confessions

lynettebhelliom

➤ - Moderatör

  1. toplam giri 175
  2. takipçi 3
  3. puan 900

beastars

lynettebhelliom
Anime uyarlaması da vardır. anime hakkında konuşacak olursam, ilk olarak oldukça kaliteli bir iş olmuş demem gerekiyor. Böylesi çok bulunmuyor. Evrenin kuruluşu ve bunu bize aktarış şekilleri oldukça smooth ve başarılı. İnsansılaştırılma, metaforlar, etik sorunsallar, benzetmeler çok inanılmaz başarılı. Çizimler çok karakteristik, karakter derinlikleri ve gelişimleri, bunları izleyiciye geçirme yöntemleri, seçilen anlatım yolları ve ironik durumlar oldukça orijinal ve başarılı, cgi grafik tercihi bir tık göz tırmalıyor ama çok rahatsız edici de değil. bojack horsemanla olan benzerlikleri beni biraz mutsuz etti. Her şeyin yanında ana motif olan "insansılaştırılan hayvan izleği" tercihine, nispeten orijinal de diyebilseydik işte o zaman çok daha tatlı olurdu ama neyse artık. Her halükarda son zamanlarda ortaya çıkan, kalite sıfatının hakkını vermeyi başarabilen sayılı eserlerden biri demek mümkün. Özellikle haru'nun louis'yi anlattığı yalnız orman/deniz metaforu izlediğim en yaratıcı, güzel ve zarif anime sekanslarından olabilir. Bana geçmişte yazdığım çizdiğim bir şeyleri hatırlattı. Bu tarz şeyler beni izlediğim, okuduğum şeylerde abartısız en çok yükselten unsur olabilir.
aa yalnız, çözüm noktasına doğru senaryo bir sıkıntılara girmeye başlıyor.. artık daha manga devam ettiğinden, tam nasıl toparlayacaklarını bilemediklerinden mi neden bilemiyorum bazı şeyler çok tatmin edici değil. Bir de böyle karikatürize duran, animenin genel tavrına ve anlatımına çok uymayan durumlar var. Genel bir naiflik var zaten de.. Dramatik eğrinin yükseldiği anlarda çok inanılmaz yaratıcı çözümlere, psikolojik gerilimi bize adeta yaşatan çok başarılı betimlemelere giden animede bazı daha generic olması gereken, daha normalize sahnelerde bir olmamışlık, bir sırf olması gerektiği için konmuş ama yazanın kendisini dahi tatmin edememişlik, inandıramamışlık hissiyatı var. bu en sondaki merdivenlerde legosi'nin haru'nun peşinden koştuğu sahne, oradaki diyaloglar, bir hayli garip ve alakasız, adeta fillerımsıydı misal. Yani tabi farklılıklarının telafi edilemeyişinin garipliği olarak okumak da mümkün ama sanki daha ziyade, böyle, üsluptan kaynaklı, bir böyle "eski türk filmi replikleri dramatikliği garipliği" var. Yazar açısından düşünüyorum, bu tarz sıkıntılar genelde şöyle olur: Bir sahnede bir şey yazmam gerekiyordur teknik ve dramatik olarak, hikayenin gitmesi gereken yön için, o şekilde yazılması lazımdır ama benim o olayı farklı perspektiflerden, doğru bir şekilde anlatabilecek kadar güçlü, uygun, benzer bir deneyimim, derinlemesine bilgim, diğerleri gibi duygusal bir bağım, onu öyle yazacak motivasyonum falan yoktur... yani bende olmayan, benim inanmadığım şeyi anlatmam lazımdır, öyle yazarım ama o samimiyetsizlik de genel olarak diğer daha derinlemesine yazılan sahneler arasında sırıtır, izleyiciye geçer, eseri düşürür. Daha 2d hikayesi olan eserlerde bu çok sıkıntı olmaz, çünkü zaten izleyende böyle bir beklenti hiç oluşmamış olur izleyici onu öyle kabul eder "bu zaten altında doğru dürüst bir mantık, samimiyet aranacak bir hikaye değil" diye ama bu tarz işlerde bir yere kadar standart çok yüksek belirlenince, daha ciddi göze batıyor ve toparlaması, hikayenin akışına yedirip devam etmesi daha güç olabiliyor. Keşke daha iyi toparlanabilseydi oralar, o zaman bir temiz 10'u vardı. Tabi ben olsam muhtemelen yalancı good end yerine gerçekçi dark bad endi tercih eder, hikayeyi orada bitirir, herkesi üzer, bu güzel ortamı bozardım, o yüzden benim bir şey demem çok doğru olmayabilir sfgh Devamını heyecanla bekliyoruz bakalım

ikilem oyunu

lynettebhelliom
Eski sözlüğümüzün de içinde bulunduğu sosyal ortamların vazgeçilmezi, hayatta sevdiğimiz şeyleri aynı anda elde edemeyeceğimiz, zor seçimler yapmamız fikrini pekiştiren, kararsız bırakan oyundur.

Tanım
Bizden sonra gelecek kişiye bir ikilem yaratıyoruz, bizden sonra gelen kişinin de bu iki seçenekten birini seçip sonrasında kendi ikilemini yaratıyor. Oyun bu şekilde devam ediyor.

Kurallar
-Birbiriyle alaka kurulabilecek, gerçek bir ikilem oluşturabilecek iki seçenek seçilmeli.
-Kurulacak ikilem animelerle alakalı da olabilir, konu dışı da olabilir böyle bir sınırlama yok.
- Cevap verirken verdiğimiz cevabın açıklamasını yapmak serbest. Fakat başkası tarafından verilmiş cevaba bir başka bir soruya cevap verirken entryden laf atmak tarzı entryler arası muhabbet etmekten kaçınalım. Konunun amacı dışındaki yorumlarımız için yorumlar özelliğini kullanalım.
-İki seçenek arasında seçim yapamıyor dahi olsak mümkün olduğunca why not both/ikisi de dememeye çalışalım (bu beni üzer)
- Sorulmuş bir soruyu tekrar sormak sorun değil ama "iphone mu samsung mu" sorusunu yüzüncü kez tekrar sormak yerine daha yaratıcı sorular düşünelim.
-Birkaç hafta gibi uzunca bir süre cevap verilmediyse son soruyu soran kişi tekrardan soru sorabilir.
-Nsfw içerik yok, tüm sözlük kuralları burada da geçerli.
Evet anlaşıldıysa eski sözlükteki son entrymizden eğlenceye kaldığımız yerden devam edebiliriz



her konuyu konuşabileceğin bir insan mı, sadece birer konuyu konuşabileceğin bir kaç insan mı?
(undertakersss ?, 02.09.2019 18:05)

sözlük kültürü

lynettebhelliom
hız ve bir şey öğrenmek ya da ifade etme isteğinin eskiye oranla ciddi anlamda düşmesi kaynaklı olabileceğini düşündüğüm durum. Eskiden ilgimizi çeken bir konuda bilgi sahibi olan kişilerin yorumları bizler için bir şeyler ifade ediyordu. Televizyon kültüründe yetişen insanlar, televizyonun insanlara gösterdiği dünyanın dışıyla ilgili büyük bir merak içerisindeydi.. forumlar ve sözlükler bu etkileşimi veriyordu insanlara, bu yüzden de yüksek oranda talep görüyordu. bunun ciddi bir açık olduğu ortadaydı ve şirketler de bunu değerlendirdiler ve insanların bu isteğini farklı formlara da dönüştürmeye ve daha efektif şekillere kanalize etmeye başladılar ve bunlar üzerinden de ciddi sektörler oluştu. sırasıyla önce bloglar, sonrasında twitch yayınları, youtube kanalları, twitter, instagram postları, "merak" ile gelen kitlenin ulaşmak istediklerini daha nokta atışı, kolay ve tatmin edici şekilde erişilebilir kıldı. E insanları bu kadar kolaya alıştırınca; düşünceye, zaman harcamaya bir şeyler okumaya pek yer kalmamaya başladı. Ki zamanla da insanlar merak ve bilgi konusunda da doyuma ulaştılar çünkü her şeyin gayet rahat ulaşılabilir durumda oluşu sentetik bir güvende ve "bir şeyi bilmek için çaba sarf etmeme gerek yok çünkü erişmek istediğimde yanımda olacağını biliyorum" hissi de veriyor. Eskiden oturup zaman harcadığımız şeyleri öğrenmek için pek o kadar çaba sarf etmeye gerek duymuyoruz.
bunun sonucu olarak da her şey üzerinde düşünülmeksizin hızlıca tüketiliyor ki zaten eskiye nazaran daha hızlı ve çok miktarda da üretiliyor.. Artık bir şeylerin üzerinde konuşmanın eskisi kadar ehemmiyeti yokmuş gibi. ki üretilenler de artık buna göre üretiliyor. bir dizi, film, anime ya da herhangi bir içerik için izleyicinin derinlik, iyi hikaye, hayatın anlamı, harika detaylar, yeni ufuklar falan beklentisi yok artık. kendine yakın tanıdık karakterler kişiler bulabilmek, iyi vakit geçirebilmek, o anlık işe yaraması.. değerlendirmeye gelince de basitçe beğenmek ya da beğenmemek.. bütün mesele büyük ölçüde buymuş gibi. üretimin değeri düşünce kimsenin ince üretesi de gelmiyor.. tüketicinin de uzun uzun paragraf, yorumlar okuyası ya da detaylı derin şeyler izleyesi de yok zaten.. böyle böyle ölüyor yavaş yavaş işte kültürler de...
aslında düşününce atıyorum bi 15-20 yıl önce de pek o kadar yoktu. Geçiş dönemleri de sanırım bize bu "eski güzel günler" illüzyonunu veriyor olabilir. İnternetin ilk yaygınlaştığı dönemlerde internette olan ve bu forumlarda sözlüklerde bulunan kişiler zaten "önüne geleni hızlıca tüketip geçmek isteyecek" kişilerden ayrılan, merak dolu, anlam, detay peşinde koşan kişilerdi... Bu yüzden de bu kişilerin kültürü internetin normuydu. Çünkü nüfusu da ana kontenti de oluşturanlar da bu kişilerdi. O zamanın influencerları böyle insanlardı. Sonrasında diğer normal çoğunluk da internette yerini aldıkça sistemler de onlara göre şekil almış oldu. Çünkü böyle çalışır zaten ister istemez... midnight in paris filmi bunun edebiyat versiyonunu çok hoş bir şekilde ele alıyor. her çağda böyle dalgalanmalar oluyor işte.. kendi çapımızda elimizden geleni yapmak dışında yapılabilecek çok bir şey yok. çoğunluğun vasatlığı her zaman emek zaman harcanılarak elde edilecek şeyleri yutulmaya ya da şekil değiştirmeye zorluyor..
ama ben şu durumda önceki birkaç yıla nazaran biraz daha optimist bakıyorum açıkçası. 1 yıllık evde oturma zorunluluğu ve youtube vs. düzenlemeleri beklediğim ayarda olmasa da bir fark oluşturdu internetin genel talep ve yönelim durumunda. Sözlük kültürünü canlandırmaya yeter mi bilemiyorum ama okuma/yazma kültürüne bir az da olsa geri dönüş bekliyorum şahsen en azından bu önümüzdeki süreçte.

tuttu tutmadı oyunu

lynettebhelliom
Evet, amansız tutkumuz, kara sevdamız, orta doğu ve balkanların, memurlar net ve kadınlar kulübünün değişmez forum oyunu, 7'den 70'e tüm ottaların favorisi, tuttu tutmadı oyunu geri döndü.

Tanım
Alttaki entry sahibiyle ilgili bir tahminde bulduğumuz, bizden sonra gelen kişinin de tuttu veya tutmadı diye cevap verip bir sonraki kişiyle ilgili bir tahminde bulunduğu bu şekilde devam eden oyundur.

Kurallar
- Yaratıcı sorular bulalım, sorular her türlü konudan olabilir. Aynı soru birden fazla kez sorulabilir fakat sürekli aynı sorular sorulmasın.
-"alttaki şuan bu entry'i okuyor" tarzı, soru sormak için sorulmuş, baran 14 yaşında arkadaşları ona aynştayn diyor tandanslı sorulardan kaçınalım.
-Tuttu deyip sonrasında açıklama yapılabilir fakat karşılıklı muhabbet için yorumları kullanalım, entryler arası laf atılma olmasın.
-Spesifik sorular sorulabilir fakat rahatsız edici olabilecek kişisellikte sorulardan ve yargılayıcı yorumlardan kaçınalım.
-Birkaç hafta gibi uzunca bir süre cevap verilmediyse son soruyu soran kişi tekrardan soru sorabilir.
-Nsfw içerik yok, tüm sözlük kuralları burada da geçerli.


Anlaşıldıysa başlayalım

alttaki uzun bir aradan sonra eski sözlüğün sevilen oyunlarının yeni sözlüğe de taşınmış olmasından dolayı çok heyecanlı

mamamoo

lynettebhelliom
çok yetenekli ve sempatik ablalarımız kendileri. Özellikle immortal songs performansları beni çok etkilemişti. solar da, wheein de, hwasa da benim diyen vokali gözü kapalı harcayabilecek kalibrede yetenekli vokalistler, moonbyul da öne çıkan rapçilerden ve söz yazarlarından.. ilk çıktıkları piano man, mr ambiguous dönemlerini ayrı bir seviyordum sanki ama hala daha çoğu işlerini severek takip ediyorum. şarkıları da gayet hoş ama özellikle duruşları ve auraları çok hoşuma gidiyor.. beğeniyoruz seviyoruz kendilerini

netflix'ten anime izleyen insanlar

lynettebhelliom
yüzde yüz katıldığım tespit. netflix çıktı online anime siteleriyle bozulan mertlik artık iyice ele ayağa düştü. Bir de netflix'in genel sunum tarzını da düşününce sinir olmamak elde değil. bakıyorum seçkiye anlayabilmek için en az 2 sezon izlemen gereken serinin ilk sezonu var ikinci sezonu yok, bazı serilerin bazı filmleri var bazı filmleri yok. saçma sapan gelişine gösterime girip kaldırılıyor seriler, bunun izleme sırası var mı, adamlar bunu nasıl takiplicek diye bir mantık yok.. e yeterince bilmeyen kişi de öyle saçma sapan izliyor o yüzden. Çevirilerde de ayrı sıkıntılar gördüğüm oldu. Muhtemelen anime kültürüne yeterince aşina olmayan kişilerin göndermeleri ya da kültürel nüansları tamamen kaçırıp yanlış anlam uyandıran çeviriler yaptığı durumlarla epey karşılaştım..
güzelim serilerin doğru dürüst neyi nasıl izleyeceğini bile tam olarak ayırt edemeyecek izleyicilere işporta stil "böyle bir şey de var bakmaz mısın" ucuzluğunda sergileniyor olması da sinirimi bozmuyor değil. isekai çöpleriyle evalar ergo proxyler yan yana, ne bilem fatelerin yanında çoluk çocuk saçmalıkları falan daha neler yani çıldırırsın. netflix üyeliğimi iptal ettiğime bir kez daha mutlu oluyorum her baktığımda resmen.

sürekli ilgi bekleyen kız iticiliği

lynettebhelliom
belki gerçekten ilgiye ihtiyacı vardır deyip insanların içinde bulundukları durumları bilmeden çok da üstüne gitmemek gereken, başkasına bir zararı olmadığı ve işi artık başkalarının hakkını da isteyecek türde bir tunnel vision ajite ilgi arsızlığına çevirmediği sürece itici sayılması için pek
bir gerekçe olmayan kızdır. Hatta sadece kız deyip belirli bir cinsiyete atfetmek de haksızlık olur, sadece kızlara özgü bir durum da değil zira. devir böyle, herkes ilgi açlığını kendi yöntemleriyle bir şekilde tatmin etmeye çalışıyor. tüm sistemler de buna hizmet edecek şekilde tasarlanıyor, hal böyleyken buna laf etmek, bunu bu tarz şekillerde baskılamaya böyle hele de cinsiyete dayalı sosyolojik algı manipülasyonu temelli kontrol mekanizmaları falan geliştirmeye çalışmak çok gerçekçi, adil ya da mantıklı değil bence. Mesaj meselesi de yine çağ valla... neredeyse kimse işi düşmeyince kendi kendine mesaj falan atmıyor asla, kızı erkeği kalmadı bu işin.

ikilem oyunu

lynettebhelliom
filmi seçicem galiba. konser tarzı ortamlara gelemiyorum pek. gürültü, kalabalık, para bayıldığım şey için ayakta saatlerce dikelmek falan sevdiğim sanatçılar için bile çok katlanmaktan hoşlandığım şeyler değil :D böyle de 80 yaşında her şeyden şikayet eden bir teyze kadar enerjik ve hayat doluyum gfdsfsfg
yıldızlarla kaplı gökyüzünü izlemek mi, gün batımında bulutları izlemek mi?

anime tahmin oyunu

lynettebhelliom
Anime ortamında oldukça yaygın olan, paylaşılan karelerden bilmediğimiz yeni animeler keşfedebileceğimiz, anime bilgimizi test edebileceğimiz, cevabı ararken ya da soracağımız soruyu düşünürken geçmişte izlediğimiz animelere dair hafızamızı tazeleyebileceğimiz keyifli oyunlardan biridir.

Tanım
Seçilen bir animeden bir kare paylaşılır, alttaki kişi de bu karenin hangi animeden olduğunu tahmin etmeye çalışır. Eğer 2 gün içerisinde doğru bilen çıkmazsa ipucu paylaşılmalı ya da soruyu soran kişi tarafından yeni soru sorulmalıdır. Soruya doğru yanıt veren kişi yeni soru sormaya hak kazanır.

Kurallar
-L'in koltukta oturduğu, bakkal mehmet amcanın dahi tahmin edebileceği captain obvious karelerden de, "sadece 3 kişinin izlediği animedeki rastgele bir masa" tarzı oyunu kitleyecek karelerden de kaçınalım.
-Sorulan soruya 2 gün içinde doğru cevap verilmezse soran kişi başka bir soru sorabilir veya ipucu ekleyebilir. 3 gün geçtiği halde soruyu soran ipucu vermiyor ve yeni soru sormuyor ya da doğru cevabı söylemiyorsa yerine başkası sorabilir. Aynı şekilde cevap verilmiş ama 3 gün içinde yeni soru sorulmamışsa cevaplayanın yerine başkası soru sorabilir.
-Cevabının doğruluğundan emin olan kişi cevabına onay beklemeden yeni soru sorabilir.
-Seçilen resim spoiler içermemeli, animeyi belli edecek nitelikte olmalı, nsfw içerikte olmamalıdır.
-Cevabı veren kişi varsa animenin sözlükteki başlığına yönlendirme yapabilir. Böylece keyifli olduğu kadar bilgilendirici de bir oyun olmuş olur.

Öyleyse ilk soruyla başlayabiliriz

otakuturk.net/foto
4

otaku türk doğum günü takvimi

lynettebhelliom
8 ocak animanya
10 ocak yato
12 ocak lamirox
19 ocak kurubuz
20 ocak grayetekmeatankedi
26 ocak yaprikaki

9 şubat bi arkadasa baktim ama
10 şubat elif the mage
12 şubat otakugoddess
12 şubat chidjireta hara
26 şubat nanami chan

5 mart karalamadefteri
11 mart joyzura
17 mart oscarfdj

9 nisan greenmustang
10 nisan eqellent
13 nisan euphemy
18 nisan kymophobia
21 nisan ushio

9 mayıs serseri neko
14 mayıs blood calls to blood
20 mayıs haci van kenobi

5 haziran aoiningen, valkyrimon
6 haziran angela sama
14 haziran chibiotaku
16 haziran ezaki
24 haziran undertakersss

3 temmuz boyblue
8 temmuz johanliebert
11 temmuz lynettebhelliom
15 temmuz ginga ruru
20 temmuz katsura kotarou
23 temmuz leaderzura
29 temmuz rutsama , animemeraklisiblogcu
30 temmuz hokagezade

2 ağustos zorochimaru
5 agustos agudoespada
10 ağustos ryukon, yorozuya
13 ağustos alluxa
19 ağustos hopee

3 eylül neko ciel
14 eylül kirigakure no zabuza
20 eylül melloooo
23 eylül kuniedaoi
23 eylül yanderesiniarayanadam

3 ekim celty
11 ekim titaniagnell
18 ekim kusotaku
21 ekim dieanotherday
24 ekim akane
26 ekim yuukog
30 ekim jedi mind tricks

12 kasım loki666
18 kasım heiwa
20 kasım asudee
20 kasım pijamali yagami light
29 kasım minikurtlindowamamiya

5 aralık fakinavsam
7 aralık otaku191
23 aralık jjongie
24 aralık kenpachizaraki04
31 aralık haruhi

edit: ryukon tarafından eklemeler yapılmıştır. (gomen lyn-chan)

visual kei

lynettebhelliom
lisedeyim, eski bi sony ericsson telefonum vardı vk şarkıları ve grup üyelerinin resimleriyle dolu falan.bi arkadaş grubum vardı sınıfta işte, önlü arkalı oturan 6 kişiden oluşan. benim telefon biraz ortalık malıydı grup içinde o ara, çünkü o zaman internet paketi olayı çok yaygın değildi sadece bende olurdu. işte bi gün yine internet bahanesiyle telefonumu aldıklarında görmüşler benim vk fotolarımı. tabi bi şaşırma işte "ne bu emo tipler" falanlar önce, dalga geçmeler vs. sonra hizakiyi gördüler "aa bak bu güzelmiş, bi bu normal" derken "erkek o" dememle telefonu elinden atmalar bi tiksinme cümleleri falanlar havada uçuşmuş idi.

visual kei ile ilgili entry... visual kei hakkında sözlükte muhtemelen en çok geçmişi olan ve en çok bilgi sahibi olanlardan biriyim ve bununla ilgili eski dostum vk ya karşı bir sorumluluk hissediyorum, hani özellikle burda konusunu falan da görünce bi dürtü oldu illa hakkında birşeyler söylemem gerekiyormuş gibi. ama cidden çok zor birşey benim için şu an bu konuyla ilgili konuşmak. visual kei cidden ağır bi tarz. ağırlıktan kastım melodi, enstruman kullanımı, teknik vs. değil sadece, o açıdan bakıldığında sayılabilecek birçok tür var ve belki o satanizm kafasındaki anglosakson death metal gruplarının samimiyetsiz ağırlığı da değil onlarınki ama gördüğümüz ilginç apachi model rengarenk saçları ve lensleri olan kadın kıyafetleri giymiş o adamlar insanı öyle büyük bi karanlığa sokabilecek depresiflikte şarkılar yapıyorlar ki, progresif, psychedelic,punk, goth,death, doom,power, brutal her türlü müzik türüyle ilgilendim bu güne kadar ve hiçbiri beni psikolojik olarak visual kei kadar yaralamamıştır eminim ki. tam olarak mantıklı bir şekilde açıklayabileceğim birşey değil bu sanırım çünkü ciddi anlamda bu müzikle ilgilenerek geçirdiğiniz belli bir zaman diliminden sonra bu tarz etkileri olduğunu farkediyorsunuz ve ben açıp dinlemeye cesaret edemiyorum şu anda bu adamları çünkü eğer yaparsam o depresifliğin tekrar geri geleceğini hissediyom. intihar eden birçok elemanı vardır mesela bu grupların. neredeyse hiçbir sektörde yok bu adamlardaki kadar intihar ve ölüm. ishii, daisuke, jasmine you, hide, taiji en bilinen örnekleri. geçenlerde yaklaşık 73 kişilik bir liste görmüştüm yine en bilinen gruplardan intihar eden vk üyeleri hakkında. hele bi the piass olayı vardır mesela chihiro hiroshi ve yoshio adlı 3 üyesi intihar sebebiyle ölmüştür chihiro ve hiroshi bi klip çekimi sırasında köprüden atlayarak ölmüş yoshio da bu olaydan birkaç yıl sonra intihar etmiş ve bu olayın da yine bi klip çekimi sırasında olduğu iddiaları vardı mesela. ve öyle bi şey ki visual kei, ölüm tüm dünyada nasıl ses getiren bi olaydır bilirsiniz, biri öldüğü anda tüm medya ayağı kalkar, albüm satışları patlar, adını bilmeyen insanlar bile fan olur vs. vs. ama visul kei'de o kadar çok dramatik olay yaşanmış bir çok ünlü yetenekli sevilen grup üyesi son derece genç yaşlarda oldukça dramatik şekillerde intihar etmiş olmasına rağmen değil aynı ilgilinin yaşanması adamların ölümleri hakkında bilgi sahibi dahi olamıyorsunuz. birileri ölüp gidiyor sadece. hele ki japon fanlar benim gördüğüm kadarıyla tınlamıyolar bile bunların ölümlerini falan. internette araştırmaya kalktığımda sadece yabancı fanların olaylarla ilgilendiğine şahit oldum çok kez. hani değil yaşarken, öldüğünüzde bile değerli olamadığınız bi sektörün içinde kadın kıyafetleri içinde adeta bir sirk hayvanı gibisiniz bu sektörde, köpek gibi çalışsanız da inanılmaz yetenekli olsanız da etrafınızda sizin gibi yüzlercesi var yerinizde gözü olan ve şirketiniz de fanlarınız da farkında bunun ve o adamların yaşadıkları içinde bulundukları psikoloji doğrudan yansıyor yaptıkları müziğe. bu kadar ağır olma sebebi de bu psikolojidir diye düşünüyorum.

neyse girdim bi konuya çıkamadım toparlayamadım ama cidden sayfalarca tez falan bile yazılabilecek kadar kapsamlı bi konudur esasen visual kei zaten, kolay kolay özetlenemez bu sebeple. bi ara düzgün kafayla adam gibi oturup uzun uzun yazmak istiyorum bu konu hakkında ciddi anlamda

monster

lynettebhelliom
"ve denizin kumları üzerinde durdum, ve denizden yükselen canavarı gördüm,
yedi kafalı ve on boynuzlu, boynuzlarının üzerinde on taç,
ve kafalarının üstünde adı olan küfür (... )
ve onlar canavara güç veren ejderhaya taptılar:
ve onlar canavara taptılar, dediler ki,
canavar gibisi var mı?
onunla kim savaşabilir?"

2004 yapımı, 74 bölümlük, yapımı madhouse, viz media, vap ortaklı olan, gizem, dram, korku, polisiye, psikolojik, gerilim, seinen türlerini içeren harika anime. urasawa naoki tarafından çizilmiş, aynı adlı 94 yapımı 18 ciltlik efsane mangadan birebir uyarlanmıştır. anime 86 almanyasında başlayıp günümüze kadar uzanan bir takım gizemli olayı konu alır. olaylar ilk başta basit birer cinayet gibi gözükmekle birlikte bölümler ilerledikçe altında yatan mevzunun gittikçe derinleştiğini ve dehşet boyutunun arttığı görülür. hikaye bol miktarda politik eleştiri ve sosyal mesajla birlikte kendine has bir felsefe içerir.
hümanistliğin en ucu sayılabilecek dr. tenma gibi bir karakteri de, şeytanın sözlük anlamı olarak tanımlanan bir karakteri de içinde bulundurup olaylar ilerledikçe onların bile iyi ya da kötü olarak damgalanamayacağını anlatmaya çalışan, "aslında kimse siyah ya da beyaz değil, birbirimizden çok da farklı da değiliz" gibi bir mesajı da içerebilecek kadar çok yönlü ve şekilcilik karşıtı olan ve bu özelliğiyle kalitesini kanıtlamış bir animedir.

en başından en sonuna kadar gösterilen yüzlerce karakter ve onlarca olayın bir şekilde mükemmel bir şekilde birbirlerine bağlandığı, hiçbir detayın atlanmadığı, izledikçe urasawa naoki'nin zekasına hayran kalmanızı sağlayan mükemmel bir kurgu ve olay örgüsüne sahiptir. alman, çek, vietnamlı, türk gibi birbirleriyle alakasız milletlerden karakterleri oldukça objektif ve fazlasıyla realistik bir şekilde işlemiş olması oldukça köklü bir araştırma ve bilgi birikimi sonucu oluşturulduğunun en büyük kanıtlarındandır.

şahsıma 74 bölümü 3 günde tükettirip bunca zaman nerdeymişim dedirten, favori listeme hızlı bir giriş yapmış animedir aynı zamanda. izleyin, izletin demek istesem de diyemem çünkü herkesin kolayca kaldırabileceği bir anime değil monster. ağır işler. 74 bölüm boyunca çözülmek bilmeyen gizem insanı verem eder. karanlık atmosferi iç karartır. fanservis gibi ticari kaygı içeren en ufak bir öğe barındırmaz. sorgular, sorgulatır. yine de tapılasıdır.

birkaç ay önce hbo tarafından diziye uyarlanacağı duyrulmuştur. guillermo del toro yapımcı ve yönetmenliği, steven thomson da senaristliğini üstlenmiş ve uyarlama urasawa naoki'nin kontrolünde gerçekleşecekmiş. haberi ilk duyduğumda bir acaba desem dahi isimleri ve hbo dizisi olacağını görünce şüphelerim yerini büyük bir heyecana bıraktı diyebilirim. şayet beklentileri karşılayacak nitelikte olursa yakın zamanda harika bir dizi izleyeceğiz gibi görünüyor.

"... günlerden bir gün çocuk, batıya seyahat eden diğer canavarla karşılaşmış.
“artık bir ismim var. çok da güzel bir isim.”
batıya giden canavar şöyle cevaplamış,
“benim isme ihtiyacım yok. böyle de çok mutluyum.
çünkü kabullenmeliyiz, bizler adı olmayan canavarlarız”.
çocuk batıya giden canavarı tek lokmada yutmuş.

ve canavarın sonunda bir ismi varmış,
fakat onu bu isimle çağıracak kimse kalmamış.
johan, ne güzel bir isimmiş."

tsundoku

lynettebhelliom
bende var biraz. aslında okumamak değil de tek seferde ihtiyaçtan fazla kitap alma sonra o kitabın aylarca bekledikten sonra okumnma durumu bendeki biraz. kitapçıya her gittimde biraz kitap hırsı biraz da senaristlik dürtüsüyle en az 8-9 kitap almazsam içim rahat etmiyor, alınca da hepsini birden okuyamıyorsun tabi belli bir zaman dilimine yayılıyor onları okumak, e o arada atıyorum daha 4 tanesini anca okumuşken bir daha kitapçıya yolum düşüyor bir 8-10 kadar daha kitap alıyorum derken evde okunmayı bekleyen bir kitap yığını olmuş oluyor

cossette no shouzou

lynettebhelliom
Le Portrait De Petit Cossette adıyla da bilinir. Teknik olarak çok başarılı bir anime diyemesem de kendince ilginç sayılabilecek bir konusu, farklı, deneysel bir anlatım tekniği var denilebilir. Bu açılardan belki şans verilebilir ama izlenmese de olur.
En sevdiğim kapanış müziklerinden birine sahip animedir. Houseki, muhteşem yuki kajiura'nın en sevdiğim işlerinden biri olabilir. Keiko versiyonunu da ayrı severim.

(bkz:yuki kajiura)

kakegurui

lynettebhelliom
Kumar oynanan bir okul fikri üzerine kurulmuş bir hikaye. İlk sezon üzerinden konuşacak olursam bir ana karakterimiz var ama ana karakterin anlatılan hikayeyle de genel olay örgüsüyle de neredeyse hiç alakası yok, yaptığı, değiştirdiği pek bir şey de yok öylesine konmuş bir karakter. Biraz garip. Olay tamamen jabami yumeko üzerinden dönüyor. Kurgu klasik anime formülü, daha güçlü bir rakip bul ve ona karşı kazan formülüyle ilerliyor. Bu açıdan herhangi bir animenin vaad edebileceklerinden ne ayrılan bir tarafı var ne de özellikle başarılı ya da başarısız diyebileceğim bir tarafı var diyebilirim. Son derece standart, hatta sıkıcı bir ilerleyiş olmuş. Animede izlerken insanı irrite eden, rahatsız, huzursuz eden bir şeyler var. Güvensiz ortam, karanlık atmosfer, sürekli bir survival, sürekli kumar gibi bir olayın çok normalize bir şekilde evren içerisinde konumlanmış olması ve her karakterin de bu tricklerle, hilelerle dolu olması, bunu yapmayanların da çok kötü muameleye maruz kalacak olmaları, hayatlarının iplerini bu şahıslara teslim etmekten ya da onlar gibi oyuncu olup onları kendi oyunlarında yenecek kadar güçlü olabilmekten başka çarenin olmaması tarzı şeyler insanı çok geriyor. Bunun bir de okul gibi bir atmosferde gerçekleşmesi ve tüm bunları bir metafor olarak düşünüp yaşadığımız hayatların içinde bulunduğumuz toplumsal düzenlerin mantığının da tüm o sugarcoat'u sıyırdığınızda aslında mantıken bundan pek bir farklı olmadığını düşününce insanı bir huzursuzluk kaplıyor gerçekten. Tabi benzerlerinden farklı olarak içinde pek şey de yok, böyle; pozitif bir çıkar yolu, bir umut ışığı, ne bilem yeterince uğraşırsan başarırsın, arkadaşlık, dostluk, kardeşlik, çok çalış bilmemne gibi bir el de uzatmıyor size. Ya da başka herhangi bariz bir mesaj da vermiyor. "Burada hayat acımasız. Yapabileceğin de bir şey yok. İzleyeceksen izle, izlemeyeceksen de defol git, çok da umurumda değil" gibi insanı pasifize bir çaresizliğe iten, hoş olmayan bir aurası var animenin. Seksi, zeki geçinen güçlü görünen ama çeşitli açıkları da olan sorunlu ablalar falan var bir ticari hamle olarak, onların kaybedip, kendilerini rezil etmelerini falan izliyoruz işte. Hedef kitlesini öyle tatmin ediyor ve izlemeye ikna ediyor anladığım kadarıyla. Karakterler çok öyle emsalsiz sayılmasalar da genel olarak diğer öğelere kıyasla daha başarılı denilebilir. Başkan kirari momobamiyi beğendim şahsen. Kısacası pek bir vaadi yok, pek iyi de hissettirmiyor, izleyene bir katkısı falan da yok ama farklı bir deneyim olarak ya da ilginç karakterleri için ya da oyun,survival tarzı şeyleri sevenler için falan izlenebilir.

megurine luka

lynettebhelliom
yıllar önce cosplayini yaptığım karakter.
Sanırım ülkede yapılmış ikinci ya da üçüncü anime conventionıydı. Kafe/bar tarzı bir yerde düzenlenmişti. Benim yaptığım hali orijinal kostüm değil de just be friends klibindeki haliydi gerçi. Bir de anca öyle peruk bulabildiğim için kısa küt saçlı versiyonu olmak durumunda kalmıştım maalesef ama eğlenceliydi yine.. farklı üyelerle önceden haberleşip vocaloid ekibi oluşturup magnet, leia, matroshka falan söylemiştik sahnede. sonra o ekiptekilerin bazısı ünlü cosplayerlar oldular :') Vay be good old dayz.

6

tuttu tutmadı oyunu

lynettebhelliom
ehe ebet :3 guilty pleasurelarımdan biri olabilir bu. eski ev arkadaşım gün aşırı fantastik oturuşlarım ve moda terörü çorap-pijama/eşofman kombinasyonlarımın ifşalarını çeker story atardı hatta... seri yapmıştı bunlardan sdgd

alttaki sahlep üstünde bile olsa tarçından pek hoşlanmaz