confessions

boyblue

➤ - birinci nesil otta

  1. toplam giri 550
  2. takipçi 0
  3. puan 3923

tate no yuusha no nariagari

boyblue
tate no yuusha no nariagari... "kalkan kahramanının yükselişi" ismiyle anabileceğimiz bu hikâye, izlenilesi, okunulası bir seri bence.

animesi çıkmadan önce mangasına gömülüp çok sevdiğim ama 2019 kışına damgasını vuran anime adaptasyonuna henüz zaman ayıramadığım bir light noveldır. en başarılı isekai serilerinden bir tanesidir zira diğer isekailere nazaran temel bir farklılık içerir: ana karakterimiz naofumi iwatani, karşı tarafa* çağırıldığında sevinçle ve hürmetle karşılansa da bu muamelenin arkasında temiz niyetler yoktur. naofumi, ihanetin dik alası ile karşı karşıya kalacak ve köle tacirinden kurtardığı yarı insan* * raphtalia ile isekai ahalisine hürmet nedir, neden nankörlük yapılmamalıdır, kul hakkı neden yenilemelidir bir güzel gösterecektir. helal olsundur. bol exp kassındır.

ana karakterleri:

naofumi iwatani
raphtalia
filo

yan karakterler:
amaki ren
kawasumi itsuki
kitamura motoyasu
malty melomarc
melty melomarc
mirelia melomarc
aultcray melromarc xxxii
glass
elhart
berocas

rasenya

boyblue
şöyle gördüğüm anda aklıma "şanslı" kelimesini getiren nick. entrylerinde kendinden böyle bahsederdi, şükretmesini bilen insan görmeye alışık olmayan bizler hayranlıkla okurduk.
üslüplu eli yüzü düzgün paragraflar da bizim gibi zaman sıkıntısı yaşayan (!) öğrencilerin anlamayacağı şeyler :/

türk yayınevlerinin tezuka'ya olan nefreti

boyblue
eninde sonunda gerekli şeyler ve diğer yayınevleri de birer işletme olmasından kaynaklanan bir durum. kararlarında birinci olarak ele alacakları unsur ise maddi getiri. bu kaçınılmaz bir durum, her ne kadar etik vs. açısından hoş bir şey olmasa da ilk olarak getirecekleri serinin popülaritesine bakacaklardır. maalesef ki işler özveriye değil çıkara dayanıyor öncelikli olarak.

tabii, diğer ülkelerde olduğu gibi anime alt kültürüne ilgili kişiler olarak bir arada bulunuruz ve sesimiz fazla çıkar; o zaman osamu tezuka ve diğer önemli isimlerin de hak ettikleri ilgiyi görmesi mümkün olur.

sonuç olarak bir şahsa yöneltilmiş nefret sebebiyle vuku bulan bir durum olduğunu asla düşünmüyorum bunun. anime alt kültürü ve mangalar üzerinden gelir sağlayan birinin mangaların babasından nefret etmesi mümkün değil

powerpuff girls

boyblue
ilkokul zamanlarında denk gelince izlerdim nedense. mojojojo'nun olduğu bölümler daha eğlenceliydi benim için, o karakterle olaylar daha bir komik olurdu.

hem ince hem de kalım sesle konuşabilen şeytan hakkında bir yorumum yok. o sahiden korkunçtu. serideki tek gerçek kötü karakter oydu hatta. sırf kötülüğün aşkına kötüydü o.
kızların arasında buttercup'ın undertated kaldığını düşünürdüm hep. onun da kendine özel yeteneği varmış.

dil yuvarlayabilmek.

o bölümü izledikten sonra ben de huzura kavuştum, herkes derin bir nefes almıştır herhalde :)

yalnız ilkokulda gerekli gereksiz ne izlediysem saniyesi saniyesine hafızamda kalmış. bir yarım açı formülü sorsan hatırlayamam ha.

meme

boyblue
2010'lu yılların başlarında üzerine dev harfler yazılmış .jpeg formatındaki basit resimler olarak ortaya çıkan bir kavramdı. ancak geçen dokuz buçuk yıl içerisinde rage comics ile devam ettiği yolda belirli kısa videolar, televizyon serilerinden sahneler, bazı şarkı klipleri ve youtube üzerinde ortaya çıkan amatör videolar gibi birçok medya formatından alınan kesitlerin her biri "meme" olarak anılmaya, internette çeşitli ifadelere ve paylaşımlara tepki olarak kullanılmaya ve hatta tek başlarına dikkat çeken konular olmaya başladı. artık internette insanlar arasında belirli düşünceleri ve anlık duyguları ifade eden ve kısa sürede yayılarak milyonlarca insana aktarılabilen her düşünce "meme" [miim] olarak tanımlanıyor.

4 koma

boyblue
#149908880 paylaş şikayet et
komedi türü mangaların vazgeçilmez formülüdür zira mangakalar adına ufak espriler patlatmak için dört panellik kurgu gayet de ideal bir alandır.

nisekoi

boyblue
üni bitirmeye yakın tekrar izlerken daha çok iki yönüne takıldım bunun:

1. aşırı değişik ama kendini çok tekrar eden animasyon tarzı
2. şahane ama kendini çok tekrar eden soundtrack'i.

ilk olarak bu anime, bakemonogatari kadar olmasın, çok ama çok değişik bir animasyon anlayışına sahip. daha önce de belirttiğim gibi, "tatlış" ve "şekerli" bir anime olan nisekoi, karakterlerinin aşk çokgeninde yaşadıkları en önemli anlarını ekranı kaplayan yüz ifadelerinin ardından arkaplanı yok ederek öne çıkarıyor. bembeyaz, parıl parıl parıldayan bir ekrana bakıyorsunuz çoğunlukla ve halihazırda yavaş ve akıcılıktan uzak olan animasyon durma noktasına geliyor. daha çok konuya ve seiyuuların performansına kendini kaptıran ben için bu bir sorun değil ama 2019 yılında veya daha sonra bu seriye başlayabilecek bedbahtları bekleyen sıkıcı durumun ta kendisi bu. bu animasyon tarzı, komedi sahnelerine güzel bir hava getirse de bir süre sonra komedi sahneleri ve önemli sahneler arasında görsellik açısından bir ayrım kalmayıveriyor.

soundtrack ise mızıka ve akustik gitar gibi enstrümanların romantizm temasını ne kadar da güzel bir şekilde işlediğini gösterir nitelikte. öyle güzel kompozisyonlar geliyor ki kulağa... yufka yüreğiniz yoksa bile o bölüm bitene kadar nur topu gibi bir yufka yüreğiniz oluyor. ichijou raku ile kirisaki chitoge ekrana geliyor "ne tatlılaar" diye tepki verirken buluyorsunuz kendinizi. kosaki onodera'nın utangaç bir anı komedi unsuru oluyor, gülmeden ve tatlı bulmadan edemiyorsunuz falan ve sonra aynı şeyler tekrar oluyor, aynı nağmeler yine duyuluyor. sonra yine aynı melodi. sahnenin türünü şak diye giren melodiden anlıyorsunuz. o güzelim summer winds, sezonun sonunda sitcom jingle'ına dönüyor. sonra senaryo da aynı tekrarlardan nasibini alıyor ve serinin şeker seviyesi insanı bayıverebiliyor bir yerde. iflah olmaz bir romantizm türü izleyicisi olarak söylüyorum, öyle dikkate alın*

eğer izleyecekseniz bunu, bir iki haftaya sığdırmayın tüm sezonu. birkaç bölüm gidebilirsiniz en fazla o süre zarfında diye düşünüyorum. bunu beğenenlerdenseniz gotoubun no hanayome de ilginizi çekebilir bir de.

love advice from the great duke of hell

boyblue
en beğendiğim yanı çizerinin karakterlere olay örgüsüne çok doğal reaksiyonlar verdirmeyi seçmesi oldu. öyle ki, esas oğlanımız paul ve bir-iki yan karakter haricinde herkes olaya "az önce ben ne yaşadım" ya da "bu neyin kafası allasen" tarzı tepkiler veriyor ve sizin hissettiğiniz duyguları hisseden karakterlerin müthiş (yeterince övemeyeceğim bu kısmı. şahane yüz ifadeleri var) reaksiyonları her chapter'ın sonunda insanı kopartıyor. cehennemden gelen zavallı dük, karşıdaki binanın patronu ve niceleri yani paul'ün keyfe keder davranışlarından etkilenen herkes tüm samimiyetinizi hak ediyorlar.

yan karakterlerinin manyak hareketlerine tepki göstererek samimiyetimizi kazanmaya çalışan ana karakterlerle dolu mangalardan sonra ilaç gibi geldi kendisi, rasenya ve twitter'da ısrarla önermeye devam eden hesaplara teşekkürü bir borç bilirim. gerçekten komedi anlamında yeni bir tona sahip bir web comic bu, mahrum kalmak istemezsiniz.

twitter

boyblue
facebook dalgasının etkisi altında kalmış bir platformlardandır bu site. sitenin asıl amacı herkes tarafından mikroblog olarak kullanılabilecek bir sosyal ağ oluşturmaktı. fakat yaşını almış akrabalarının facebook üzerinde hesap açarak caps lock'u taciz ederek yazdıkları yorumlarla kendi gönderilerini istila etmesinin ardından facebook'tan koşarak kaçan genç kullanıcı grubu twitter'a sığındı. ekonomik olarak aktif olan bu kullanıcı kitlesinin peşini bırakmayan şirketler de twitter üzerine taşıdılar operasyonlarını. bu sebeple twitter da ülkemizde ve dünyada kurumsallaşan ve gittikçe facebook'laşan bir sosyal ağ olmaya başladı.

herkes komedyen orada işte artık, ne diyeyim. şirketler bile resmi hesaplarından birbirlerine mention atarak bu komedyenlik ortama ayak uydurayım derken ben de amacımdan şaşıyorum çoğu zaman. hashtaglerle yeni takipçi kazanmaya oynadığım bile oluyor.**

fakat resmi hesapların ve ünlülerin mikroblog'u olmaya devam etmesi nedeniyle cazibesini kaybetmiyor işte. mavi tikli bir hesap ile etkileşime geçmek şahane bir his. televizyona çıkmış köylü gibi bir sevinç geliyor işte :') tabii twitter'ın ülkemizde herkesin birbirine mentionlarla atarlandığı bir yer olduğu gerçeği değişmiyor. değişmeyecek de. ülkemizde en çok sevdiğimiz ve günlük olarak yapmaya devam ettiğimiz aktivite, birbirimizle dalaşmak çünkü. bana bakmayın, bu sitede benim de bolca yaptığım bir şeydi bu.

bir animeci olarak burayı kullanma mevzusuna değinmek istiyorum bir de. twitter, discord'un kazandığı animeci kitlesi için en cazip sosyal ağ olmaya devam ediyor. japonya'da da çok popüler bir ağ olması, twitter'ı sevdiğiniz stüdyolardan haberlere ve mangakaların anlık duyurularına ulaşmak için birinci el kaynak konumuna getiriyor. euphemy'nin değindiği konuya dönersek, japonların twitter'ı gerçekten de bir mikroblog olarak kullanabiliyor olması, bu ağı çekici kılan esas unsur bence. keşke japonca'ya yeteri kadar hakim olsam da, twitter'da fanboyluk işini tüm şanıyla yürütebilsem :')

@dc_boyblue hesabı üzerinden ulaşabilirsiniz bana bu site üzerinde. yakın zamanda açtım fakat üzerinde durmayı düşünüyorum. yeri geldiğinde ingilizce, yeri geldiğinde türkçe olarak anime ve oyun hakkında düşüncelerimi yazacağım bir yer olur. kişisel hesabımda yapamadığım şeyler bunlar doğrusunu söylemek gerekirse. takipçileriniz tüm yönleriniz ile ilgilenmek istemeyebiliyor.

leyla ile mecnun

boyblue
bu aralar otuzuncu bölümde yarıda kestiğim maratonumu sürdürdüğüm dizidir. animelerin arasında 3d bir şey olarak bunu izliyorum iyi geliyor. hatta çok ama çok iyi geliyor.

eşsizdir çünkü türkiye sınırları içerisinde çekildiğine şahit olduğum ilk absürd komedi dizisi bu. ha bir tane de youtube dizisi vardı, ismini hatırlayamadığım.

herkesin konuşma üslubunu değiştirmiş olması dahi toplum üzerindeki etkisinin gücünü anlatmak için yeterli bence. çok sevildi, hatta uluslararası sıralamalarda ilk 10'daydı bir ara diye anımsıyorum. tabii bu kadar popüler olan her şey sevecenliğini bir süre sonra yitiriyor, soğuyorsunuz. sanırım ta 2019 yılında izlemeye karar vermem bu yüzden iyi oldu. yüksek lisans ile boğuşacağım günler yakın ve böyle bir şeye ihtiyacım var. gintama'yı da doktoraya sakladım gfdkj dahiyane bir plan bence. hedefim akademinin basamaklarını tırmanırken anksiyeteyi ve stresi kendimden uzak tutmak.

evet, bu diziye dönersek mecnun'un konuşma tarzının çok tutulması bu absürt komedi dizisinin absürt olay örgüsüne dikkat çeken bir konuşma tarzı olması çok önemliydi. gerçek hayatın sıkıcılığına karşı bu konuşma tarzı da birebir aynı etkiyi yansıtabiliyordu. bu dizi z kuşağının ilk temsilcileri olan bizlerin lise dönemimize denk geldi. liseliyken alayımız mecnun gibi konuşur ederdik, dönere düşerdik, buradan internet kafeye mi gitseydik, çalışalımdı biz di mi şimdi. kafası çalışmayan, karşılaştığı durumlar karşısında yer yer ne yapacağını bilemeyen mecnun'un bu durumunu her seferinde samimi bir üslupla dile getirmesi çok beğenildi. ha ben bu konuşma tarzını taklit etmeyi üniversitede bıraktım, bırakmayanlarımız da oldu, bu durum gıcığımıza da gitti ama sanırım bu diziyi izleyen topluluğun parçası olmayı sevdik, bu dizi hayatımızın içerisindeydi çünkü güncel olan olaylara göndermeleriyle ve villalar veya konaklar yerine kireçburnu'nda geçiyor olması sebebiyle hayatımız da bu dizinin içerisindeydi.

çok övdüm çünkü eşsiz. bunun gibi yapımlar nadir gelecek zira televizyonumuzda zenginin fakirin aşkı, mafyanın kirli işleri, kenar mahallenin silahlı şiddeti daha çok ilgi görüyor. rtükün ne yaptığını, neye yaradığını ben de bilmiyorum.

usagi drop

boyblue
çok tatlış bir animedir, çocukları, çocuklara bakmayı, bir aile olmayı sevdiren türden. fakat bu spoiler'dan gözünüzü sakınarak geçin mangayı okumaya niyetiniz olmasa dahi.

mangasına pek giremeyeceğim. başından beridir akla "yok ya olmaz öyle bişi" diye gelen o alternatif senaryo hakikaten gerçekleşiyor çünkü. mangakanın aklından başından beri bu senaryonun geçmekte olduğunu fark edince animenin o güzel, tatlı aile havası bozuluyor. ka-dırılmış hissediyor insan, tiksiniyor o güzel hikayenin nereye geldiğini öğrenince.
neden o güzelim baba kız ilişkisini o şekilde mahvettiniz?

webtoon

boyblue
internette yayınlanmak üzere çizilen karikatür ve çizgi roman serileridir. bu sebeple çoğunlukla sayfa sayfa değil, ekranda akan uzun bir şerit olarak hazırlanır. özellikle akıllı telefon devrinde bu format çok ilgi görmüş ve birçok çizer, akıllarındaki hikâyeleri genellikle haftalık bazda paylaştıkları webtoon'lar şeklinde çizmeye başlamışlardır. herkes tarafından sevilen ve tutulan bir formattır sonuçta. genellikle tamamen renklendirilmiş olarak çizilirler ve hatta uygulama veya websitesinin desteklediği durumlarda soundtrack olarak arkadan bazı şarkıların çalınması da sağlanabilir.

webtoons.com bu alanda en çok öne çıkan internet sayfasıdır. android ve ios için uygulaması da bulunmakta bu sitenin.

ah, bir de korelilerin çizdiği mahnwalar ile çok karıştırılıyor. rasenya'nın verdiği linkte yazıldığı gibi, webtoon tam olarak serbest bir hikâye formatı. ben çizersem de webtoon olur yani. peki haftalık çizer miyim, ahahah elbette hayır :') ama sizin aklınızda çizmek varsa bir şans verin kendinize, yerli webtoon okumayı da istiyorum ben*

a good day to be a dog

boyblue
webtoon aleminin en değişik romantik serilerinden. lle hey tarafından çiziliyor.

lisede bir öğretmen olan bayan han'ın ailesi garip bir lanetin etkisi altında. bu lanet yüzünden ilk öpüşmesinden sonra her geceyarısı köpeğe dönüşmek zorunda olan han'ın bu laneti çözmesinin tek yolu, aynı kişi ile tekrar öpüşmek fakat han'ın öpüştüğü kişi okuldaki çalışma arkadaşlarından biri ve kendisinin köpek fobisi var. dın dın dııııın. ne de güzel denk gelmiş di mi.

konsepti çok basit ama sıradışı olan bu hikâye romantikli bir hikâye arayanlar için ideal.

manga

boyblue
zaman sıkışması yaşayınca animelerden daha fazla ilgilendiğim şey oldu bunlar. genellikle çevirmen kısmında büyük sorunlar yaşanır, gruplar eleman sıkıntısı çeker, para sıkıntısı çeker, büyük manga siteleri siteye reklam dayayıp paraları hüpletirken biri yer biri bakar olur ve kıyamet kopuverir. gönüllülük zor şeydir.

asobi asobase

boyblue
ingilizce bilmeyen bir yabancı transfer öğrencisi olan olivia, teneffüs sırasında, hanako honda ile "diğer tarafa bak" oyununu oynamaktadır. onların bu davranışları, ablasına karşı oyun kaybederek geçirdiği kötü çocukluğundan dolayı insanlara karşı sürekli alaycı tavırlara bürünen ve bu sebeple yalnız kalan kasumi nomura'nın dikkatini çeker. normalde rekabet etmeye istekli biri olmayan kasumi, olivia'nın eğlenceye katılma teklifini reddetse de kendisini zamanla bu iki tuhaf kızın arasında bulur. kısa sürede bu tuhaf üçlü arasında doğan samimiyet, "pastime club" ın kurulmasına sebep olur.

güzel bir slice of life komedi animesidir, içerisinde safi komedi unsurları vardır. zaman geçirmek için "pastime club"ı izlemek bence can sıkıntısına oldukça basit bir çözüm.

clock tower

boyblue
youtube sayesinde super nintendo entertainment system konsolu için çıkan versiyonuna rastladığım ve gerçekten korkunç bulduğum bir point-and-click türünde oyun. neden? çünkü snes denilen o nalet oyun konsolunun bir hesaplama çekirdeği ve bir dsp'den oluşan ses çipi korkunç sesler çıkarma konusunda şimdiye kadar var olmuş en başarılı enstrüman ondan. bu sistem için çıkmış en mutlu oyunlarda bile korkunç sesler duyabiliyorsunuz. çipin 64kb'lık kapasitesiyle çıkarabildiği kısıtlı ses yelpazesi tamamen korkunç.

konusu ise şöyle: yetimhanede büyüyen jennifer ve arkadaşları, mrs. barrows gizemli biri tarafından evlat edinilmek isteniyor. jennifer ile arkadaşları mrs. barrows'u beklerken jennnifer dayanamıyor, "gidip kendisiyle konuşayım ne zaman aşağıya inecekmiş" diyerek. tam ayrıldığı salondan bir ses geliyor, dönüyor bakıyor ki yetimhaneden gelen ekibin hiçbirisi ortalıkta yok.

o bir kenara, makas adam olarak tabir edilen bobby adındaki ve 9 yaşındaki çocuk, oyunda her yerden çıkıyor. her. yerden. nereye tıklarsanız tıklayın bu herif zart diye bir yerden çıkıyor ve bir kovalamaca sahnesi başlıyor.
bu oyunu en ilginç yapan şey ise oyunun başında ilk kovalamaca sahnesinde arabayı çalıştırıp kaçma seçeneğinin önünüze seriliyor olması. sizinle birlikte o malikâneye sıkışıp kalan arkadaşlarınız? ne halleri varsa görsünler. peki bu seçeneği seçmek sizi mutlu ediyor mu? hayır. (bkz:karma is a bitch) oyunun en iyi sonu bile iyi bir son sayılmaz kanımca.

birden çok sonu olan korku oyunlarının kötü yanı, sizi kötü bir son ve ending credits ekranı ile baş başa bırakarak depresyona sürükleyebilmesi. "neyi yanlış yaptım" diye düşünüyorsunuz öylece ama bu oyunda en iyi sonu görebilmek için her tarafı kurcalamanız gerektiği kadar bazı şeylere de hiç elleşmemeniz ve her şeyle doğru sırada etkileşim kurmanız gerekiyor.

hakkında tüm sonlara nasıl ulaşabileceğinizi detaylıca anlatan yarım saatlik bir video da var:
19 /