Evet, amansız tutkumuz, kara sevdamız, orta doğu ve balkanların, memurlar net ve kadınlar kulübünün değişmez forum oyunu, 7'den 70'e tüm ottaların favorisi, tuttu tutmadı oyunu geri döndü.
Tanım
Alttaki entry sahibiyle ilgili bir tahminde bulduğumuz, bizden sonra gelen kişinin de tuttu veya tutmadı diye cevap verip bir sonraki kişiyle ilgili bir tahminde bulunduğu bu şekilde devam eden oyundur.
Kurallar
- Yaratıcı sorular bulalım, sorular her türlü konudan olabilir. Aynı soru birden fazla kez sorulabilir fakat sürekli aynı sorular sorulmasın.
-"alttaki şuan bu entry'i okuyor" tarzı, soru sormak için sorulmuş, baran 14 yaşında arkadaşları ona aynştayn diyor tandanslı sorulardan kaçınalım.
-Tuttu deyip sonrasında açıklama yapılabilir fakat karşılıklı muhabbet için yorumları kullanalım, entryler arası laf atılma olmasın.
-Spesifik sorular sorulabilir fakat rahatsız edici olabilecek kişisellikte sorulardan ve yargılayıcı yorumlardan kaçınalım.
-Birkaç hafta gibi uzunca bir süre cevap verilmediyse son soruyu soran kişi tekrardan soru sorabilir.
-Nsfw içerik yok, tüm sözlük kuralları burada da geçerli.
Anlaşıldıysa başlayalım
alttaki uzun bir aradan sonra eski sözlüğün sevilen oyunlarının yeni sözlüğe de taşınmış olmasından dolayı çok heyecanlı
Anime ortamında oldukça yaygın olan, paylaşılan karelerden bilmediğimiz yeni animeler keşfedebileceğimiz, anime bilgimizi test edebileceğimiz, cevabı ararken ya da soracağımız soruyu düşünürken geçmişte izlediğimiz animelere dair hafızamızı tazeleyebileceğimiz keyifli oyunlardan biridir.
Tanım
Seçilen bir animeden bir kare paylaşılır, alttaki kişi de bu karenin hangi animeden olduğunu tahmin etmeye çalışır. Eğer 2 gün içerisinde doğru bilen çıkmazsa ipucu paylaşılmalı ya da soruyu soran kişi tarafından yeni soru sorulmalıdır. Soruya doğru yanıt veren kişi yeni soru sormaya hak kazanır.
Kurallar
-L'in koltukta oturduğu, bakkal mehmet amcanın dahi tahmin edebileceği captain obvious karelerden de, "sadece 3 kişinin izlediği animedeki rastgele bir masa" tarzı oyunu kitleyecek karelerden de kaçınalım.
-Sorulan soruya 2 gün içinde doğru cevap verilmezse soran kişi başka bir soru sorabilir veya ipucu ekleyebilir. 3 gün geçtiği halde soruyu soran ipucu vermiyor ve yeni soru sormuyor ya da doğru cevabı söylemiyorsa yerine başkası sorabilir. Aynı şekilde cevap verilmiş ama 3 gün içinde yeni soru sorulmamışsa cevaplayanın yerine başkası soru sorabilir.
-Cevabının doğruluğundan emin olan kişi cevabına onay beklemeden yeni soru sorabilir.
-Seçilen resim spoiler içermemeli, animeyi belli edecek nitelikte olmalı, nsfw içerikte olmamalıdır.
-Cevabı veren kişi varsa animenin sözlükteki başlığına yönlendirme yapabilir. Böylece keyifli olduğu kadar bilgilendirici de bir oyun olmuş olur.
Öyleyse ilk soruyla başlayabiliriz
otakuturk.net/foto
Tanım
Seçilen bir animeden bir kare paylaşılır, alttaki kişi de bu karenin hangi animeden olduğunu tahmin etmeye çalışır. Eğer 2 gün içerisinde doğru bilen çıkmazsa ipucu paylaşılmalı ya da soruyu soran kişi tarafından yeni soru sorulmalıdır. Soruya doğru yanıt veren kişi yeni soru sormaya hak kazanır.
Kurallar
-L'in koltukta oturduğu, bakkal mehmet amcanın dahi tahmin edebileceği captain obvious karelerden de, "sadece 3 kişinin izlediği animedeki rastgele bir masa" tarzı oyunu kitleyecek karelerden de kaçınalım.
-Sorulan soruya 2 gün içinde doğru cevap verilmezse soran kişi başka bir soru sorabilir veya ipucu ekleyebilir. 3 gün geçtiği halde soruyu soran ipucu vermiyor ve yeni soru sormuyor ya da doğru cevabı söylemiyorsa yerine başkası sorabilir. Aynı şekilde cevap verilmiş ama 3 gün içinde yeni soru sorulmamışsa cevaplayanın yerine başkası soru sorabilir.
-Cevabının doğruluğundan emin olan kişi cevabına onay beklemeden yeni soru sorabilir.
-Seçilen resim spoiler içermemeli, animeyi belli edecek nitelikte olmalı, nsfw içerikte olmamalıdır.
-Cevabı veren kişi varsa animenin sözlükteki başlığına yönlendirme yapabilir. Böylece keyifli olduğu kadar bilgilendirici de bir oyun olmuş olur.
Öyleyse ilk soruyla başlayabiliriz
otakuturk.net/foto
Anime uyarlaması da vardır. anime hakkında konuşacak olursam, ilk olarak oldukça kaliteli bir iş olmuş demem gerekiyor. Böylesi çok bulunmuyor. Evrenin kuruluşu ve bunu bize aktarış şekilleri oldukça smooth ve başarılı. İnsansılaştırılma, metaforlar, etik sorunsallar, benzetmeler çok inanılmaz başarılı. Çizimler çok karakteristik, karakter derinlikleri ve gelişimleri, bunları izleyiciye geçirme yöntemleri, seçilen anlatım yolları ve ironik durumlar oldukça orijinal ve başarılı, cgi grafik tercihi bir tık göz tırmalıyor ama çok rahatsız edici de değil. bojack horsemanla olan benzerlikleri beni biraz mutsuz etti. Her şeyin yanında ana motif olan "insansılaştırılan hayvan izleği" tercihine, nispeten orijinal de diyebilseydik işte o zaman çok daha tatlı olurdu ama neyse artık. Her halükarda son zamanlarda ortaya çıkan, kalite sıfatının hakkını vermeyi başarabilen sayılı eserlerden biri demek mümkün. Özellikle haru'nun louis'yi anlattığı yalnız orman/deniz metaforu izlediğim en yaratıcı, güzel ve zarif anime sekanslarından olabilir. Bana geçmişte yazdığım çizdiğim bir şeyleri hatırlattı. Bu tarz şeyler beni izlediğim, okuduğum şeylerde abartısız en çok yükselten unsur olabilir.
aa yalnız, çözüm noktasına doğru senaryo bir sıkıntılara girmeye başlıyor.. artık daha manga devam ettiğinden, tam nasıl toparlayacaklarını bilemediklerinden mi neden bilemiyorum bazı şeyler çok tatmin edici değil. Bir de böyle karikatürize duran, animenin genel tavrına ve anlatımına çok uymayan durumlar var. Genel bir naiflik var zaten de.. Dramatik eğrinin yükseldiği anlarda çok inanılmaz yaratıcı çözümlere, psikolojik gerilimi bize adeta yaşatan çok başarılı betimlemelere giden animede bazı daha generic olması gereken, daha normalize sahnelerde bir olmamışlık, bir sırf olması gerektiği için konmuş ama yazanın kendisini dahi tatmin edememişlik, inandıramamışlık hissiyatı var. bu en sondaki merdivenlerde legosi'nin haru'nun peşinden koştuğu sahne, oradaki diyaloglar, bir hayli garip ve alakasız, adeta fillerımsıydı misal. Yani tabi farklılıklarının telafi edilemeyişinin garipliği olarak okumak da mümkün ama sanki daha ziyade, böyle, üsluptan kaynaklı, bir böyle "eski türk filmi replikleri dramatikliği garipliği" var. Yazar açısından düşünüyorum, bu tarz sıkıntılar genelde şöyle olur: Bir sahnede bir şey yazmam gerekiyordur teknik ve dramatik olarak, hikayenin gitmesi gereken yön için, o şekilde yazılması lazımdır ama benim o olayı farklı perspektiflerden, doğru bir şekilde anlatabilecek kadar güçlü, uygun, benzer bir deneyimim, derinlemesine bilgim, diğerleri gibi duygusal bir bağım, onu öyle yazacak motivasyonum falan yoktur... yani bende olmayan, benim inanmadığım şeyi anlatmam lazımdır, öyle yazarım ama o samimiyetsizlik de genel olarak diğer daha derinlemesine yazılan sahneler arasında sırıtır, izleyiciye geçer, eseri düşürür. Daha 2d hikayesi olan eserlerde bu çok sıkıntı olmaz, çünkü zaten izleyende böyle bir beklenti hiç oluşmamış olur izleyici onu öyle kabul eder "bu zaten altında doğru dürüst bir mantık, samimiyet aranacak bir hikaye değil" diye ama bu tarz işlerde bir yere kadar standart çok yüksek belirlenince, daha ciddi göze batıyor ve toparlaması, hikayenin akışına yedirip devam etmesi daha güç olabiliyor. Keşke daha iyi toparlanabilseydi oralar, o zaman bir temiz 10'u vardı. Tabi ben olsam muhtemelen yalancı good end yerine gerçekçi dark bad endi tercih eder, hikayeyi orada bitirir, herkesi üzer, bu güzel ortamı bozardım, o yüzden benim bir şey demem çok doğru olmayabilir sfgh Devamını heyecanla bekliyoruz bakalım
aa yalnız, çözüm noktasına doğru senaryo bir sıkıntılara girmeye başlıyor.. artık daha manga devam ettiğinden, tam nasıl toparlayacaklarını bilemediklerinden mi neden bilemiyorum bazı şeyler çok tatmin edici değil. Bir de böyle karikatürize duran, animenin genel tavrına ve anlatımına çok uymayan durumlar var. Genel bir naiflik var zaten de.. Dramatik eğrinin yükseldiği anlarda çok inanılmaz yaratıcı çözümlere, psikolojik gerilimi bize adeta yaşatan çok başarılı betimlemelere giden animede bazı daha generic olması gereken, daha normalize sahnelerde bir olmamışlık, bir sırf olması gerektiği için konmuş ama yazanın kendisini dahi tatmin edememişlik, inandıramamışlık hissiyatı var. bu en sondaki merdivenlerde legosi'nin haru'nun peşinden koştuğu sahne, oradaki diyaloglar, bir hayli garip ve alakasız, adeta fillerımsıydı misal. Yani tabi farklılıklarının telafi edilemeyişinin garipliği olarak okumak da mümkün ama sanki daha ziyade, böyle, üsluptan kaynaklı, bir böyle "eski türk filmi replikleri dramatikliği garipliği" var. Yazar açısından düşünüyorum, bu tarz sıkıntılar genelde şöyle olur: Bir sahnede bir şey yazmam gerekiyordur teknik ve dramatik olarak, hikayenin gitmesi gereken yön için, o şekilde yazılması lazımdır ama benim o olayı farklı perspektiflerden, doğru bir şekilde anlatabilecek kadar güçlü, uygun, benzer bir deneyimim, derinlemesine bilgim, diğerleri gibi duygusal bir bağım, onu öyle yazacak motivasyonum falan yoktur... yani bende olmayan, benim inanmadığım şeyi anlatmam lazımdır, öyle yazarım ama o samimiyetsizlik de genel olarak diğer daha derinlemesine yazılan sahneler arasında sırıtır, izleyiciye geçer, eseri düşürür. Daha 2d hikayesi olan eserlerde bu çok sıkıntı olmaz, çünkü zaten izleyende böyle bir beklenti hiç oluşmamış olur izleyici onu öyle kabul eder "bu zaten altında doğru dürüst bir mantık, samimiyet aranacak bir hikaye değil" diye ama bu tarz işlerde bir yere kadar standart çok yüksek belirlenince, daha ciddi göze batıyor ve toparlaması, hikayenin akışına yedirip devam etmesi daha güç olabiliyor. Keşke daha iyi toparlanabilseydi oralar, o zaman bir temiz 10'u vardı. Tabi ben olsam muhtemelen yalancı good end yerine gerçekçi dark bad endi tercih eder, hikayeyi orada bitirir, herkesi üzer, bu güzel ortamı bozardım, o yüzden benim bir şey demem çok doğru olmayabilir sfgh Devamını heyecanla bekliyoruz bakalım
infiale yol açmış kalıptır. şayet mesele çöpten hallice oluşu anlaşılabilecek ürünlerin savunmasında kullanılmasıysa, burada eleştirilmesi gereken şey spesifik olarak çöpten hallice olan ürünler ve bu ürünü üreten üretici olmalı. pire için yorgan yakarak bu ürünleri savunma ya da benzeri tüm kontekstlerde kullanılabilecek olan kalıplara saldırmak değil. aksi halde "fps oyunları şiddet eğilimini arttırır, çünkü seri katillerin fps oyunları oynadığı tespit edilmiştir" benzeri neden sonuç ilişkilerini de onaylıyor olmamız gerekirdi. Zira bundan çok farklı değil. Nasıl ki bilgisayar oyunları ile şiddet eğilimi arasında gerçekçi bir korelasyon yok ise herhangi bir ürünün kalitesi ve üreticinin zeka seviyesi ile bu veya herhangi bir kontekstte kullanılabilecek benzeri kalıbın kullanımı arasında da gerçekçi bir korelasyon yoktur. Kaliteli bir ürün üreten, kendine güvenen bir üretici de pekala ürününü bu şekilde ya da kendi sınırları içerisinde nasıl uygun görüyorsa o şekilde savunma hakkına sahiptir. Bu tercih onun vasfından ya da zeka seviyesinden bir şey götürmez, zira burada kullanması olası olan kitlenin küçük bir kısmı bahane edilerek kalıba atfedilmeye çalışılan niteliğin; münferit olduğu gerekçesiyle ciddiye alınmaması gerektiği iddia edilmiş halbuki herhangi bir saçma ve gereksiz eleştiriyi temsil edebileceği için seçilmiş olan farazi eleştirinin niteliği, bunun üretici tarafından kaale alınıp alınmaması ya da işini yapan kişinin farkındalığı ya da özgüveniyle de hiç alakası yoktur. velhasıl "beğenmiyorsan kullanma" ya da "kolaysa sen yap"ı vasıfsız ve aptal savunması olarak görmek yalnızca kişinin kendi öznel fikridir. Kendi kişisel fikirlerimizi de ne yapmıyorduk? Objektif bir temellendirme olmaksızın genellemelere konu edecek hareketlere girmiyorduk. Aksi halde bu yaptığımız hareketin "bu ceketin düğmesi siyahmış ama ben gri severim bu yüzden bu ceket kalitesizdir" benmerkezciliğinden ne farkı kalabilirdi? Hem, herhangi biri kendinde böyle bir hak gördüğünde, bu, bir başkasına da "herhangi bir kalıbı vasıfsız ve aptalca diye nitelendirmek sadece vasıfsız ve aptalların yaptığı bir şeydir" gibi bir genelleme yapma hakkı da vermez mi? bence verir. sonsuz döngüler hep. böyle bir ortamda bu tarz bir ofansifliğe hiç gerek yok bence o yüzden.
Kumar oynanan bir okul fikri üzerine kurulmuş bir hikaye. İlk sezon üzerinden konuşacak olursam bir ana karakterimiz var ama ana karakterin anlatılan hikayeyle de genel olay örgüsüyle de neredeyse hiç alakası yok, yaptığı, değiştirdiği pek bir şey de yok öylesine konmuş bir karakter. Biraz garip. Olay tamamen jabami yumeko üzerinden dönüyor. Kurgu klasik anime formülü, daha güçlü bir rakip bul ve ona karşı kazan formülüyle ilerliyor. Bu açıdan herhangi bir animenin vaad edebileceklerinden ne ayrılan bir tarafı var ne de özellikle başarılı ya da başarısız diyebileceğim bir tarafı var diyebilirim. Son derece standart, hatta sıkıcı bir ilerleyiş olmuş. Animede izlerken insanı irrite eden, rahatsız, huzursuz eden bir şeyler var. Güvensiz ortam, karanlık atmosfer, sürekli bir survival, sürekli kumar gibi bir olayın çok normalize bir şekilde evren içerisinde konumlanmış olması ve her karakterin de bu tricklerle, hilelerle dolu olması, bunu yapmayanların da çok kötü muameleye maruz kalacak olmaları, hayatlarının iplerini bu şahıslara teslim etmekten ya da onlar gibi oyuncu olup onları kendi oyunlarında yenecek kadar güçlü olabilmekten başka çarenin olmaması tarzı şeyler insanı çok geriyor. Bunun bir de okul gibi bir atmosferde gerçekleşmesi ve tüm bunları bir metafor olarak düşünüp yaşadığımız hayatların içinde bulunduğumuz toplumsal düzenlerin mantığının da tüm o sugarcoat'u sıyırdığınızda aslında mantıken bundan pek bir farklı olmadığını düşününce insanı bir huzursuzluk kaplıyor gerçekten. Tabi benzerlerinden farklı olarak içinde pek şey de yok, böyle; pozitif bir çıkar yolu, bir umut ışığı, ne bilem yeterince uğraşırsan başarırsın, arkadaşlık, dostluk, kardeşlik, çok çalış bilmemne gibi bir el de uzatmıyor size. Ya da başka herhangi bariz bir mesaj da vermiyor. "Burada hayat acımasız. Yapabileceğin de bir şey yok. İzleyeceksen izle, izlemeyeceksen de defol git, çok da umurumda değil" gibi insanı pasifize bir çaresizliğe iten, hoş olmayan bir aurası var animenin. Seksi, zeki geçinen güçlü görünen ama çeşitli açıkları da olan sorunlu ablalar falan var bir ticari hamle olarak, onların kaybedip, kendilerini rezil etmelerini falan izliyoruz işte. Hedef kitlesini öyle tatmin ediyor ve izlemeye ikna ediyor anladığım kadarıyla. Karakterler çok öyle emsalsiz sayılmasalar da genel olarak diğer öğelere kıyasla daha başarılı denilebilir. Başkan kirari momobamiyi beğendim şahsen. Kısacası pek bir vaadi yok, pek iyi de hissettirmiyor, izleyene bir katkısı falan da yok ama farklı bir deneyim olarak ya da ilginç karakterleri için ya da oyun,survival tarzı şeyleri sevenler için falan izlenebilir.
Neden zeka seviyesiyle alaka kurulduğuna pek anlam veremediğim, kullanılan duruma göre rahatlıkla son derece makul ve mantıklı olabilecek kalıp. Kullanıcıların ürünü eleştirmeye hakkı vardır, ürün sahibinin de ürünü savunmaya. Herkes her konuda aynı fikirde olacak diye bir kaide yok, kimsenin kimseye bir şey dayatmaya da hakkı yok. Kalitesiz olduğunu objektif bir şekilde tespit edebileceğimiz bir ürünü birilerine kakalayıp üstüne pişkin pişkin bu kalıbı kullanıp üstüne yatmak ne kadar yanlışsa, sırf farazi bir tartışmayı kazanabilmek uğruna ürün hakkındaki yeterince temellendirilmemiş kendi kişisel fikrini başkalarına empoze ederek objektif olarak kalitesiz denemeyecek bir ürünün itibarı hakkında yanlış bir kanı uyandırmak da bir o kadar yanlış. Ki ikisi de son derece yaygındır. Bir ürünü kullanmamak, kendi kişisel görüşünüzü bildirerek kendi sınırlarınız içerisinde tavsiye etmemek, eğer ürünle ilgili geçerli bir maruzatınız varsa bunu dile getirip gerekli mecralarda hakkınızı aramak o ürüne verebileceğiniz en büyük geri bildirimdir zaten. Yoksa kullanıcıya bırakırsan hepsinin kalite tanımı farklı, atıyorum adam çıkıp bu ceketin düğmesi siyahmış ama ben gri severim diye bile ürünü kalitesiz saymaya kalkabilir. Bunun sonu yok. Burada zeka seviyesiyle ya da kaliteyle alakalı pek bir şey göremiyorum bu sebeple.
michelangelo'nun en başarılı eserlerinden biridir. Tüm sanat tarihinin en önemli heykellerinden biri kabul edilir.
Ayrıca aynı isimde çok güzel ve inanılmaz vurucu bir kim ki duk filmi vardır. Sophokles'in kral oedipus tragedyasının çok başarılı bir yeniden yorumlaması denilebilir. Tıpkı adı ve adını aldığı michelangelo eseri gibi "acı"yı izleyiciye ciddi anlamda en derinden hissettirir. Favori filmlerimden biridir.
Ayrıca aynı isimde çok güzel ve inanılmaz vurucu bir kim ki duk filmi vardır. Sophokles'in kral oedipus tragedyasının çok başarılı bir yeniden yorumlaması denilebilir. Tıpkı adı ve adını aldığı michelangelo eseri gibi "acı"yı izleyiciye ciddi anlamda en derinden hissettirir. Favori filmlerimden biridir.
Çok tanıdık ve haklı bir kagura serzenişi. Uyuyamıyorduk işte bir türlü Gin-chan. Uyutmuyorlardı.
Le Portrait De Petit Cossette adıyla da bilinir. Teknik olarak çok başarılı bir anime diyemesem de kendince ilginç sayılabilecek bir konusu, farklı, deneysel bir anlatım tekniği var denilebilir. Bu açılardan belki şans verilebilir ama izlenmese de olur.
En sevdiğim kapanış müziklerinden birine sahip animedir. Houseki, muhteşem yuki kajiura'nın en sevdiğim işlerinden biri olabilir. Keiko versiyonunu da ayrı severim.
(bkz:yuki kajiura)
En sevdiğim kapanış müziklerinden birine sahip animedir. Houseki, muhteşem yuki kajiura'nın en sevdiğim işlerinden biri olabilir. Keiko versiyonunu da ayrı severim.
(bkz:yuki kajiura)
@5 sözlükte buck-tick hayranı buldum *** taparım kendilerine hele ki bir dress bir coyote bir kagerou bir long distance call efsanedir gözümde
shiki ve buck tick demişken hiç unutmam, shiki ilk yayınlanmaya başladığı sıralar, 'sezonlar öncesi sırf sunakonun epik ningyou duruşlu afişi yüzünden, korku animesi manyağı olan biri olarak ptw'e attığım anime nasılmış bakalım' diyerekten indirdiğim ilk bölümü açmış izlemeye başlamıştım; orman, el feneri ışıkları, ceset falan derken gayet beklenen ayarda hoş bir açılış sekansı falan diye düşünürken bir anda kulaklığımı dolduran atsushinin sesiyle olduğum yerde donakaldım. tabi moe moe openinglere falan alışınca bünye kuchizuke gibi birşeyle karşılaşınca ne yapacağını bilemiyor. neyse izledim openingi, sonra bir kez daha, bir daha, bir daha ve bir daha. "ya ben napıyorum" diyecek ayara geldiğimde baya bi süre geçmesine rağmen ilk bölümü hala izleyememiştim çünkü openingi duyduğum andan itibaren delice replay ediyordum :d sonra ufak bir google serüveni sonrasında kendilerini daha önce izlediğim xxxholic ve trinity blood da da dinlediğimi ve bu seviyede bir reaksiyonum olmasa da beğendiğimi hatırladım sonraki birkaç ay boyunca sadece buck tick ve kate bush dinledim. kate bush off topic ama onun nedeni ayrı * bu da öyle absürt bir anımdır.
animeye dönecek olursak shiki iyidir. o civarlarda daha güzel animeler oluyordu sanki ya rainbowlar, ookamikakushiler, shikiler falan şimdilerde öylesi karanlık animeler falan yapmıyorlar pek, ya animelerin hedef kitlesi küçülüyor ya da ben artık hedef kitleden çıkmaya başladım ama her halükarda böyle animeler yok artık :( nerde şimdi sunako'nun muroiyle ölüm ve tanrı kavramı üzerine yaptığı felsefik konuşmalar? vampir gibi pek sevemediğim bir ana tema çerçevesinde bile altmetinindeki derin anlamlarla beni kendine bağlayan senaryolar? nerde kandan goredan asla mahrum bırakılmamış karakteristik çizimler? yok işte. anca voleybol animesi, basketbol animesi, ping pong animesi, tenis animesi, boks animesi, yüzme animesi, harem, okul okul okul... bu sezona değil ama lafım bu sezon nispeten daha iyi. ama yine de efkarlıyım be dostlar.
shiki ve buck tick demişken hiç unutmam, shiki ilk yayınlanmaya başladığı sıralar, 'sezonlar öncesi sırf sunakonun epik ningyou duruşlu afişi yüzünden, korku animesi manyağı olan biri olarak ptw'e attığım anime nasılmış bakalım' diyerekten indirdiğim ilk bölümü açmış izlemeye başlamıştım; orman, el feneri ışıkları, ceset falan derken gayet beklenen ayarda hoş bir açılış sekansı falan diye düşünürken bir anda kulaklığımı dolduran atsushinin sesiyle olduğum yerde donakaldım. tabi moe moe openinglere falan alışınca bünye kuchizuke gibi birşeyle karşılaşınca ne yapacağını bilemiyor. neyse izledim openingi, sonra bir kez daha, bir daha, bir daha ve bir daha. "ya ben napıyorum" diyecek ayara geldiğimde baya bi süre geçmesine rağmen ilk bölümü hala izleyememiştim çünkü openingi duyduğum andan itibaren delice replay ediyordum :d sonra ufak bir google serüveni sonrasında kendilerini daha önce izlediğim xxxholic ve trinity blood da da dinlediğimi ve bu seviyede bir reaksiyonum olmasa da beğendiğimi hatırladım sonraki birkaç ay boyunca sadece buck tick ve kate bush dinledim. kate bush off topic ama onun nedeni ayrı * bu da öyle absürt bir anımdır.
animeye dönecek olursak shiki iyidir. o civarlarda daha güzel animeler oluyordu sanki ya rainbowlar, ookamikakushiler, shikiler falan şimdilerde öylesi karanlık animeler falan yapmıyorlar pek, ya animelerin hedef kitlesi küçülüyor ya da ben artık hedef kitleden çıkmaya başladım ama her halükarda böyle animeler yok artık :( nerde şimdi sunako'nun muroiyle ölüm ve tanrı kavramı üzerine yaptığı felsefik konuşmalar? vampir gibi pek sevemediğim bir ana tema çerçevesinde bile altmetinindeki derin anlamlarla beni kendine bağlayan senaryolar? nerde kandan goredan asla mahrum bırakılmamış karakteristik çizimler? yok işte. anca voleybol animesi, basketbol animesi, ping pong animesi, tenis animesi, boks animesi, yüzme animesi, harem, okul okul okul... bu sezona değil ama lafım bu sezon nispeten daha iyi. ama yine de efkarlıyım be dostlar.
yayınlandığı sezondaki favorim diyebilirim. watanabe shinichiro gibi çok büyük işlere imza atmış usta bir yönetmeni varken daha azı beklenemezdi zaten (cowboy bebop, ergo proxy, macross, eureka seven, ve hatta sadece dahi sayılan anime staff'ın çalışma şerefine nail olabildiği the animatrix ve genius party ikilisi) kanno yoko ve aimer gibi isimlerin de kadroda olmasının, sezonun tek psikolojik-gerilim animesi olmasının ve doğum günümde yayınlanmaya başlamasının da etkisi yok değil tabi * ikinci bölüm itibariyle gayet sağlam gidiyor. ilk bölümde aniden ve oldukça iddialı başladılar ve tabii ki henüz sebep kavramından bihaberiz fakat hikayenin kuruluşundaki ince detaylar, oldukça başarılı bir temel attığını ve gayet emin adımlarla ilerlediğin hissettiriyor. ikinci bölümdeki tor browser göndermesi sevimliydi. yunan mitolojisi ve en önemlisi kral oeidipus'a bu kadar önemli bir yer vermeleri ise ayrıca hayran bıraktırdı kullanılan teknik detayların zenginliği kesinlikle tatmin edici nitekikte bilmece de cabası. heroinimiz ilk bölümde bir japon okul klasiği olarak zorbalığa uğrayan içine kapanık genç gibi gayet klişe bir tip olarak kurulsa da takıntılı anne karakteri işin boyutunu biraz değiştiriyor gibi ki ikinci bölümdeki anne ile heroinin ufak sahnesi de ilk bölümde sadece 1-2 saniye kafamızda kurulan anne fikrini oldukça sağlam ve vurucu bir şekilde gösterdi ki bu da yine gayet başarılı bir trük olmuş. ilk bölümde bombalar için kullanılan oyuncaklar ve ikinci bölümde bombalama sistemiyle ilgili gelen ayrıntılı bilimsel açıklama ve bunu bize sunuş şekli ile rahatlıkla görebildiğimiz senaristin dünyayı izleyicinin aklında kurmadaki başarısı hayran olunası cinsten. senaristi shouten yano oldukça yeni bir isim de olsa şimdiden bir şey söylemek çok doğru olmaz belki ama bu işin içinden çıkabilirlerse ileride çokça adını duyacağımız biri olacak gibi görünüyor bana. bir diğer değinmek istediğim şey ise kullanılan nasıl ifade etsem bilemedim sinemacıların deyimiyle kamera ölçekleri, çekim açıları dediğimiz olayın animedeki adı her neyse işte o. yani planlar çok başarılı ve orjinal kurulmuş ve animeye çok ayrı bir hava katıyor. özellikle giriş sahnesindeki, adeta gopro açısı gibi canlandırılmış motosiklet sekansına bayıldım. tüm bu unsurlarda en çok dikkatimi çeken ve klasik animelerden ayıran noktaysa zankyou ne terror'un her şeyiyle anime disiplininden ziyade sinema disiplininde sinema kurallarıyla yapılmış olması oldu sanırım. animelerde genelde gerek hikaye gerekse görsellik açısından 2 boyut algısı çok belirgin olur ve böyle bir düşünceye giremezdim. fakat bunda öyle birşey ki çizimlerini animasyonunu dahi kamera açıları, çekim ölçekleri, çekim planları gibi sinema terimleriyle ifade edesim geliyor.. müziklerinin mükemmelliğinden bahsetmek dahi yersiz bence zira yeteneğinden sual olunamayacak efsane yoko kanno'dan bahsediyoruz. japon besteci dediğiniz zaman bir yuki kajiura bir de kendisidir zaten, ikisinin üstüne tanımam. karakter dizaynı da kill bill deki animasyon sahnesinin karakter dizynları dahil birçok orjinal işe imza atmış kazuto nazakawa tarafından yapıldığını hissettirir cinsten karakteristik ve başarılı. kısacası uzun zamandır görmeye hasret kaldığımız cinsten bir rüya kadro ile rüya gibi bir iş olmuş. ileriki bölümleri de dört gözle beklemekteyim.
sanırım benim için etkileyici ve üzerinde konuşmaya değer sayılabilecek tek özelliği şu güzellikti:
bir aralar bağımlısı olduğum oyundu. catch the beat modunda türkiye 2.liğine kadar çıkmışlığım çok az kişi tarafından bilinirken ilk 50den 5 kişilik bi ekiple her gece multi turnuvalarında klavyemin x ve z tuşlarını eskitmişliğim vardı.. tabi 2 yıl kadar önceydi hepsi, şimdilerde osu profilim geçmişimden ne derece koptuğum tozlanmış kanıtlarından biri yalnızca.
ai yazawa gibi çok yetenkli birinin elinden çıkmış harika anime, manga serisi. joseilerin şahı. josei yönünün yanında oldukça başarılı bir müzik animesidir, yoğun bir punk teması hakimdir bu nedenle. olivia lufkin ve anna tsuchiya tarafından yapılan açılış kapanış ve insert müzikleri de oldukça başarılıdır. çok fazla sevilesi karakteri içinde barındırır (reira karakterini aşırı severim.) izlemesi en zevkli olan ve en çok rewatch attığım animedir aynı zamada.
ama ne yazık ki birçok anime ile aynı kaderi paylaşıp 47. bölümde hikayenin ortasında bitirilmiştir. o da yetmezmiş gibi manganın da en heyecanlı yerinde ai yazawa'nın hastalığı yüzünden askıya alınması hayli yıkmıştır otaku bünyeleri. yıllar geçti hala ses seda yok. yastayım sözlük.
ama ne yazık ki birçok anime ile aynı kaderi paylaşıp 47. bölümde hikayenin ortasında bitirilmiştir. o da yetmezmiş gibi manganın da en heyecanlı yerinde ai yazawa'nın hastalığı yüzünden askıya alınması hayli yıkmıştır otaku bünyeleri. yıllar geçti hala ses seda yok. yastayım sözlük.
Bana neredeyse benden esinlenerek yaratılmış olduğunu düşündürebilecek kadar çok benzeyen kirigiri kyouko gibi bir karakteri içinde barındıran seri
hep denedin, hep yenildin. olsun. yine dene, yine yenil. daha iyi yenil.
samuel beckett - worstward ho
samuel beckett - worstward ho
herhangi başka bir kitap goethe'nin genç werther'in acıları kadar iz bırakabilir mi bu bünyede, hep merak konusu olacak. neredeyse her satırı hala daha aklıma kazılıdır. birkaçını paylaşıcam.
"niçin siz insanlar, bir konudan söz etmek için, hemen, bu budalacadır, şu akıllıcadır, bu iyi, şu kötüdür demek zorundasınız! bu ne anlama geliyor? yargıladığınız eylemin içsel koşullarını araştırdınız mı? eylemi meydana getiren, onu bir zorunluluk haline getiren nedenleri kesin belirleyebiliyor musunuz? eğer böyle yapmış olsaydınız yargılarınızı öne sürerken bu kadar aceleci olmazdınız.
"wilhelm, sevgisiz bir dünyanın yüreğimiz için ne anlamı olabilir? ışıksız bir oyuncak fenerden farksızdır! feneri yakar yakmaz beyaz duvarın üzerinde rengarenk imgeler oluşur! ancak geçici hayaller olsalar bile, biz yine de küçük oğlanlar gibi karşılarına geçip bu büyülü görüntülere seviniriz, onlarla mutlu oluruz. "
"kurtulman mümkün değil, bahtsız! görüyorum ki mümkün değil kurtulmamız."
"niçin siz insanlar, bir konudan söz etmek için, hemen, bu budalacadır, şu akıllıcadır, bu iyi, şu kötüdür demek zorundasınız! bu ne anlama geliyor? yargıladığınız eylemin içsel koşullarını araştırdınız mı? eylemi meydana getiren, onu bir zorunluluk haline getiren nedenleri kesin belirleyebiliyor musunuz? eğer böyle yapmış olsaydınız yargılarınızı öne sürerken bu kadar aceleci olmazdınız.
"wilhelm, sevgisiz bir dünyanın yüreğimiz için ne anlamı olabilir? ışıksız bir oyuncak fenerden farksızdır! feneri yakar yakmaz beyaz duvarın üzerinde rengarenk imgeler oluşur! ancak geçici hayaller olsalar bile, biz yine de küçük oğlanlar gibi karşılarına geçip bu büyülü görüntülere seviniriz, onlarla mutlu oluruz. "
"kurtulman mümkün değil, bahtsız! görüyorum ki mümkün değil kurtulmamız."
kutuda satılanları bir halta benzemeyen, orjinaline yakın birşey yemek isteyenlerin birkaç malzemeyle evde rahatlıkla yapabileceği pratik, güzel yemek. tabi kendinizi kaptırıp farklı tarifler denemeye kalkmalar, "acaba bundan koysam nasıl olur" tarzı yaklaşımları koca bir kasenin çöpe gitmesine sebep olabilir, aman dikkat. o değil de bir sürü farklı tarif denedim bir türlü japonya görüp gelmiş arkadaşın kendi elleriyle yaptığı ramenin tadına ulaşamadım. yastayım sözlük.
isveçlidir felixciğim. ib videoları da pek şeker
aynı zamanda sid'in fma brotherhood için yaptığı 1. ending şarkısının adıdır