kakashinin annesi

saprofit89
Naruto serisi ile alakası olmayan biri olarak söylüyorum, Kakashi'nin kopyacı lakabı olduğunu ve haddinden fazla teknik bildiğini biliyorum, bildiği her şeyi kullandığı için, gerek gördüğünde avantaj sağlamak için köpeklerini kullanıyor olabilir, kekkei genkai ile alakası olduğunu düşünmüyorum köpeklerin...

boot repair

codex211
ubuntu kullanan kişiler için önemli bir araç. Zira, ubuntunun boot menüsünün sürekli uçmasından şikayetçi olan benim gibilerin, tek çözüm aracı.

sankarea

boyblue
zombi kavramının içine fazlaca aşk kavramı sokulmuş anime. güzeldir zombi kız da pek hoş. benden bir ısırık almaya çalışmadığı sürece

kanji

rasenya
çinceden japoncaya geçmiş yazı karakterleri, binlerce karakter vardır öyle ki bir gazeteyi okuyabilmek için bilmem kaç yüz tane kanji karakterini bilmek gerekiyormuş.

hirenkyaku

saprofit89
bleach animesinde quincylerin kullandığı hızlı adım tekniğidir. shumpo'dan farkı ayak altında reiatsu ile basılabilen alanın kayak gibi yatay veya asansör gibi yönlendirilebildiğidir.
uryu ishida, orihime inoue'yi taşımıştı.

ders çalışmak günahtır

boyblue
uzattığım okulumda son bir süredir bu tür bir zihniyeti güttüğümü fark ettim. gerçekten çalışmaktan günah işlemekten kaçınır gibi kaçınıyorsa bir insan, büyük bir sıkıntı vardır ortada. düşünsenize, beyin denilen organ teknik olarak rölantide çalışabilen bir şey değil. eğer odaklanmazsanız kendisi bir şekilde düşüncelere dalıyor otomatik olarak. onu kullanmazsanız kullanılmayan kasların eridiği gibi eriyip gidiyor. hayatta her şeyin daha verimli ve kolay bir yolunu bulmayı başarabilen bir organ bu ve sekiz milyar insanda da değişik değişik, farklı alanlara yatkın beyinler var.

ve bu kadar farklı bireyler olan bizlerin ortak bir derdi var: bugünlerde kendimizi gelişmemiz öngörülen alanda gelişmeye zorlarken buluyoruz. kendimizi "daha ilginç" işlerle uğraşırken buluyoruz mesela. sınav haftası geçene kadar oturup şaheser nitelikte çizimler yapan, yazılar yazan arkadaşlarım vardı her zaman. sonra sınav sonuçları canını sıksa da o hafta sınav baskısı altında yaptığı iş dillere destan nitelikteydi. sonra alakasız bir bölümü kazandıktan sonra o çizimleri yapıp yazıları yazmaya hiç zaman bulamadı belki de. sınava girip tercihlerini yaparken aklında sevdiği, ilgilendiği alan yok elbette. orası baştan faul. bu toplumda sabit gelir düşünülebilir tek seçenek çünkü.

bu yüzden üniversitede istediği bölümde olmadığı için ders çalışmaktan kaçınan insanlar gibi garip bir durum ülkemizde aşırı yaygındır. Çocukları ilgi alanlarına yönlendirmek yerine herkesin "eksiklik"lerini kapatarak tek bir mükemmel kalıba göre öğrenci yetiştirmeye çalışıyoruz. eksikliklere odaklanırsan iyi yönlerinle yakalayabileceğin fırsatlar elinden kayar gider doğal olarak. eğitim sistemi bize bunu yapıyor. neden? çünkü modeli geçmiş, miadını doldurmuş bir eğitim sistemini kullanıyoruz. fabrika işçisini, mükemmel devlet memurunu yetiştiren eğitim sistemi uzun bir süredir tüm ülkelerin işine yarayan sistemdi çünkü sanayileşme devrinde yönergelere kusursuz bir şekilde uyabilen, yeterli genel kültürü ve alanında teknik birikimi olan bireyler bir ülke için çok değerli olan "iş gücü"nü oluşturuyordu.

devir çok değişti. artık robotlar ve sanayi 4.0 denilen kavramı emin çapa senelerdir anlatmaktan bıktı, herkes bu değişimin ne olduğunu ezberledi ama nedense bunu biz uygulamaya koyamadık. şimdi ise eski model eğitim sistemimizin gelip geçen sayısız milli eğitim bakanı tarafından defalarca yamalanmış versiyonu ile baş başayız ve bu sistem, içinden mükemmel bir şekilde geçen bir öğrenciyi bir üniversitede ders veren bir profesör yapabilir ancak. diğer alanlar için her zaman veremediği, eksik kalan bir şeyler olacak. bir akademisyen adayı olarak dikkat çekmek istediğim nokta bu: toplumumuzun akademsiyenden başka her şeye ihtiyacı var. ortalık üniversite mezunu ve yüksek lisans öğrencisi kaynıyor. bu akademik enflasyon ortamında benim alacağım lisans diplomasının veya yüksek lisans derecesinin bir önemi kalmadı. devam etmek zorundayım, ta ki yaşamımın ileri dönemlerinde bir profesör olana kadar. üstelik bu yolda yıllarını vermek ve bu yaşam biçimi benimsemek tamamıyla içime siniyor mu bundan bile emin değilim.

ders çalışmak günahtır, katılıyorum. yapmamız gereken şey çocuklarımızı artık kolaylıkla tahmin edemediğimiz bir geleceğe hazırlamak olmalı. büyüme, gelişme eylemini en başından bir angaryaya dönüştürerek çocukların kendilerini yıpratmalarını sağlıyor, en güzel ve önemli yıllarını heba etmelerine seyirci kalıyoruz. çocukları en başından ilgi duydukları ve yatkın oldukları alanlara yönlendirip çalıştırmalıyız ancak gelir dağılımındaki uçurum bu şekilde kaldığı sürece aileler çocuklarını doktor, mühendis ya da avukat yapmak için dershanelere (evet, kapatılmaları yönünde karar çıkan ama kapanmayan şu dershanelere) elindekini avucundakini vermeye devam edecek. üstelik her zaman olduğu gibi önümüzdeki 30-40 yıl içerisinde de ön plana çıkacak meslekleri tam olarak kestirmek mümkün değilken bunları yapacaklar. yapay zekâ trenini çoktan kaçırdık bu yüzden, çocuklarımız elin japonu, amerikalısı gibi bir fikrin peşine düşüp bilgisayar çağının başlangıcında olduğu gibi ticari atılımlar yapmak yerine devlet memuru olup "kendini garantiye aldı". "salla başı al maaşı" vizyonerliğiyle çözülebilir bir sorun değil bu ne yazık ki. insanların el ele tutuşup birlik olup eğitim sistemini kökünden değiştirmesi ve hayatın bayram olması falan lazım. ütopik.

biliyorum ki bu yazıyı okuyorsanız bu ülkede bu şartlar altında bir yere kadar gelmiş bir insansınızdır. yaşınız fark etmeksizin içinde olduğunuz durumu bir düşünmenizi istiyorum, özellikle ders çalışmak size ızdırap veriyorsa. kendimizi kurtarmamız için fazla bir zamanınız yok. iki seçenek var: alanını sevmeyi öğrenmek ya da alanını terk edip derhal sevdiği alan ile ilgilenilebilecek bir yaşam tarzını bulmak. derler ya, "sevdiği işi yapan ömrü boyunca çalışmaz" diye.

konu ile ilgili vereceğim link, sir ken robinson'ın yaptığı ve gelmiş geçmiş en popüler ted konuşması olan "okullar yaratıcılığı öldürüyor mu?" başlıklı konuşma. birçok dilde altyazısı var, zamanınızı ayırıp dinleyin.
https://www.ted.com/talks/ken_robinson_says_schools_kill_creativity?language=en

gake no ue no ponyo

lamirox
miyazaki eserlerinden, bir ara tv de çıkmıştı o zaman izlemiştim oldukça eğlence ve sevimli bir anime, sevimli derken derseniz balık kızımız ve onun arkadaşının serüvenleri saf bir duygu bırakıyor masalsı bir anlatım yani her zaman olduğu gibi bu da benim için sevimliliktir .d öneririm izleyin bu arada animenin orjinal adını yazdım farketmişsinizdir.

wonder woman

comatosl
"marvel'ın norse tanrıları varsa bizim de yunan tanrılarımız var" mottosuyla yaratılmış izlenimi veren, justice league üyesi dc karakteri. sembolü marvel'ın s.h.i.e.l.d. kuruluşunun sembolünü aklıma getirir.

yaratılmış en güçlü kadın kahramanlardan olması ve elbette ki adını aldığı tanrıça (bkz:diana the goddess) sebebiyle gönlümde ayrı bir yere sahiptir. aslında özel olarak sevdiğim bir karakter değildir, ama bir sevmek zorunda olduğumu hissettiğim için seviyorum denilebilir. (bkz:bu ne saçma iş)

amazon kadınlarındandır, annesi queen hippolyta'dır. babasını bilmiyordum, @1 'de bu bilgiyi bağışlayan monkeydbuffy ottaya teşekkürlerimi borç biliyorum.

üç bin yıllık tarihinde cennet adası'nda doğan ilk kişidir. altı yunan tanrısı diana'ya çeşitli özellikler bahşetmişlerdir;
demeter, güç
athena, bilgelik
artemis, avcı ruhu ve hayvanlarla konuşma kabiliyeti
afrodit, güzellik (başka ne işe yarar zaten)
hestia, ateşin kardeşliği
hermes ise hız ve uçma yeteneği.

bu karakterde gözüme batan kısım ismidir aslında. mercury ile savaştığı hikaye dışında (hatta o hikayede bile hermes'le bir olup mercury ile savaşıyorlardı) okuduğum bütün hikayelerde roma değil yunan tanrıları yer alıyor ama hatunun ismini roma mitolojisinden seçmişler. pek de önemli değil elbette ama mitolojiye takıntılı olunca böyle şeyler gözünde büyüyebiliyor insanın.

fena karakter değildir

nobunaga the fool

titaniagnell
öncelikle belirtmek isterim ki mecha animeler hakkında müthiş on yargılı biri olarak ben son zamanlarda cok fazla mecha izlediğimden genellikle olay örgüsü çok benzer olan çoğu seriyi birbiriyle karıştırıyorum. benim için nobunaga the foolun en buyuk artısı batı yıldızı katarkterlerinin isimleriydi jeanne d arc davinci arthur sezar (caesar olarak geçse de) ve daha niceleri karakter. açıkçası ilgimi ceken sey de buydu olag örgüsü guzel fakat destekli değildi sonu şaşırtmadı çizimler kaliteli olsa da basrol gereginden fazla ikizler burcuydu (bir sure sonra o dengesizlik çileden çıkartıyor) genel olarak izlediğime pisman olmadığım ama iyi ki izlemisim de demedigim bir seri oldu nobunaga the fool savaşta hasar alan robotların uzuvlarindan kan fiskirmasi mesela beni gülmekten ağlatan bir ironiydi. son olarak son sahne ikinci sezonu çıksın diye dua ettirdi çünkü son sahnede ikinci sezonda ben olsam neler yapardim beee... mangaka olacaktım var ya ucururdum dedirtti beklentiyi yükseltti
puanlayacak olsaydım on üzerinden altı verirdim

dijital içerik platformlarındaki animeleri kendileri çevirmiş gibi yayınlayan fansub grupları

jedi mind tricks
önce netflix, daha sonra amazon prime ve en son da disney plus'ın ülkeye girmesiyle beraber bu platformlarda yayınlanan animelerin alt yazılarını alarak videolara encode eden ve "[EmeğeSaygıFansub] Arsen Lüpen - 01 [1080p]" şeklinde kendi adlarıyla çevrimiçi izleme sitelerine yükleyen fantastik oluşumlardır.

yaptığı iş, bilgisayarın encode için yaptığı işin %1'i bile olmayan ancak netflix'in taşeron şirketi gibi çalışan bu gruplar günde 177013 bölüm anime çevirmeleriyle de bilinirler.

bağımsız çevirmenlerin alt yazılarını encode ederken izin aldıkları için netflix vb. platformların çevirilerinde de kendilerinden izin aldıklarını düşünüyor ve bu kutsal görevde kendilerine başarılar diliyorum.