste okursunuz. inanılmaz derecede etkileyici konuşturuyorlar adamı. yani bundan eve bir adet alıp hem seyredip hem dinleyesim geldi. bol bol da karizmatik bir şekilde çay içer gerekirse seromonisini falan da öğrenirim :d
ha keza kadın karakterlerden seira j. loyard ta böyledir ki eminin erkek takipçiler de seira ya bayılıyordur.
animesi vs yok ama okuyun, okutturun derim. devam eden bir seri. son 50 bölümünü vakit bulup okuyamadığım için meraktan ölüyorum.
belli bir sayıya kadar türkçeye çevrilmiş halini bulabilirsiniz ve çevirisi de fena değildir.
steins; gate başlığında da tsundereliğini övdüğüm karakter. bir tsundere nedir? nasıl olmalıdır? çok güzel örnekler bu hanım kızımız. kendisi en sevdiğim tsundere hatunlar listesinde 1. sıradadır. arkadasından misaki ve taiga gelir.bu üçü ile bir araya gelsem çok züper anlaşarak erkek tartaklayabilirim :) anime boyunca giydiği kıyafete ölüp bitmişimdir. bir gün giymek bana da nasip olur inşallah.
unutkanlık editi: makise yi steins; gate başlığında burada övmemişim. zannımca yazdığım başka bir yerle karıştırdım. neyse bu başlıkta överek gönlünü almışımdır sanırım
unutkanlık editi: makise yi steins; gate başlığında burada övmemişim. zannımca yazdığım başka bir yerle karıştırdım. neyse bu başlıkta överek gönlünü almışımdır sanırım
ayıla bayıla izlediğim seri. içerisindeki romantik komedi oldukça güzeldir. hani komedi ağırlıklı olsa da eğlenceli buldum. sonu beklenileni vermemiş olsa da üzmemiştir. konusu oldukça hoşuma gitti. özellikle liseli mangaka olayı çok iyi idi. ilk başta bakuman akla gelse de bakumandan farklı tavırlar sergileyen bir nozaki-kun ile karşı karşıyayız. sadece nozaki nin mangakalık maceraları için bile izlenir. oldukça güldüren, "evet mangakalar belki de böyledir" dedirtecek cinste bir şekilde sunmuşlar bize. nozaki mangasındaki karakterleri etrafından seçmiştir ki izlerken bunlar onlarmıymış diye epey bir gülersiniz.
animenin hatun kahramanı olan sakura tam bir sabır küpüdür. izlerken gülseniz de biraz üzülüyor insan.
çizimleri güzeldir, şarkılarını da beğendim.
konuyu işleme şekilleri açısından working animesini andırır biraz. en azından benim izlerken aklıma hep o anime geldi.
animenin hatun kahramanı olan sakura tam bir sabır küpüdür. izlerken gülseniz de biraz üzülüyor insan.
çizimleri güzeldir, şarkılarını da beğendim.
konuyu işleme şekilleri açısından working animesini andırır biraz. en azından benim izlerken aklıma hep o anime geldi.
seinendir, aynı zamanda light noveldir. 2 sezon ve special sezondan oluşur. komedidir ve lisede yaşayan öğrencilerin başarılarına göre sıralanarak sınıflara bölünmesi ve bunun sonucunda f sınıfına düşen öğrencilerin yaşamları hakkındadır. lise diğer liselerden biraz gariptir çünkü f sınıfının tek sıkıntısı sadece tembel dolu olması değildir aynı zamanda sınıf başarısı düştükçe sınıfların fiziki şartlarınında aynı şekilde kötüleşmesidir. örneğin f sınıfı yerde tatamilerde oturarak ders işler, okulun en kötü öğretmenleri gelir. bu durumdan kurtulabilmenin tek yolu diğer sınıflara savaş açmak ve sınav puanlarınıza göre gücü olan varlığınızı çağırarak savaşmaktır. anlatınca biraz tırt gelebilir ama oldukça sevdim. bol bol güldürür.
bir kere bir seinen ve liseli olayı anlatan bir animeye göre oldukça ilgi çekici sunmuş hikayeyi. seinen diyip sadece ağır ecchi var sanmayın. aynı zamanda anime içinde bir adet gay, lezbiyen ve bishounen erkeğimiz vardır ki bu cesaretinden dolayı mangakayı tebrik ediyorum. bu unsurlar animeyi daha komik bir hale getirmiş. içerisinde az biraz harem tadı vardır ama o da esas oğlanımız akihisa nın çok salak olmasından dolayı pek hissedilmez. bishounen olan erkek hideyoshi dir ve sürekli kız sanarlar. o kadar komiktir ki sınıftaki erkekler kendisine erkek muamelesi yapmaz sınıfta adını röntgenci taktıkları sürekli fotoğraf makinesi ile kızların ve hideyoshi nin resmini çeken muttsurini den resimlerini satın alırlar. kızlardan daha popülerdir. animelerde genel olarak sapık karakterleri sevmem ama muttsurini ömrümde gördüğüm en sevimli nosebledd yaşayan sapık karakterdir. bir de paket paket kan vermiyorlar mı gülmekten yerlere yatırır.
içinde aradığınız her tip kız ve erkek var. ağır basanlar tsundere ve yandere.
animedeki en favori karakterim kirishima oldu. kendisi f sınıfının başkanı olan yuji ye yandere ve tsundere arasındaki tavrı ile gayet güzel çektirdi. animelerde tartaklanan ama sesini çıkarmayan erkek karakterleri çok seviyorum.
mizuki ve minami adında iki tane ecchi için kullanılan hanım kızlarımız vardır ki erkek izleyenlerin çok beğeneceğini düşünüyorum. zira her tür zevke sahip erkek izleyici düşünülerek tasarlanmışlar.
special bölümleri dahi animedeki kaliteyi taşır.
bol bol gülmek istiyorsanız izlemeye pişman olmayacağınız bir anime diyebilirim.
bir kere bir seinen ve liseli olayı anlatan bir animeye göre oldukça ilgi çekici sunmuş hikayeyi. seinen diyip sadece ağır ecchi var sanmayın. aynı zamanda anime içinde bir adet gay, lezbiyen ve bishounen erkeğimiz vardır ki bu cesaretinden dolayı mangakayı tebrik ediyorum. bu unsurlar animeyi daha komik bir hale getirmiş. içerisinde az biraz harem tadı vardır ama o da esas oğlanımız akihisa nın çok salak olmasından dolayı pek hissedilmez. bishounen olan erkek hideyoshi dir ve sürekli kız sanarlar. o kadar komiktir ki sınıftaki erkekler kendisine erkek muamelesi yapmaz sınıfta adını röntgenci taktıkları sürekli fotoğraf makinesi ile kızların ve hideyoshi nin resmini çeken muttsurini den resimlerini satın alırlar. kızlardan daha popülerdir. animelerde genel olarak sapık karakterleri sevmem ama muttsurini ömrümde gördüğüm en sevimli nosebledd yaşayan sapık karakterdir. bir de paket paket kan vermiyorlar mı gülmekten yerlere yatırır.
içinde aradığınız her tip kız ve erkek var. ağır basanlar tsundere ve yandere.
animedeki en favori karakterim kirishima oldu. kendisi f sınıfının başkanı olan yuji ye yandere ve tsundere arasındaki tavrı ile gayet güzel çektirdi. animelerde tartaklanan ama sesini çıkarmayan erkek karakterleri çok seviyorum.
mizuki ve minami adında iki tane ecchi için kullanılan hanım kızlarımız vardır ki erkek izleyenlerin çok beğeneceğini düşünüyorum. zira her tür zevke sahip erkek izleyici düşünülerek tasarlanmışlar.
special bölümleri dahi animedeki kaliteyi taşır.
bol bol gülmek istiyorsanız izlemeye pişman olmayacağınız bir anime diyebilirim.
12 bölüm boyunca her zaman ki haliyle izleyiciye bir yapboz sunmuş, o kalabalık kadrosundaki herkesi bize izlettirmiştir. lakin serzendiğim tek nokta shizuo yu çok fazla göremeyişimdir. zira ben bu animeyi shizuo için izleyen insanım. yine de bu sezonun hakkını yiyemem ilkine nazaran daha merak edilesi ve daha ilgi çekici bir konu ile karşımıza geldiler ki 12. bölümü hangi ara izledim anlayamadan bitti. her ne kadar yeni sezon başlamış olsa da sezonları bitmeden anime izlememe mottomu sürdüreceğimden merakım uzun süre benle kalacak. celty yi bu sezon bol bol görürüz. dollar kurucusu liseli çocuğumuzu da aynı şekilde. bu sezon daha çok 2-3 karaktere yoğunlaşmışlardı ki önümüzdeki sezonda böyle devam ederse yavanlaşabilir. özellikle liseli velet tüm olanlardan sonra ne yapacak çok meraktayım. spoiler olacağı için konuyu bile yazamıyorum.
kısaca durarara sevenler bu sezona bayılacak. ben gibi çok sevmeyenlerde beğenecek diyebilirim.
kısaca durarara sevenler bu sezona bayılacak. ben gibi çok sevmeyenlerde beğenecek diyebilirim.
güzel bi shoujo dur. bol bol güldürür. hani shoujo lar genel ağır romantizm içerir ya işte bu onlardan değil. güzel ve ilgi çekici yapan da bu halidir. gintama ile kıyaslayan olmuşta arkadaşım bu shoujo o shounen karıştırmaylım (: aynı kalite elbet zor. muadilleri içinde en iyi komedili shoujo dur diyelim.
bence animenin en güzel yanı kızın erkekten uzun olmasıdır. oldukça ironiktir. bol bol izlediğimiz o minicik kıza dev gibi erkekli shoujolardan sonra böyle bir anime kahkaha krizi geçirtmiştir ilk bölümde. konusu zaten anlatılmış anlatmaya gerek duymuyorum.
moralinizi toplar, her bölüm güldürür. çizimler falan da fena değildir. 24 bölümcük olması dışında beni hiç üzmemiş animedir.
bence animenin en güzel yanı kızın erkekten uzun olmasıdır. oldukça ironiktir. bol bol izlediğimiz o minicik kıza dev gibi erkekli shoujolardan sonra böyle bir anime kahkaha krizi geçirtmiştir ilk bölümde. konusu zaten anlatılmış anlatmaya gerek duymuyorum.
moralinizi toplar, her bölüm güldürür. çizimler falan da fena değildir. 24 bölümcük olması dışında beni hiç üzmemiş animedir.
shizuo için izlediğim anime. açık ve net. psikopat anime karakterlerini çok seviyorum.
animenin öyle aman aman bir konusu yok, renkleri çizimi de öyle güzel değil. lakin konunun anlatılış şekli benim ağzımı kapatır işte. hiç bu tür bir anlatım şekline rastlamamıştım. fazla karışıktır ve olayları yap-boz tadında birleştirerek anlamanız gerekir. bu sebepten dikkatli izlenmelidir. bu kısmı işte eğlenceli idi. anime öyle bir anlatıma sahiptir ki herkes baş karakter gibidir.
anime boyunca izaya ve shizuo arasında bir çekişme vardır ki bloglardır efendime anime sayfalarıdır görüyorum fangirl lerde bir yaoi tadı var. yapmayın etmeyin diyorum kendilerine. şu iki baş karakterin yaoi si çıksın kesinlikle izlemem. shizuo nun o piskopat bir şekilde izaya diyişi "ohh! izaya-kun! " a dönecek, iyi düşünün, ayrıca o yaoi görselleri gözümüze sokmayın. bir yaoi okuyucusu olarak rica ederim. shounen shounendir ve öyle kalmalıdır.
animenin öyle aman aman bir konusu yok, renkleri çizimi de öyle güzel değil. lakin konunun anlatılış şekli benim ağzımı kapatır işte. hiç bu tür bir anlatım şekline rastlamamıştım. fazla karışıktır ve olayları yap-boz tadında birleştirerek anlamanız gerekir. bu sebepten dikkatli izlenmelidir. bu kısmı işte eğlenceli idi. anime öyle bir anlatıma sahiptir ki herkes baş karakter gibidir.
anime boyunca izaya ve shizuo arasında bir çekişme vardır ki bloglardır efendime anime sayfalarıdır görüyorum fangirl lerde bir yaoi tadı var. yapmayın etmeyin diyorum kendilerine. şu iki baş karakterin yaoi si çıksın kesinlikle izlemem. shizuo nun o piskopat bir şekilde izaya diyişi "ohh! izaya-kun! " a dönecek, iyi düşünün, ayrıca o yaoi görselleri gözümüze sokmayın. bir yaoi okuyucusu olarak rica ederim. shounen shounendir ve öyle kalmalıdır.