confessions

suzuki san

➤ - birinci nesil otta

  1. toplam giri 227
  2. takipçi 0
  3. puan 1336

darker than black

suzuki san
2 sezondan oluşan ağır dram içeren anime. bir de ova bölümleri vardır ki 2. sezona geçmeden izlenmelidir.
dram sevmeyen biri olarak tüm sezonlarını izledim. izlediğim en kaliteli drama sahip. anime boş zaman animesi değildir kesinlikle, bilim kurgu olmasından kaynaklı içerisinde fazlaca animeye has terimler geçmektedir ki bir tanesini kaçırdğınızda bölümler boyu bu ne ki dersiniz. hem dram oluşu hem dövüş animesi oluşu siyah fon yağmuruna tutulmanıza neden oluyor. siyah fon yağmurunu sevmiyorum ben.
anime biraz felsefik bir yaklaşıma da sahip, zaten utopik bir dünyanın anlatılıdığı çoğu anime böyle. ilk sezon inanılmaz güzeldir, peşinden ovaları izlediğinizde biraz romantizme bağladı ki hani animede göremeyipte görmek istediğim sahneler vardı. 2. sezon biraz hayal kırıklığı yaratsa da kesinlikle izlenesi.

ookami shoujo to kuro ouji

suzuki san
itazura na kiss'i ben gibi beğenmeyenlere tadında tutturulmuş bir başka versiyonu diyebilirim.
animeye bayılmadım ancak beğendiğimi söyleyebilirim. içerisinde barındırdığı sado mazo ruhlu erkeğimiz kyouya oldukça izlenilesi bir adam. biraz usui takumi ye benzese de ileriye doğru alakası olmadığı anlaşılıyor. ha keza hanım kızımız erika da gayetten gıcık etmeden kendisini bize izletiyor.
renkleri, çizimleri güzeldi. açılış müziğine zaten bayılmış durumdayım. animeye inanılmaz uyuyor. tsundere bir insan şu sözleri duyupta nasıl beğenmesin:

"köpek gibi cevap vermemi istiyorsun değil mi?
sorun değil, bunu yapabilirim!"

tsundere mode off :)

boş vaktiniz varsa eğlencelik izlenebilir.

uta no prince sama

suzuki san
harem, müzik, romantik türü ortaya karışık olan anime. 4 sezondan oluşuyor bir adette ovası varmış lakin ovasını izlemedim, izlemeyi de düşünmüyorum. şahsen ilk sezonu az buçuk yine sabırla izledim ama ikinci sezonu işkence modunda izledim. harem türünü hiç sevmem zaten, yılda 2-3 tane her türden izlediğim için listeme alıp izledim. kısaca fangirl ler için yapılmış diyeyim.

ilk sezon başladığında hanım kızımız haruka az buçuk bize karakter olarak sevimli ve hassas olarak gösterilmekte ancak 6 adet çok yakışıklı adamın aşık olacağı bir karakteri ve güzelliği olduğunu düşünmüyorum. tamam kızıl saç, beyaz ten, renkli göz kız karakterlerde yakıcı ve yıkıcıdır ama haruka da öyle bir mod yoktu. bir de 6 erkeğin birden "benim değilse hepimiz" mantığını anlayamıyorum. ha keza tam tersi kızlar içinde gerçerli. bizler sadece kendimiz ile ilgilenilmesini isteriz. haruka nın tavrına bakalım. hiç birini reddetmediği gibi hiç birini de ciddiye almıyor. al o kızı öldür. tamam duygusal bir ilgin yoktur hiç birine ama bunu da açık ve net çizgiler çizerek belli edersini. haruka ortada 6 erkeğimiz her fırsatta asılıyor. o 6 adet erkeğin midesine de ayrı bir hayran kaldım. ben harem sevmiyorum dedim ya başta, ağır tek eşlilik fikrimdir şu yorumları yazdıran. animenin sonunda haruka ve starish istediğine kavuşur ve ilk çıkış şarkıları da bence fena değildi. maji love 1000 idare ediyordu. onun dışında hiç romantik bir insan olmamamdan dolayı ilk sezondaki hiç bir şarkıyı beğenmedim.

ikinci sezona gelirsem tam bir işkence idi. yani 13 bölümün 7 bölümü starish üyelerinin zor bir durumla karşılaşıp nanami nin bunları kurtarıp, onların teşekkür ve özürleri ile biter. sürekli geriye dönüp eski sahneleri gösterirler. bu sezon bir 7. eleman eklenir lakin o da çok ilgi çekici bir karakter değildir. ayrıca ilk sezonda seni 1000% severim falan filan diyerek az buçuk karizma yapan grup bu sezonda saçmalamış, hatta anime adeta kendisini reddetmiş adamlar bu sefer maji love 2000 diye şarkı yapmışlar. bu sezondaki hiç bir şarkıyı beğenmedim. animedeki erkeklerin yakışıklı olması bile izletmiyor. bu sezonda da harem olayı gayet devam ve aynı tiksindirici şekilde.

animede tek sevdiğim erkek karakter shou kurusu oldu. siyah ojeli tırnakları, inadı, tokaladığı sarı saçları, mavi gözleri, kendisi ile kısa diye dalga geçildiğinde verdiği tepkilerine bayıldım. ayrıca kıyafetleri ve sürekli taktığı şapkaları da çok hoştu.

animenin çizimleri güzeldir. lakin bir manga karakterinin dediği gibi " binanın içindeyken nasıl bunların kıyafetlerini uçuşturacak bir rüzgar esiyor, bu kiraz çiçekleri nerden geliyor, bu ışık patlamaları, kalp ve yıldız dolu patlamalar nerden çıkıyor?" lan dedim. yani abartı dolu çizimleri olduğunu da düşünüyorum.

kısaca ben hiç beğenmedim. puanı da oldukça yüksek olan bir anime. zevk meselesi.

editlenecektir.

guitar hero

suzuki san
o gitarı tutup tuşlara basmaya başlıyorsun ya, işte ben o saniyeden sonra çılgın eğlenmedeyim. öyle çok sık oynadığım bir şey değil. yılda 2-3 bilemedin 4 kez. bu sebepten notalara da çok iyi basamıyorum, kaçırıyorum. ama yuhalansam da oyun benim için eğlencesini kaybetmiyor. sadece şu oyunu oynamak başlı başına eğlence benim için. kazanmak ya da kaybetmek bir anlam ifade etmiyor. tabii bu oyunda bir zevk meselesi. ablamı götürdüm oynasın diye "çok sıkıcı" diyip bıraktı.

danganronpa

suzuki san
ergenlerin yorumlarına bakmadan izlenmesi gereken anime. gizem ve dedektiflik animesi olarak türlerinden konusu itibari ile farklı yerde. yine de güzel ben sevdim. işlenen cinayetler falan ilgi çekici.

animeyi izlerken tavsiyem keyif almaya bakın. olayları animedeki karakterler ile çözmeye çalışın, tahminler yürütün. daha eğlenceli olur. her bölüm çözmeniz gereken bir durum çıkarıyorlar zaten.

animede herkes pembe kan olayına takılmış durumda. açıkçası bende sevmedim. yapımcılar oyun ile anime arasındaki farkı oluşturmalıydılar.

animenin eksileri vardır. mesela playstation oyununda her karaktere ayrı ayrı önem verilmişken bizim izlediğimiz animede olaylar 2-3 kişinin etrafında dönmektedir. anime 16 kişi içinden size ancak 2-3 kişiyi anlatınca var olan merakınız cevapsız kalıyor ve bu biraz can sıkıyor. beğenmediğim tek yanı bu oldu açıkçası. zaten oyunu oynayan kişiler animeyi hiç beğenmemiş bu sebepten.

to be continued yazısını görmeden animeyi kesinlikle kapatmayın zira ending den sonra bazen 2-3 dakika bölüme devam ediyorlar.

oyunu hakkında bir bilgim yok ama ben animeyi beğendim. monokuma nın tripleri izlemek için bile başlanır.

mabushi majo

suzuki san
sanırım herkesin beğendiği, bir tek benim beğenmediğim çeviri grubu. ilk çevirmeye başladıkları zamanlarda bir kaç çevirilerini okumuştum ve şok olmuştum. berbat bir çeviri vardı. çevirenler tahminim 15-18 yaş aralığında idi o zamanlar. o zamandan bu zamana kaç yıl geçti bilmiyorum ama bir daha okumadım şu an ki hallerine dair bir yorum yapamayacağım. yine de benim bu zamana kadar türkçe çevirisini okuduğum tek grup heterophobia'dır. ki heterophobia'da da bazen hatalı çeviriler görüyorum. blondie dışında benim anladığım tarza çeviren başka bir çevirmen de bilmiyorum. tavsiyem mangaların ingilizce okunması. inanın çoğu espri, ince detay türkçe'ye çevrildiğinde tüm tadı tuzu kaçıyor. ki japoncadan da ingilizceye çevrildiğini düşünürsek çevirilerin nasıl büyük bir değişim yaşadığını anlamak zor olmayacaktır.

ameiro paradox

suzuki san
bu serinin adını görüpte yazmamak olmaz. sanırım bir 10 kere okuduğum serilerden. sensei bitirsin diye dört gözle beklemiştim, bitirince de çok üzülmüştüm 2015 te devam etme kararı aldı ya dünyalar benim oldu. zaten natsume senseinin okuyupta beğenmediğim bir eseri olsun. tüm çıkardığı mangalar gibi bu mangada soft yaoidir. genelde smut sayfalar 2-3 sayfayı aşmaz. yaoi manga listemde top 10 a girer.

onoe nin süper saf oluşu, utangaçlığı ve inadı beni benden almakta. aynı zamanda biraz tsundere ama tam olarak yapıştırmak doğru olmaz. işini yapış şekli çok hoşuma gitmekte dürüst, araştırmacı, doğrucu ki kaburagi yi de bu şekilde etkilemiştir. hali hazırda mangada bu sebepten kavga bile etmekteler. kaburagi ise magazin bölümünde çalışa çalışa adeta işin kurdu olmuş, gerekli bilgiyi elde etmek için her türlü pisliği yapmaya hazır bir tiptir. aynı zamanda umursamaz ve soğuktur. aklından geçeni pat diye söyler. bu iki zıt karakterin birlikte çalışması görülmeye değerdir. hele ki manga içinde haber kovalarken gittikleri love otel sahneleri gülmekten kırıp geçirir.

ben bu mangayı çooook seviyorum. içindeki aşk inanılmaz güzel.

kaburagi nin masayanı kıskandığı sahnelere bayılıyorum. hele bir ceket sahnesi vardır ki her okuduğumda gülme krizine giriyorum. zavallı masayan onoe yüzünden çekmediği çile, görmediği sahne kalmadı :d

serinin devamına başlayan sensei sanki çok züper bir çiftlermiş gibi bir de araya kasai adında yeni bir eleman sokmuştur. kasai onoe ile aynı alanda çalıştığı için eski çalıştığı şirkette sıkıntı yaşamış daha sonrası onoe lerin birimde işe alınmıştır. kaburagi ile göreve çıkması karar verildi. onoe ye düşman kesilmiş durumda şu an, bakalım devamında neler olacak. kaburagi gayetten bıkkın bir halde. onoe ise senpai oldum derken çok garip bir durumun içine düştü.

bleach

suzuki san
uykumdan fedakarlık ederek, işten dönünce aç kalıp otaku modunda iki ayda izlediğim ,bittiği için neredeyse yas tutup ağlayacağım anime. bittikten sonra bir ay boyunca rüyama girmişti öyle etkilemiştir beni.
bir kere güzel olan yani hem bilim kurgu olması hem hayata yakın olması. bu durumu mükemmele yakın işlenmiş nadir animelerdendir. bazen bilim kurgular gerçek hayata çok uzak işlenir, bu öyle değil. işte bu yüzden inanılmaz derecede " beni izle" hissi yaşatmakta.
animenin fiil bölümleri dahil hepsini izledim. fiil bölümleri neden atlanır hala anlam veremem. fill bölümler bence önemlidir. animede misal 4. takım kaptanının bankasi ile ilgili bilgiler fill bölümde verilmiştir. izlemeyenler bilmez.
animenin genel olarak çizimlerine baktığınızda baştan sona evrim geçirmiştir. ilk bölümler siz izlerken çok fark etmesenizde kötü bir çizime sahiptir. özellikle bunu anlamak için ichigo nun çizimlerine bakmanız yeterlidir. ilk bölümde tipsiz olan ichigo ileri doğru über karizmatik ve yakışıklı bir şekilde çizilmeye başlanmıştır. ichigo en sevdiğim shounen erkeklerinden biridir. özellikle babasını tartakladğı bölümlere bayılıyorum. biraz saf ve salak oluşu da onu çok sevimli gösterir.
animede olan karakterler beklenilen shounen karakterleridir. lakin bir zaraki kenpachi anime dünyasına kolay kolay gelmiyor. animede en sevdiğim karakterdir kendisi. psikopatlığına bayılıyorum. ayıdır, hödüktür hiç bir kızın bu adamın sevgilisi olmasını istemeyecek bir karaktere sahiptir. yine de hastasıyım, bir şans verebilirim* bu adam takımından biri "kurtar bizi kaptan" diye ayağına kapansa o bankasi olmayan kılıcı ile bir de kendisi vurur ama yachiru nun oyuncakları ile yaptığı çay partilerine katılır, yachiru ya bol bol şeker çikolata alır, hatta yachiru tarafından bol bol tartaklanır da sesini çıkarmaz.
animenin tüm karakteri kendi çapında karizmatik ve hayranlık uyandırıcıdır. orihime hariç. şahsen tite kubo bunu çizmese de olurmuş. shounen bir animede görüp görebileceğiniz en ezik, en salak, en sinir edici, en mal kızdır. animede ne işe yaramıştır hala çözebilmiş değilim. süslük bile görmüyorum kendisini.
animenin bir diğer karizmada çığır açan adamı byakuya dır. özellikle kadın izleyiciler tarafından sevilir. kendisinin senbonzakura diyişine hastayım.
birinci takım kaptanı olan yamamoto-genryūsai nin zanpaktou suna hastayım. böyle karizmatik bir kılıç olamaz.ama kaptanın kendisini pek sevmem, ichigo ya çok çektirdi.

anime bitti ama mangadan devam etme lüksümüz var elbet ben biraz okuduktan sonra tite kubo daki konu saçmalatma olayına sinirlenip bıraktım. bir de haftada bir kere 20 sayfa çıkan bir animede 20 sayfa boyunca hiç konuşma olmaz mı ya? 20 sayfa dövüş sahnesi dolu bıktırabiliyor.

animenin opening ending müzikleri inanılmaz güzeldir. en azından %90 ı mp3 çalarımda mevcut.

mangayı en son bıraktığımda kenpachi ler dövüşüyordu. sanırım dövüşü bi 5 cilt okuduktan sonra sinirlendim ve okumayı bıraktım. okumayı asıl bırakma sebebim ise yamamoto gibi bir adamın çok tırt bir şekilde ölmesi idi. soul society deki en güçlü zanpaktou ya, en güçlü ruh enerjisine sahip adam tırt bir şekilde öldürüldü. böyle bir saçmalık olamaz. tite kubo nun aklı nerelerde bilmiyorum ama bir shounen animede yapılmaması gereken şeyi yaptı.

mushishi

suzuki san
psikolojik ve felsefik temelli bir seninen. ağır hümanizm içerir ki güzel işlenmiş. bu zamana kadar izlediğim ve inanılmaz derecede beni etkileyen nadir animelerden. içerisinde duygu olmayan bir anime adeta. ne hissedeceğinizi bilemiyorsunuz ve bu bir süre sonra inanılmaz hoş geliyor.
anime başlarda biraz sıkabilir zira mushishi miz ginko dağ bayır gezer size de "eee olay bu mudur yani?" hissi yaşatır. olayın aslı ginko nun dağ bayır gezmesi değildir. bir 5 bölüm falan geçtiğinde bunu anlıyorsunuz.
biraz eski bir animedir ama görüntüsü iyidir kötüdür diye bir yorum yapamam zira çizimleri bekediğiniz el çizimi değildir. biraz sulu boya-el çizimi karışık gibi durmakta. tam olarak nasıl çizdiklerini bilmiyorum ama o görüntüler benim hoşuma gitti.
animenin tek sıkıntısı ana karakterler dışında herkesin birbirine benzemesi. bu sebepten ilk bölümü izledikten sonra ben olay devam ediyor sanmıştım. yani her bölümde farklı bir olay işlediğini 3. bölümde falan anca çözdüm. tek sıkıntısı bu idi bilmem anime ekibinin tembelliğimiydi yoksa mangaka mı öyle çizmişti bir fikrim yok.
ilk kez doğa-üstü varlıklarla uyum içinde yaşanması gerektiğini anlatan bir anime izledim. genelde doğa-üstü varlıklar animelerde katledilir. burda ise doğanın bir parçası olduğu söyleniyor. kesinlikle çok ilginçti.
anime ginko nun hayat hikayesini vs de anlatır ki biraz üzücüdür. gördüğüm en değişik anime tipine sahiptir. genelde animelerde bu tiplerden şeytan falan yaparlar ya biraz şaşırtıyor.
yukarıdaki arkadaşın dediği gibi müzikleri çok çok güzeldir. bir buçuk aydır sürekli olarak opening i olan the sore feet song u dinliyorum. böyle huzur verici bir anime şarkısı olamaz. sözleride inanılmaz güzeldir ve anlaması oldukça kolaydır.

blood lad

suzuki san
gülmekten yerlere yatırmış seinen. bizi bize anlatır. nasıl derseniz? şeytan dünyası ve insanlar dünyası ayrılmış ancak belli kişiler iki dünya arasında geçiş yapabiliyor ve tıpki bizler gibi anime, manga, oyun, japonya hastası bir vampir var animede. bildiğiniz biz. çoğu mangayı ingilizce bulsam satın alıcam onu bile bulamıyorum. işte animenin esas oğlanı staz da insan dünyasına gidemediği için sürekli bizim modumuzda bir hasret içinde yaşamaktadır. en komik olayı da otakuluğundan kaynaklı kana ilgi duymuyor oluşudur. kana ilgi duymayan gördüğüm ilk ve tek vampir anime karakteri.

anime o kadar komiktir ki mükemmel göndermelerinden kaynaklıdır bu. staz ın hayao miyazaki hayranlığını anlattığı sahnede animeyi durdurup 1-2 dakika güldüğümü hatırlıyorum. diğer animelere/mangalara göndermeleri vardır. bu sebepten biraz anime/manga bilgisi gerektirir.

ayrıca staz karakterinin tipi mükemmel bir vampir çizimidir gözümde. soluk ten, tırtıklı dişler, siyah halka dolu göz altları. vurdumduymaz tavırları. bayıldım tipine, karakterine. eve alıp besleyesim falan var. http://25.media.tumblr.co...nryaa7ce1rr5h0eo1_500.jpg özellikle şu resimdeki halini yemek istiyorum o nasıl bir şirinliktir ya. biraz bana gintoki yi hatırlattı.

seinen dir ama öyle dandik ecchi yoktur. bir kadın izleyici olan beni bile hayran bırakıcak şekilde zeka kullanmışlar ecchi için. https://comicvine1.cbsistatic.com/uploads/original/12/125570/3815519-8387311835-Blood.jpg şu ecchi görüntü zeka unsuru değildir de nedir? click here yazıyor yav xd ve nedendir bilmiyorum hepte fuyumi adlı hanım kızımızda kullanıldı bu ecchiler.
şu an manga ve anime birbirini yakalamış durumda 2. sezonun çıkmasına kesin gözüyle bakılıyor.

fuyumi yi ısıran staz ı görmek istiyorum. ısırıksız,kansız,şiddetsiz vampirli anime izledik, 2.sezonda ısırık bekliyorum.

takarai rihito

suzuki san
@1 ve @2 nin şu fikrine katılamayacağım "olay örgüsünden taviz vermemiş ve kalitesini korumuştur.". bu cümleyi 2 ay önce olsa bende söylerdim ama ten count un son 2-3 sayısına baktığımızda sensei fangirllerin beklentilerini karşılamış olay akışını, döngüsünü, kalitesini her birşeyini bozmuştur. biz burada mizfobik bir insandan bahsediyoruz. shirotani ve kurosenin birlikte olmasını bekleyen binlerce kişiden biri olarak sahneleri görmek güzelken bu kadar erken görmek kötü bir his. sensei tahminimce editörünün baskısı sonucu böyle bir yanlış karar vermiştir. yani kapı kolunu dahi tutamayan, dışarıda bir bardak kahve bile içemeyen bir insan tüm maddeleri atlayıp bir anda kendisini kurosenin kucağında bulamaz. bu bence senseinin en büyük hatasıdır.

senseinin çizimleri benim gözümde çok güzeldir. ama şunu söylemeden de geçmeyeceğim ilk gördüğümde "bu nasıl saçma bir çizim şeklidir" demiştim. sonradan gözüm öyle alıştıki çizimlerine şimdi bayılıyorum. özellikle saç çizimlerine ölüyorum. gülüş çizimleri de çok hoş. bilemiyorum ben çoğu çizimini çok beğeniyorum. karakterlere duyguları çok iyi yansıtıyor. ters köşeye yatırıyor ara sıra bizi onları da seviyorum. ama araya fill bölüm gibi bölümler sokuyor ya o anın akışını, heyecanını bozuyor benim için. kopuyorum ben. misal son ten count cildinde tuttu seks sahnesinin ortasında kurosenin geçmişine döndü. kurosenin geçmişini görmek güzel ama diğer sahnenin bölünmüş olması benim için kötü. böyle işte, daha yazmak istemiyorum :)

@1 sana şunu söyleyebilirim ki ilk etapta yaoi/shounen-ai tamamen şans işi olan bir tür. yani bu türün berbat serilerine de denk gelebilirsin çok iyi serilerine de. gördüğüm kadarı ile sen berbatlardan başlamışsın. bazı seriler fazla popüler olabilir ama bu o zamandaki kıtlıktan kaynaklanmıştır. yani kötünün iyisi.ya da sadık kitlenin takip ettiği hard yaoi ler. inan son yıllarda sektör kendini geliştirdi. artık konu merkezli yaoi/ shounen-ai mangalar çıkmakta. yeni serilerde bazen yaoi mangalarda aylarca sensei seks sahnesi çizmiyor. artık daha çok duygu ve mantığında işin içinde olduğu mangalar var. natsume isaku okumanı tavsiye ederim. ne demek istediğimi anlarsın. rihito sensei den çok daha eğlenceli bir çizer.

crimson spell için ayrıca bir not düşeceğim. bu seri her daim top 10 içindedir. ben yamane ayano yu çok severim. lakin crimson spell çok farklı bir düzeyde. eski yaoi mantığı ile çiziliyor, zaten eski bir seridir. açıkçası 5-10 bölümü okuyup daha sonrasında öeh hep seks nedir bu diyip bıraktım. okuyanlar bilir olayın merkezinde seks var, olmak zorunda. hikayeyi seks yapmayı zorunlu bırakacak şekilde tasarlamış sensei. bana göre berbat bir mantık. ama bir ara tekrar oturup okumayı planlıyorum. ilk kez yaoi okuyacakları geçtim yaoi manga okumaya başlayalı 6-7 ay doldu diyenlere bile tavsiye etmeyeceğim ağırlıkta bir eser. hard yaoi olması dışında bir de bilim kurgu yanı var ki yaoilerde çok tehlikeli bir konudur. sadece sadık yaoi okuyucuları "yeni bir tarz" diyerekten okur. hayal kırıklıkların hep bu yüzden.

devil may cry

suzuki san
oyununu satın almadığım için 2-3 gündür kahrolmama sebebiyet vermiş oyun/anime.
animeyi "ben büyük ihtimal bunu beğenmem oyunu da oynamam o zaman" diyerekten sonlara atmış, geçen gün oyunu dükkanda görünce dediklerim aklıma gelmiş ve almamıştım. şu an çok pişmanım. artık dönüp paşa paşa alıcaz.
neyse animesine gelelim. anime hayranların abartıldığı kadar öyle güzel değildir. ama oyunu oynayan hayranlara baktığımızda ise hiç mi hiç beğenilmemiş. dante çok zavallı gösterilmiş diye serzenmişler. sadece animeyi izleyen biri olarak beğendim, güzeldi. sade, akıcı bir anime. kendisini izletiyor. bence çoğu benzeriyle kıyaslanamaz bile.
animenin görüntülerine gelirsek gerilim, aksiyon animesi olmasından dolayı siyah fon dolu. o kadar çok var ki dikkatlice izlemezseniz olayları kaçırıyorsunuz. türlerine nazaran bu siyah fon doluluğu içinizi baymaz çünkü dante nin pizza ve çilekli dondurmaya düşkünlüğü içinizi açar. dövüş sahenelerine gelirsek öyle aman aman güzeldir denilemez çünkü "bak öldüüüüü" falan yapıyorlar. bir bakmışsınız dante kılıçla biçmiş. o kadar, saniyelik. ama dövüş sahnelerinde çalınan müzikler sizi heyecanlandırıyor ya daha bir güzelmiş gibi geliyor.
her ne kadar oyunu oynayanlar sevmemiş olsa da ben animedeki dante karakterini çok sevdim. dünya umrunda olmayan bir adam. borç diz boyu, iş yapar ama ortada para yok, iş yerini pislik götürüyor millet alışveriş yapıyor faturasını buna yolluyor. ama o kanepesinde ya da sandalyesinde bacaklarını uzatmış edepsiz ya da kumarla ilgili bir dergi okuyor oluyor.
ending şarkısı mükemmeldir. böyle bir animeye böyle sakin bir şarkı. ama eğreltide durmamış hani. müzik çalarda yerini alacak cinsten.
hayranların dediklerini takılmadan izleyin derim. oyunu oynadıktan sonra belki bende beğenmeyeceğim ama sadece anime olarak bakıldığında güzeldi.

bagjwi sayug

suzuki san
19 days ten sonra shounen-ai olan manhwa lara sıkça bakmam gerektiğini öğrendim ve yeni başladıklarımdan biri. bu koreliler shounen-ai işini bence japonlardan daha iyi biliyor. hatta totally captivated* ten sonra yaoi işinde de gayet iyi olduklarını anladım lakin bir başka kore manhwası yaoi göster deseniz gösteremem. aynı kalite yok. yıllardır aynı yaoi manhwa yı dönüp dönüp okuyorum, yapınca oluyor :)

ehm çok dağıldık. konusuna gelirsek park min gyeom aile tarafından istenmediği için evden taşınmak zorunda kalmış bir lise öğrencisidir ve aşırı kan üretmesine sebep olan bir çeşit kan hastalığına sahiptir. bu sebepten düzenli olarak kan verir ta ki kim chun sam ile tanışana kadar. kim chun sam yarı insan yarı vampirdir, insan kanı dışında bir kan ile beslenemiyordur ve insan kanı bulması neredeyse imkansızdır. okulda tanışan bu iki arkadaş arasındaki ilişkiyi ve bu ilişkinin ilerleyişini konu alıyor. biraz komedi, biraz dram mevcut ki dramı cidden üzdü beni. sam i özellikle yemek istiyorum böyle şirin, düşünce açısından naif bir vampir uzun süredir görmemiştim. yeni serilerden birisi bu yüzden konu çok ilerlemiş değil. belki yaoi ye sarar dediklerimden hiç belli olmaz :d türkçe çevirisi de mevcut ancak bir kaç bölüm geriden gelmekte.

edit büdüt: ismini türkçeye çevirdiğimizde "yarasa beslemek" oluyor. ismi bile inanılmaz sempatik gelmekte, bayıldım. hemen hemen her hafta ya da 2 haftada bir çıkmakta. okuyun, okutturun.

kamisama hajimemashita

suzuki san
10 üzerinden 10 verdiğim muhteşem bir shoujo anime. ben bu animeyi kedi kulaklı karakterlere gıcık olduğum için yıllar yılı izlemedim. izlediğim zaman ise ne büyük bir hata yapmış olduğumu görerek nerdeyse başımı taştan taşa vurdum. kesinlikle kaçırılmaması gereken bir seri.

tomoe ye hasta olmuş durumdayım. eve alıp besleyebilirim. evin bir odası verebileceğim gibi kanepeme kurulsun ona ne sakeler getiririm. tsundere seven ruhuma ilaç gibi gelmiştir. uzun süredir böyle bir tsundere erkek izlememiştir. sanırım kendisi takano masamune ile aşık atar. her eve lazım benim gözümde ki kuyruk ve kulak sevmeyen biri olarak onlara da razı olduğumu söyleyebilirim. fangirl and nosebleed mode off!*

nanamiye gelirsek terk edilmişliğin bir kırıklığı olsa da neşe dolu ve her daim sorunlarını çözmeye odaklı adeta yırtınarak hayata tutunmuş bir karakter. çoooook sevimli bir kız. gülüşüne tomoe yi harcayabilirim. asdfgh

bir shoujo olarak içinde barındırdığı aşktaki sadelik, sevgi gösterileri hayran kalınası bir şekilde bize sunuluyor. her şey ayarında ve dozunda olduğunda da izlenirken tadından yenmiyor. izlerken bende natsume yuujinchou etkisi yarattı çünkü verdiği bir huzur var.

müziklerine gelirsem. inanılmaz güzeller. sürekli dinliyorum. ama sürekli. ilk başta hiç beğenmemiş bu çocuk şarkısı gibi şarkıyı nasıl seçmişler diye düşünmüştüm. hatta söyleyenin sesi de gayetten çocuksu. ama sonradan inanılmaz sevdim.

çizimlerini çok beğendim. özellikle tomoe nin çizimlerine bayılmış durumdayım. rengarenk olmasına rağmen inanılmaz bir uyum var ve insan izlerken çok hoşuna gidiyor.

ha mangasına gelirsem doğrusu okurken fenalık geldi. öncelikle konuyu sakız gibi uzata uzata işliyor animedeki gibi değil. çizimler güzel ama taramalar biraz göz yoruyor. ben inanılmaz bir merakla başlamış olsam da devamını getiremedim. artık 3.sezonu bekliyorum.

bir de türkçe çevirisinde çok fazla hata var gibi geldi bana. ingilizcesini izlerseniz sanki daha iyi olur.

izleyin izlettirin. hatta toruna torbaya falan bırakın öyle muhteşem bir anime.

gantz

suzuki san
eski bir anime olmasından dolayı yüksek kalitede izlemenizi tavsiye ederim zira çizimler beklenenden kötüdür. netliği arttırın ki bi anlamı olsun derim. konusu nedir desen ben burda 100 satır saçmalasam da tam olarak anlatamam oldukça değişik.
ben seinen im diye bağırır. hiç seinen izlemediyseniz ilk izleyeceğiniz animenin bu olmasını tavsiye ederim. seinen diye yazıp sadece ecchi görüntülerden ibaret olanlar var zira. bunda savaşıdır, felsefik yapısıdır, ecchi sidir gayet yerinde buldum ama kadın izleyenler echhi görüntülerden biraz rahatsız olabilirsiniz. hatta bir seinen de ilk kez net bir şekilde konulmuş bir sevişme sahnesi gördüm.
konu itibari ile içerisinde bol bol cinsellik var ana karakterimiz tam bir ergen ve sürekli sevişme isteği peşinde. sabırlı olmanızı gerektiren bir anime zira çok yavaş ilerliyor. bu biraz sabrınızı tüketebilir ama oldukça etkileyici ters köşeleri bol olan bir anime. bilim kurgu olmasından kaynaklı içi mantık hatası ile dolu. özellikle insan psikolojisini yansıtmada başarısız olduklarını düşünüyorum.

anime oldukça etkileyici sahneler içermekte. özellikle ilk bölümde ölmemek için ağlayarak "sana yeşil soğanımı veririm" diyen uzaylı çocuk aklımda çıkmayacak bir anime sahnesini zihnime kazımıştır.

katekyo

suzuki san
bunu sevmeyen bizden değildir* şaka bir yana hayatımda okuduğum en güzel yaoi eserlerinden biridir. içerisindeki aşk öyle güzel, öyle saf, öyle romantiktir ki okurken "böyle erkekler neden yok?" dedirtir.

senseinin eseri soft yaoi gibi gözüksede de öyle değildir. yani beklemediğiniz bir anda karşınıza 6-7 sayfalık bir smut çıkar ki demin romantikliğin dibine vuran çiftin yerinde yeller eser.

rintarou düşünebileceğinizden saf bir çocuktur. karşısındakine hemen inanır. aklından geçeni pat diye söyler. o kadar saftır ki sevdiceğinin elinin her tuttuğunda, onu her öptüğünde utanabilir. alışmak diye bir kavram yok bu çocukta. alışamıyor hep yüzü, gözü, kulağı kırmızı. yerim :d

kaede ye gelirsek en cool erkekler arasında kendisi. adam zengin bir ailede soğuk, sevgisiz ve güvensiz bir çocukluk, gençlik yaşamış. bu yüzden dış dünyaya karşı cool bir tavır takınıyor. çok zeki oluşu ayrı bir hava katıyor bu adama. insanlara gerçek kişiliğini göstermiyor. tabii ki rintarou dışında. bu adamın gerçek kişiliğini bilen tek kişi rintarou ve kaede yi her haliyle kabul etmesi inanılmaz güzel. bu arada kaede öyle çokta çekilir bir seme değildir. rintarou nun onu ne kadar sevdiğini anlamak için sık sık testler yapar ki garibim rintaoru "demek böyle istiyor" diyip gıkını çıkarmaz. kaede hep bir çakallık peşinde seri boyunca. semesini mi yoksa ukesi mi çok seviyorum bende bilmiyorum :d

hikayenin bir de spin-off u var. koitomo adında. kaedenin iş arkadaşı tokiwa nın aşk hayatını konu alıyor. bu serinin de gönlümde ayrı yeri var.

senseinin çizimleri güzeldir.


bu arada kaede nin rintarou yu yanına alabilmek için yaptığı çakallığı da hiç unutamıyorum. hele rintarou nun abisi aralarındaki aşkı keşfedince ne ekşınlar dönmüştü.

2 /