25 bölümü sırf şu
şarkıyı bir daha duyabilmek için izledim diyebilirim sfsgsdg o zamanlar shazam, myanimelist falan yoktu tabi. youtube a bile 2009 da yüklemişler zaten
ikisi de olmak istediğim zamanlar oluyor, bazen insanlardan, sürekli ilgiden sıkılıp sadece kendine zaman ayırmak istiyorsun, bazen de farklı olan, anlaşılamayan, derin, gizemli, özel şahıs, öteki... bunun sonucu olarak ikisi de olduğum ve kendi seçimim olmasına hatta bunun için özellikle bariz bir çaba sarfetmeme rağmen bundan rahatsızlık duyacak raddeye geldiğim zamanlar da oluyor. çünkü bir konuda desteğe ihtiyacın oluyor, birilerinin yanında olmasına ihtiyacın oluyor ve hepsini etrafından kasıtlı olarak uzaklaştırdığın için aradığında kimseyi bulamıyorsun ve insanları etrafından uzaklaştırma kararını verirken ne düşündüğün bir anda önemsizleşiyor ve etrafında insanların olduğu günlerine, etrafında insanlar olan kişilere gıptayla bakar hale geliyorsun. bazen de bunu telafi etmek için etrafınıza birçok insan topluyor ve onlara kendinizi anlatıyorsunuz çünkü size destek olabileceklerini, sizi anlayabileceklerini, sizin elinizden tutabileceklerini düşünüyorsunuz. ama anlamıyorlar. hatta tam tersine size arkadaş dedikleri ve değer verdiklerini söyledikleri halde sizi hassas olduğunuz bariz olan hatta sorunun kaynağı olan yaptığınız hatalar yüzünden fütursuzca hatta acımasızca yargılıyorlar, suçluyorlar. bu da acı veriyor. sonra kendin ettin kendin buldun oluyorsun o yüzden üzülmeye de hakkın olmuyor. sonra ders alıp insanlara daha çok değer vermeye daha vefalı davranmaya başlıyorsun, daha çok alttan almaya başlıyorsun. bir müddet sonra gerçekten hem seni anlayan, hem de ilgilenen eden bir sürü insan biriktiriyorsun yine ve tekrar başa dönüyoruz böylece, öyle sonsuz bir döngü.
5 yıl sonra edit: vay be neler yazmış... geçerli hala çoğunlukla ama bir tek alttan alıp değer verip vefalı davranınca da insanlar birikmiyor artık. tam tersine süistimal edip kullanmaya, ipleri eline almaya çalışıyorlar. hmm o zamanlar daha naifmiş insanlar ve arkadaşlıktan söz edilebiliyormuş demek. Ya da belki ben o zamanlar öyle görüyordum en azından.. Hoş bana müstehaktır belki :D ama artık yalnız olmayabilmek için kötü olmaktan ya da oyun çevirmekten ya da kötü davranılıp göz yummaktan başka çarem yokmuş gibi hissediyorum bazen ve bu çaresizlik biraz üzücü :( hayat niye böyle olmak zorunda acaba
5 yıl sonra edit: vay be neler yazmış... geçerli hala çoğunlukla ama bir tek alttan alıp değer verip vefalı davranınca da insanlar birikmiyor artık. tam tersine süistimal edip kullanmaya, ipleri eline almaya çalışıyorlar. hmm o zamanlar daha naifmiş insanlar ve arkadaşlıktan söz edilebiliyormuş demek. Ya da belki ben o zamanlar öyle görüyordum en azından.. Hoş bana müstehaktır belki :D ama artık yalnız olmayabilmek için kötü olmaktan ya da oyun çevirmekten ya da kötü davranılıp göz yummaktan başka çarem yokmuş gibi hissediyorum bazen ve bu çaresizlik biraz üzücü :( hayat niye böyle olmak zorunda acaba
çok üzücü bir şey bu ya. kimseyi yargılayamam zira neresinden bakarsan bak çeviri işi kolay bir şey değil ve karşılığında hiç bir şey almadığı bu işi yapmak zorunda değil ama başlamışsın hatta yarısından fazlasını da çevirmişsin işin zor kısmını atlatmışsın ne olur 2-3 bölümcük daha sıkıversen dişini? ne olursa olsun başladığı hatta bu kadar ilerleme de kat ettiği işi bitirmeli insan.
asla okuyamıyorum ya ben bunları. hele bi de mpc ile falan izlemeyi sevmediğim için çevirilerde satırlar üst üste binip tüm ekranı kaplıyor, hangini okuyacağımı şaşırıyorum. sırf bu yüzden daha bakemonogatariyi bile bitiremedim
benlimğimin en derinlerinde kuytu köşelerindeki kendimden bile sakındığım arada bir yüzeye çıkan duygularımın barındığı yer. günlük gibi ama değil, psikolog gibi ama değil, blog gibi ama değil. defter gibi birşey de olabilirdi halbuki ama hem her gerektiğimde yanımda olabilecek olması hem de istemedikçe göz önünde olmaması bir de meraklı gözlerden saklanılma açısından somut birşeyden daha elverişli oluşu gerekçesiyle en kullanışlı bulduğum yöntem buydu.
bir de babası stop motion vardır. timelapse'te genelde dışarıdan müdahale edemeyeceğiniz şeyler ana öğeyi oluştururken herhangi bir obje, varlık, insan stop motion konusu olabilir. ikisi de eğlencelidir ve güzel sonuçlar elde etmek mümkündür. ama bir hayli uğraştırır.
özellikle son zamanlarda karşılaşılan zorluklarla, hayatla, kavramlarla, durumlarla ilgili düşünsel sürecini, sorgulamalarını paylaştığı entrylerini büyük bir keyifle okuduğum, içerik olarak son derece dolu ve derin, üslup olarak da gayet hoş olan entrylerin sahibi kıymetli ottalarımızdan biri olduğuna inanıyorum. eskiden kendisi ile aramızda ufak bir sürtüşme yaşanmış olsa da belki de karşılıklı bir olgunlaşma ve yol kat etme sürecinin de etkisiyle artık severek takip ettiğim biri haline gelmiş bulunmakta. bu şekilde bol bol sorgulamaya ve derin düşüncelere dalıp bunları bizlerle paylaşmaya devam etmesini umuyorum.
bir türlü sevemediğim anime
bana hep josei olacakmış da az bi farkla shoujo olmuş izlenimi veren anime. shoujoların en farklısı, en izlenesi olanı, en güzeli. kyokonun oyunculuk serüveni fazlasıyla ilham vericidir.
ayrıca taiwan live action/dramasınında fuwa sho'yu donghae'ye oynatmışlar diye bir duyum aldığımdan-ve araştırıp doğruladığımdan- bu yana gözümdeki yeri daha da yükselmiştir. ne taiwan, ne sho, ne dorama severim ve japon mangasını niye taiwanlılar çekiyor da üstelik bir de koreli idolü baş karakter yapıyorlar anlamlandıramasam da donghae varsa gerisi teferruat u.u
ayrıca taiwan live action/dramasınında fuwa sho'yu donghae'ye oynatmışlar diye bir duyum aldığımdan-ve araştırıp doğruladığımdan- bu yana gözümdeki yeri daha da yükselmiştir. ne taiwan, ne sho, ne dorama severim ve japon mangasını niye taiwanlılar çekiyor da üstelik bir de koreli idolü baş karakter yapıyorlar anlamlandıramasam da donghae varsa gerisi teferruat u.u
rpg oyunu da pek güzeldir. animesi keşke biraz daha uzun olsa dedirtir. pek yapmıyorlar böyle seriler ne yazık ki.
black lagoondaki tüm kadın karakterler gibi aşırı derecede karizmatik bir ablamızdır kendisi.
bunun dışında lyn ottanıza da bu şekilde sesleniyorlar yaklaşık 25 yıldır. sol framede görünce resmen üstüme alındım. dedim "elleh ifşa olduk herhalde" ama yanlış alarmmış sdf
bunun dışında lyn ottanıza da bu şekilde sesleniyorlar yaklaşık 25 yıldır. sol framede görünce resmen üstüme alındım. dedim "elleh ifşa olduk herhalde" ama yanlış alarmmış sdf
nefret ettiğim karakter. aşırı derecede psikopat havası olduğu halde o havayı kullanmaması, hele de dandere gibi nefretlik bir kategoride olduğu falan ortaya çıkması affedilebilir bir hareket değildir benim gibi psikopat aşığı bi insan için.
https://www.zerochan.net/1017208
kitapta şöyle tasvir edilen bir karakter dandere olmamalı abi ya. ne büyük bir israf.
https://www.zerochan.net/1017208
kitapta şöyle tasvir edilen bir karakter dandere olmamalı abi ya. ne büyük bir israf.
her şeyiyle basit anime. konusu da, müzik seçimleri de, karakterleri de, çizimleri de,kurgusu da basitten öteye gidemiyor. çoğu kişinin aksine müzik seçimini de başarılı bulmadım, çünkü aşağı yukarı herkesin bildiği, en popüler klasik müzik örnekleriydi kullanılanlar. zaten ünlü olan birşeyi kullanıp onun ününden faydalanmak ucuz bir pazarlama taktiğidir. bir nodame cantabile mesela çok daha başarılıdır müzik seçimi konusunda. en bilindikleri de görürsünüz en underrated olanı da ki böylece müzik kültürüne de bir katkısı olur izleyenin.
bishounenler doğru dürüst bishounen değildi. hino zaten tipik shoujo heroine'i, a.k.a. mal. hikaye desen olması gereken öğeleri içermiyor, combination point güçlü değil, critical pointlar ne hikayeyi, ne combinating pointi destekliyor. tek güzel özelliği akıcı olması. yani izlenmese de olur cinsten. hele de nodame cantabile gibi bir seri varken yüzüne dahi bakılmaması gerektiğini düşünüyorum la corda d'oro'nun. tabi mangası nasıldır bilemeyeceğim.
bishounenler doğru dürüst bishounen değildi. hino zaten tipik shoujo heroine'i, a.k.a. mal. hikaye desen olması gereken öğeleri içermiyor, combination point güçlü değil, critical pointlar ne hikayeyi, ne combinating pointi destekliyor. tek güzel özelliği akıcı olması. yani izlenmese de olur cinsten. hele de nodame cantabile gibi bir seri varken yüzüne dahi bakılmaması gerektiğini düşünüyorum la corda d'oro'nun. tabi mangası nasıldır bilemeyeceğim.
dramada ivy chen tarafından canlandırılan karakter.
skip beat'in dramasını izliyorum şu aralar da, özellikle kyokoyu canlandırma konusunda ivy chen'in oldukça iyi bir iş çıkarmış olduğunu gördüm. başlamadan önce tereddütlüydüm ama donghae ve siwon da sho ve ren konusunda çok iyi işler çıkarmışlar. sevenlerine tavsiye edilir.
skip beat'in dramasını izliyorum şu aralar da, özellikle kyokoyu canlandırma konusunda ivy chen'in oldukça iyi bir iş çıkarmış olduğunu gördüm. başlamadan önce tereddütlüydüm ama donghae ve siwon da sho ve ren konusunda çok iyi işler çıkarmışlar. sevenlerine tavsiye edilir.
gomenasai gomenasai gomenasai gomenasai gomenasai
aynen ben de karalamadefteri ottamın dediği olaydan geliyor diye biliyorum. adını hatırlayamadığımdan yazmamıştım. minyatürle kim nasıl bir ilişki kurabilmiş bilemiyorum. ukiyoe 1600lü yıllardan beri, minyatürse 1400lü yıllardan beri kullanıldığından ve tarz olarak bi takım benzerlikleri olduğundan japonların bizden etkilendiği düşünülmüş olabilir ama japonlarla ilk etkileşimimizin 1800lü yıllarda olduğu düşünülünce çok da olası gelmiyor bana açıkçası.
ilk anime 1917 yılında junichi kouchi ve seitaro kitayama tarafından yapıldı. şu anki izlediğimiz çağdaş anime'ye geçiş ise 60'lı yılların başında osamu tezuka sayesinde oldu. ve hayır yaşamıyor, kendisini 89 yılında kaybetmişiz. soruya gelince osamu tezuka muhtemelen potansiyelin farkındaydı yoksa hayatını adayacak kadar çok ciddiye alıp yıllar boyu bu derece çabalamazdı anime uğruna. ama öncekilerin daha çok deneysel takıldığını, geleceğe yatırım amaçlarının olmadığını düşünüyorum.
ee, şey.. burada yine bir genellemeler olmuş. bazı noktalarına katılmakla beraber, eklemek istediğim bazı şeyler var
aslında o kadar da tu-kaka sayılmayacak davranıştır.
şöyle açıklıyım; belli bir tarihten önce yapılmış animeler-filmler-diziler, farklı bir kültürün, farklı bir sanat etiğinin ürünüdür. o zamanın insanı farklıdır, düşünce yapısı farklıdır, teknolojik imkanları farklıdır. bu açıdan, o kültürün içinde yetişmemiş insanların, o zaman yapılmış bir animeyi yavan naif ya da kalitesiz bulması aslında doğal bir şey.
hikaye insan yapımıdır, insana hitap eder. o dönemin insanına anlamlı gelen şey, birkaç nesil sonrasına hiçbirşey ifade etmeyebilir. tabi bunun tersi de gerçekleşebiliyor. sanatsal entropi dediğimiz olay pozitif yönde de işleyebiliyor. yapıldığı zamanda yeterince ilgi görmeyen eser yıllar sonra değerlenebiliyor. sanat böyle birşey. bu yüzden insanları bundan 30-40 yıl önce yapılmış bir sanat eserini beğenemediği için suçlamak, çok doğru bir tutum olmaz. ama şöyle birşey var, atıyorum bir rose of versailles 70 yapımı anime. gerek çizimleriyle, gerek hikayesiyle, gerek kurgusuyla tarihe meydan okuyan, zaman kalıbına girme eşiğini çoktan geçmiş bir animedir, örnekler çoğaltılabilir, bu tarz örnekler istisna sayılır, onları sevmek otakuluğun farzlarındandır :d
çizim konusuna gelince, çizim kalitesi animenin kalitesini belirleyen en önemli faktörlerden biridir. hele ki içinde bulunduğumuz çağın teknolojik imkanlarıyla birlikte önemi çok daha artmış, olmazsa olmaz sayılmaya başlanmıştır. buradan gelen eksiği çok iyi bir hikaye, çok iyi karakterler ve olaylar örtmezse o animenin izlenesiliği azalır. çizimleri kötü olduğu halde çok iyi olmayı başarabilen animeler de tabii ki vardır. bunun için de higurashi no naku koro ni gibi mükemmel bir örneğim var. özellikle ilk sezonun çizimleri çoğu insana kötü gelir ama öyle müthiş bir hikayesi vardır ki; yüksek bütçelerle yapılmış, harika grafikleri olan animeleri bile geçer birçok insanın gözünde.
yani toparlayacak olursak sırf çizimleri kötü veya eski yapım olduğu için çok güzel serileri harcamak sığ insan işidir, son derece yanlıştır, evet ama buradan "yapım yılı ve çizim faktörü animenin kalitesini belirleme konusunda doğrudan etkili değildir" gibi bir çıkarım yapmak da çok doğru olmaz demek istiyor ve entrymi noktalıyorum.
aslında o kadar da tu-kaka sayılmayacak davranıştır.
şöyle açıklıyım; belli bir tarihten önce yapılmış animeler-filmler-diziler, farklı bir kültürün, farklı bir sanat etiğinin ürünüdür. o zamanın insanı farklıdır, düşünce yapısı farklıdır, teknolojik imkanları farklıdır. bu açıdan, o kültürün içinde yetişmemiş insanların, o zaman yapılmış bir animeyi yavan naif ya da kalitesiz bulması aslında doğal bir şey.
hikaye insan yapımıdır, insana hitap eder. o dönemin insanına anlamlı gelen şey, birkaç nesil sonrasına hiçbirşey ifade etmeyebilir. tabi bunun tersi de gerçekleşebiliyor. sanatsal entropi dediğimiz olay pozitif yönde de işleyebiliyor. yapıldığı zamanda yeterince ilgi görmeyen eser yıllar sonra değerlenebiliyor. sanat böyle birşey. bu yüzden insanları bundan 30-40 yıl önce yapılmış bir sanat eserini beğenemediği için suçlamak, çok doğru bir tutum olmaz. ama şöyle birşey var, atıyorum bir rose of versailles 70 yapımı anime. gerek çizimleriyle, gerek hikayesiyle, gerek kurgusuyla tarihe meydan okuyan, zaman kalıbına girme eşiğini çoktan geçmiş bir animedir, örnekler çoğaltılabilir, bu tarz örnekler istisna sayılır, onları sevmek otakuluğun farzlarındandır :d
çizim konusuna gelince, çizim kalitesi animenin kalitesini belirleyen en önemli faktörlerden biridir. hele ki içinde bulunduğumuz çağın teknolojik imkanlarıyla birlikte önemi çok daha artmış, olmazsa olmaz sayılmaya başlanmıştır. buradan gelen eksiği çok iyi bir hikaye, çok iyi karakterler ve olaylar örtmezse o animenin izlenesiliği azalır. çizimleri kötü olduğu halde çok iyi olmayı başarabilen animeler de tabii ki vardır. bunun için de higurashi no naku koro ni gibi mükemmel bir örneğim var. özellikle ilk sezonun çizimleri çoğu insana kötü gelir ama öyle müthiş bir hikayesi vardır ki; yüksek bütçelerle yapılmış, harika grafikleri olan animeleri bile geçer birçok insanın gözünde.
yani toparlayacak olursak sırf çizimleri kötü veya eski yapım olduğu için çok güzel serileri harcamak sığ insan işidir, son derece yanlıştır, evet ama buradan "yapım yılı ve çizim faktörü animenin kalitesini belirleme konusunda doğrudan etkili değildir" gibi bir çıkarım yapmak da çok doğru olmaz demek istiyor ve entrymi noktalıyorum.
visual kei'e mensup olmaktan öte visual kei akımına ve gruplarına ilham kaynağı olmuş ama glam takılması çok da uzun sürmemiş gruptur buck tick. visual kei'in kurucularından olmalarına rağmen şimdiki hallerinin vk ya da glam ile pek de akası yoktur. genelde ayrı kategoriler altında incelenmesi ya da tarzın gereklerini çok da karşılamıyor olmalarının sebebi de budur.
en sevilesi en bağımlılık yapan japon gruplarından biridir aynı zamanda. dress, long distance call, coyote, kagerou, kuchizuke şarkılarına resmen taparım. bunun dışında özellikle memento mori albümleri kusursuzdur. adamlar 80'li yıllardan beri müzik yapıyorlar ve bu süreç içerisinde türleri tarzları o kadar çok değişiklik göstermiş ki ilk şarkılarını dinlediğimde bağımlısı olduğum mükemmel şarkıları yapan insanların bir zamanlar o kadar vasat şarkılar yaptığına inanmak istemedim. 80'li yıllar şarkılarını pek önermiyorum buradan anlaşılacağı üzere ama 94 küsürlerde başlayıp günümüze ulaşan şarkıları arasında mükemmel şarkılar var, kesinlikle tavsiye ediyorum.
en sevilesi en bağımlılık yapan japon gruplarından biridir aynı zamanda. dress, long distance call, coyote, kagerou, kuchizuke şarkılarına resmen taparım. bunun dışında özellikle memento mori albümleri kusursuzdur. adamlar 80'li yıllardan beri müzik yapıyorlar ve bu süreç içerisinde türleri tarzları o kadar çok değişiklik göstermiş ki ilk şarkılarını dinlediğimde bağımlısı olduğum mükemmel şarkıları yapan insanların bir zamanlar o kadar vasat şarkılar yaptığına inanmak istemedim. 80'li yıllar şarkılarını pek önermiyorum buradan anlaşılacağı üzere ama 94 küsürlerde başlayıp günümüze ulaşan şarkıları arasında mükemmel şarkılar var, kesinlikle tavsiye ediyorum.
adeta paçalarından karizma akan bir abimiz kendisi.